Kalkın translate Spanish
6,875 parallel translation
Hadi ama kalkın artık!
Vamos. ¡ Levántense!
Rosalee ve ben birbirmize âşığız. Siz ne söyler ya da ne yapmaya kalkarsanız kalkın evleneceğiz.
Rosalee y yo estamos enamorados, y nos vamos a casar sin importar lo que digan o intenten hacer.
Bayanlar ve baylar, lütfen gelin için ayağa kalkın.
Señoras y señores, por favor levántense por la novia.
Kalkın, hadi bakalım.
Levántense. Vamos a hacerlo.
- Kalkın.
Levántese.
Derhâl kalkın.
¡ Levántese ahora!
Kalkın hanımlar. Derhâl.
Aprisa damas.
Hadi! Kalkın ayağa! Ne oldu orada?
¡ Vamos, levántate!
Kalkın, kalkın hadi!
¡ De pié, de pié! ¡ Párense!
Kalkın ezan okunuyor.
La llamada a la oración está a punto de comenzar.
Salıncaktan kalkın!
¡ Para de balancearte!
Ajan Vaughn, ayağa kalkın lütfen.
Agente Vaughn, en pie, por favor.
Kalkın lan gidiyoruz!
Vamos, tomen sus cosas y nos vamos.
Kalkın, dediğimde, kalkacaksınız!
Si yo digo arriba, entonces os levantais...
Kalkın!
¡ Firmes!
Ayağa kalkın!
¡ Firmes en su lugar!
Lütfen ayağa kalkın.
Por favor, levántense.
Ayağa kalkın, yüz yüze bakın, el ele tutuşun, göz göze gelin ve gözlerinizle özür dileyin.
Poneos en pie, uno frente al otro, cójanse de las manos, mirando fijamente a los ojos del otro, y discúlpense con los ojos.
Marilyn Sutton lütfen Ayağa kalkın!
Marilyn Sutton, póngase en pie, por favor.
Benim için kalkın lütfen.
Siéntese, por favor.
Kalkın. Haydi ayağa.
¡ Levántense!
Kesin artık şu duygusal sahneyi! Hadi! Kalkın artık!
Detén este emocional melodrama. ¡ Vamos!
Hele bir ağzını açmaya kalk, piç kurusu!
No le digas a nadie, imbécil.
Babanın treni kalkıyor.
El tren de papá se va.
Çünkü eğer zamanınız varsa, durduk yere yarağı kalkıyor bazen.
Porque generalmente si solo te quedas parado el tiempo suficiente, de repente se empieza a poner duro.
En azından bizi rahatsız etmeyin. Ya da karşımıza çıkmak gibi bir şeye kalkışmayın.
Por lo menos no nos moleste, y no hacer nada como nosotros oponerse.
Neredeyse kalkıp onlara nasıl takla atılacağını gösterecektim.
Casi subo al porche para enseñarles como se hace.
Ama bazen kalkıyorum ve yatağımın dibinde bir kadının olduğunu görüyorum.
Pero a veces me despierto y veo a una mujer de pie al final de mi cama.
Çok gizli bir programın parçasısın, bir sürü eğlenceli işte çalışıyorsun sonra kalkıp kariyerini, hayatını her şeyini riske atıyorsun.
Eres parte de este alto programa secreto, estás trabajando todo este abracadabra, y luego apuestas tu carrera, tu vida, todo.
O zaman NATO'nun Sovyet saldırısını dizginlemeye kalkışmasından başka asıl kuruluş amacı neydi?
Bien, ¿ por qué se formó la OTAN en realidad, aparte de para tratar de controlar los ataques soviéticos?
Bir toplantı sırasında, beraber çalıştığım kişilerden biri konuşmamın ortasında telefonunu cevaplamaya kalkıştı.
En una reunión un colega contestó una llamada mientras yo estaba hablando.
Kalk. Jang'ın adamları geliyor.
Levántate, los hombres de Jang están en camino.
Günaydın uykucu. Ro, hadi kalk.
Buenos días, dormilona.
Hayatını böyle mi sürdüreceksin? Geç kalkıp kendi fotoğraflarını çekerek mi? !
¡ ¿ Esto es lo que vas a hacer con tu vida... dormir hasta tarde y tomarte fotos?
Noel Ashford'un öldüğü gece siz kalkış yaptığınızda o da uçaktaydı.
La noche que Noel Ashford murió, estaba en el avión cuando despegaste.
Bu adam için yaptığın yardımlarla boyundan büyük işlere kalkıştın.
A lo que te haz comprometido con este hombre... es mucho más de lo que puedes manejar.
Neden bunu bana yapmaya kalkıştın, Chip?
Por qué intentaste hacerme eso Chip?
- Ama kalkıştın.
- Pero lo intentaste.
Tamam, şimdi kalkıp lazım olacağını düşündüğün kıyafetlerini topla, tamam mı?
De acuerdo. Quiero que tomes... la ropa que creas que vas a necesitar, ¿ está bien?
Sanırım şimdi de kalkıp bana lösemi olmadığını söyleyeceksin.
¿ Supongo que ahora vas... vas a decirme que... no tienes leucemia?
Siz de boyunuzu açan işlere kalkıştınız bayım.
Y usted no estaba a la altura, señor.
Onlara her zaman ayağa kalkıp savaşmalarını aşıladın, değil mi?
Siempre les animas a levantarse y luchar, ¿ no?
Planımız şu, hiçbir şey yapmaya kalkışmayacaksın.
El plan es que no intentas hacer nada.
Sonra siz bana saldırmaya kalkışacaksınız.
Luego finges atacarme.
Voyager'lar Satürn'ün halkalarından geçmeye kalkıştıklarında halkaların yörüngede dönen kar toplarının meydana getirdiği yüzlerce şeritten oluştuğunu ortaya çıkardılar.
Los Voyagers se atrevieron a volar a través de los anillos de Saturno y revelaron que estaban hechos de cientos de pequeñas bandas de bolas de nieve en órbita.
Bu, güzelce korunmuş budaklı kızıl çamın üzerini benekli linolyumla kaplamaya kalkıyorlar.
Iban a poner linóleo sobre este pino rojo maravillosamente bien preservado.
Kazada ölmeyince zehirlemeye mi kalkıştın?
¿ Cuando no murió en el accidente, intentó envenenarlo?
Hadi kalk ve makyajını yap.
Que te maquillen rápido.
Hepiniz bana sırt çevirdiniz şimdi de başın belaya girince utanmadan buraya gelip sığınmaya kalkıyorsun.
Todos me dieron la espalda y ahora estás en problemas y tienes la maldita osadía de venir arrastrándote aquí.
Kalkış yaptığımız yere geleceğinizi bilen 6 Verrat ajanını öldürdüm.
Hay seis Verrat muertos en ese campo de atrás que sabían que ustedes vendrían.
Nick'e iki uçuş arasında onunla buluşabileceğini söyledim ama tüh, uçağın kalkış zamanı değişmiş.
Le dije a Nick que podría conocerla en su parada / escala Pero, ups, su vuelo ha cambiado.