Olmadım translate Spanish
37,776 parallel translation
Bu küçük güvenlik önlemine isteyerek dâhil olmadım zaten.
Realmente no fui un participante dispuesto con esta pequeña medida de seguridad.
Bu küçük güvenlik önlemine isteyerek dâhil olmadım zaten.
No fui un participante muy activo... en esta pequeña medida de seguridad.
Podyum güzelleri gibi olmadım ama denedim.
No estoy exactamente de pasarela, pero lo intento.
Senin gibi şişko olmadığım için kızıyorsun sen.
Estás enfadada porque no he engordado tanto como tú.
Kritik bir noktadaydık ve en az onlar kadar endişeli olmadığımın rolünü yapmak, yapabileceğim tek şeydi.
Estábamos en una fase crítica y lo único que podía hacer era fingir que no estaba tan preocupada como los demás.
Uygun olmadığını sandığımız bir lav tünelinin bir tektonik tünele bağlı olabileceğini düşünmen harikaydı.
La idea de que uno de los tubos de lava que consideramos no aptos podría estar conectado a una cueva tectónica es brillante.
Oliver'ın kazasından sonra nükleer reaktörü tekrar çalıştırma fırsatımız olmadı.
No tuvimos oportunidad de conectar el reactor nuclear después del accidente de Oliver.
Neyin uygun olup neyin olmadığını konuşacak mıyız yoksa...
¿ Hay una charla sobre lo que es adecuado? O...
Ona ne dedin sen? Yaptığım hiçbir şey olmadığı konusunda sizi temin ederim.
Le aseguro que no ha sido nada que yo haya hecho.
Kevin ve Jill avukat olmadığımı biliyorlar.
Basura.
Ben üzerime düşeni yaptım, vermek zorunda olmadığım halde Jill Miller'a dokunulmazlık verdiğimden bahsetmiyorum bile.
Te conseguimos cada maldita cosa que querías. Cumplí mi parte del acuerdo, sin mencionar el hecho de que le concedí inmunidad a Jill Miller cuando no tenía que hacerlo.
Benim kızımın bir şansı dahi olmadı.
Mi pequeña nunca tuvo una oportunidad.
- Komik olmadı mı? - Hayır çok erken. Tam dokuz gün kadar.
Tahani, este sumidero es increíblemente peligroso.
Hatta aşık olduğum bir kız arkadaşım bile olmadı.
Y cuando llegué aquí, y Michael me dijo que finalmente conocería a mi alma gemela real,
Çocuklarımın olup olmadığını sordu ve insanların yırtıcı bir tür olduğundan bahsetti.
Me preguntó si tenía hijos y comenzó a hablar acerca de que los humanos somos predadores.
- Çocuk pornosunun yasak olup olmadığını mı soruyorsun?
¿ Me preguntas si la pornografía infantil es legítima?
Umarım bu hastanede personel şefi ünvanının önemli bir şey olmadığını anlar.
Y espero que lo consiga, aquí el título de jefe de personal es solo una sugerencia.
Ülkedeki tüm medya organları benim insan olmadığımı düşünüyor.
Todos los medios piensan que no soy un ser humano.
Ceset torbasında olmadığım sürece benim de bir yere gittiğim yok.
¡ ni tampoco yo a menos que sea en una bolsa de cadáveres!
Böyle bir şey olmayacak çünkü bunu kazanmanın tek yolu çamura bulanmak ve eğer senin avukatın olsaydım, ki asla olmayacağım çamura bulanmanın, bir çuval suçlamayla karşı karşıyayken iyi bir fikir olmadığını söylerdim.
Bueno, eso nunca va a suceder, porque la única manera de ganar esto es ensuciándose, y si yo fuera tu abogado, que nunca lo sería, te diría que ese es el último lugar en el que quieres estar cuando te encuentres frente a una acusación.
Neden Sutter'ın yatırım şirketinin bizde olmadığı.
¿ Por qué no tenemos los negocios de Sutter?
Aklını başına toplaması bir an meselesi sandım ama... hiç de öyle olmadı.
Supuse que solo era cuestión de tiempo antes de que ella entrara en razón, pero nunca lo hizo.
Rachel, kim olurlarsa olsunlar, avukat olmak insanlardan yardım istemeyi gerektirir. Eğer babanın artık senin küçük bir kız olmadığını anlamasını istiyorsan ona ondan yardım istemekten korkmadığını göster.
Rachel, ser abogada significa que tienes que pedirle ayuda a la gente, sin importar quiénes sean, lo que significa que si quieres que tu padre sepa que ya no eres una niñita, entonces demuéstrale que no tienes miedo de pedirle un favor.
O zaman onun doğru kişi olmadığını anladım.
Y ahí fue que supe que no era el indicado para mí.
Geçen gece harika vakit geçirdim. Ama sana söylediğim şey konusunda iyi olup olmadığından emin olamadım.
Me la pasé increíble la otra noche, pero no estoy segura de que te pareciera bien lo que te dije sobre tener...
Kıskanç biri olmadığımı biliyorsun.
- Sabes que no soy celosa... - ¿ Pero?
Ölümünün gerçekten kaza olup olmadığını bilmem lazım.
Quiero saber si su muerte fue un accidente.
Biliyorum, hayatta ne olacağı belli olmaz. Ama bazen kapıdan çıkıp etrafta otobüs olmadığını ummak lazım.
Sé que todo en la vida es incierto... pero alguna vez debes salir y esperar que no pase un autobús.
Yalancı olmadığımızı polise ve hayranlarımıza kanıtlamak için.
Para probar a la poli y a nuestros fans que no somos mentirosos.
Galiba bunlar... - Galiba ben gittiğim burada olmadığım zaman koleksiyon haline getirmeye başladı.
Creo que empezó a coleccionarlas de verdad cuando me fui...
Sanırım hiç şansları olmadı.
Supongo que no tuvieron una oportunidad.
Burada olmadığımız zaman konuşacak birine ihtiyacı var.
Necesita a alguien con quien hablar cuando no estemos aquí.
O bana umrunda olmadığımı söyledi.
Dijo que ya no le importo a nadie.
Efendim, iyi bir zaman olmadığını biliyorum ama düzenlenmiş SSR dosyalarına ulaşmak için erişim yetkisine ihtiyacım -
Señor, sé que no es el mejor momento, pero necesito que dé autorización para que pueda acceder a archivos de la REC...
Yeterli olmadığımı düşündüler.
¡ Creían que no era capaz!
Bunu doğru olmadığını kanıtladım.
Si no fuera por que he probado que no es verdad.
Artık arkadaş olmadığımızı söylemeyeceksen tabii.
A menos que estés diciendo que ya no somos amigos.
Sanırım hiç olmadığın kadar çekicisin.
Creo que jamás habías estado tan atractivo como ahora.
Hiçbir zaman güzel bir cevabım olmadı.
Nunca tuve una buena respuesta.
Obez Ortabatılı Amerikalılar arabanın etrafına toplanıp az sonra dürüme gömecekleri kafalarını cama dayayarak ses kalitesinin düşük olduğu ve şarkıları hızlıca geçmenin bir yolu olmadığı eski dönemlerden kalma antikalarını izliyorlar mı?
¿ La gente obesa del Medio Oeste se pone alrededor de tu coche, ponen sus rechonchas caras sobre el cristal para maravillarse con tus reliquias antiguas que vienen de otra época de poca fidelidad e incapacidad para pasar canciones de forma rápida?
Bu yüzden, hâlâ ihtiyacım olup olmadığına karar vermek için hayatımdaki şeylerin olumlu ve olumsuz yanlarının bir listesini çıkarıyorum.
Así que estoy haciendo una lista de pros y contras de todo en vida para saber si todavía lo necesito o no.
Hiç olmadığım kadar dibe battım.
Nunca he estado tan abajo.
Daha önce hiç sarhoş olmadığımı mı sanıyorsun?
¿ Crees que nunca he bebido antes?
Englewood'da hiç de yabancı olmadığımız bir gece.
Es una noche familiar en Englewood.
Gerçekten olmadı sanırım, çünkü kendimi birden tekrar doktorun ofisinde buldum.
Excepto, supongo que no lo hice porque yo estaba, al igual que la de regreso en la oficina de los médicos de nuevo.
- Tek bildiğim, bunun için gönüllü olmadığım.
- Todo lo que sé, es que no suscribirse a este.
- Bu bile şu uyuşturucuyu bize vermenize engel olmadı mı?
- Y eso no le impida poner esas cosas en nosotros?
Bunun şimdiye kadar yaptıklarımız arasında en çılgınca şey olmadığını söyle bana.
Dime que no es la peor locura que hemos hecho.
Bir seferinde babanın otomatik arabasıyla gezerken bir kızın ölümüne neden olmadın mı sen?
¿ Acaso no mataste a una chica una vez? ¿ Jugando con el autopiloto del auto de tu papá?
Ve şimdi tekrar hatırladığım şey, hiç olmadığı kadar inandığım halkın ülkesinin, halk sayesinde ve halk için bu dünyadan silinmeyeceği.
Y recuerdo, ahora más que nunca, que un país del pueblo, por el pueblo y para el pueblo nunca desaparecerá de esta tierra.
Sadece iki kez içiyorum. Aşık olduğumda ve olmadığım zaman.
Sólo bebo en dos ocasiones, cuando estoy enamorada y cuando no lo estoy.