Yık translate Spanish
402,142 parallel translation
Yangının ortasında... Etraf tutuşmuş, bina yıkılıyor.
Piensa que si hay un incendio y estoy en medio de las llamas, pensaré :
Neye dönüştüğünü göstermek, yıkıcı olabilir.
Mostrarle en lo que te has convertido sería devastador.
Greenville'de bir gözlem kulesi yıkılmış.
Que una torre de vigilancia en Greenville acaba de ser destruida.
Sonra benzinliğe, tuvaleti kullanmaya gittim ama artık müşterilere özelmiş!
Y después fui a la gasolinera para usar el baño y ahora la política es "solo para clientes".
Bizim tuvalet sadece süslenmek, tıkınmak ve kot giymeden önce moral depolamak için.
El nuestro es para arreglarme, comer a escondidas y mentalizarme para ponerme vaqueros.
Sıska çocuk dev bir tuba çalıyor, şişko çocuk da ufacık bir flüt...
¿ El flaco toca una gran tuba y el gordo una flauta diminuta?
Ben mi ırkçıyım, yoksa tanıştık mı?
¿ Soy racista o nos conocemos?
Çünkü o, insanları kızdırdı ve hiçbir şey Amerikalıları öfke kadar motive edemez.
Porque hizo enojar a la gente y nada motiva más a los estadounidenses que el enojo.
Ya daha büyük bir kalabalığı kızdırsaydınız?
¿ Y si ofendieran a un grupo mucho más grande?
Onlarca yıllık geleneği, oğullarımdan biriymiş gibi bir kalemde sileceğimi sanıyorsan...
Si crees que echaré a la basura décadas de tradición como si fuera solo uno de mis hijos...
Siz de "Sıkıntı yok ama geri ödeyecektim yani." derdiniz.
Y tú dirías : "Bueno, pero tenía una manera de devolverles el dinero."
Çünkü internet ve teknoloji sağ olsun, artık her şey ayan beyan ortada.
Debido a Internet y a la tecnología, hoy en día todo se sabe.
Hatta birkaç yıl öncesine dek futbolda iyiyseniz suç bile işleyebiliyordunuz, sıkıntı etmiyorduk.
Hasta hace unos años, si eras buen jugador de fútbol americano, podías cometer delitos, y a nadie le molestaba.
Bir ara beni kenara çekti, silahlarını gösteriyordu, "Los Angeles'ta kızımı koruyabilmen için evinde silah var mı?" dedi.
En un momento, me llamó para mostrarme sus pistolas y me preguntó : "¿ Tienes un arma en tu casa para proteger a mi hija?".
Bunun bana asıl dokunan kısmı, hani şu karı koca olanlar, kadın ABD'ye gelip saldırıdan önce sekiz ay falan bekleyebilmiş.
Lo que me molestó de ese ataque, organizado por una pareja, es que la mujer vino al país y esperó ocho meses hasta perpetrarlo.
IŞİD beni buraya gönderseydi Amerikan kültürüne âşık olur, tüm planın içine ederdim yani.
Si me hubieran enviado a mí, me habría enamorado de nuestra cultura y habría arruinado todo el plan.
Matematikten ya da çocuklardan anlar mısınız, bilemiyorum artık ama on çocuk, gereğinden fazla çocuk demek.
Y no sé si saben matemáticas o si saben algo de niños, pero diez niños son muchos.
Ben, ağabeylerim ve ablalarım da kısa süre içinde onunla başa çıkmanın en iyi yolunun, hislerimizi minimuma indirip ilgi aramamak olduğunu fark ettik.
Creo que, con mis hermanos, comprendimos enseguida que, para llevarnos bien con él, debíamos ocultar nuestros sentimientos y no llamar la atención.
Güzel bir fikir için onay almıştık ve bu yüzden mutlu olmalıydım ama arabayla giderken haberi aldığımda, telefonda bunu bana söylediğinde, gözlerimden yaşlar akıyordu.
Habíamos vendido un monólogo. Eso debería haberme hecho sentir genial - Pero recuerdo que, mientras conducía y escuchaba las noticias con el celular, comencé a llorar y pensé :
İlaçlar düşüncelerin bir kısmını tıraşlarken birçokları da çatlaklardan sızıp yokluklarını hissettiriyordu.
Los medicamentos detienen algunos de esos pensamientos, pero muchos otros se abren camino y dejan un vacío a su paso.
İlaçlar, yeleğin ağırlığını hafifletse de insanlar hâlâ ya sıkıldığımı ya da soğuk veya burnu havada olduğumu düşünüyor ama bunların hiçbirini bilerek yansıtmıyorum.
Con los medicamentos, sentía el chaleco más ligero, pero daba la impresión de que era aburrido, frío o me creía superior. Y no quería dar esa impresión.
Kırmızı ayakkabıları ve şeffaf arabası var. Bildiğin pezevenk.
Tiene zapatos rojos y un auto especial, como un proxeneta.
Hırsızlık, hatta cinayet sizin sorumluluğunuzda.
Los robos y los asesinatos son su responsabilidad.
Asyalı ama yine de yuvarlak gözlü, bej rengi insanlar olsun, saçları da kıvırcık ama dalgalı olsun.
Personas color caqui con ojos asiáticos pero redondeados, y pelo crespo, largo y suelto.
Beş yıl öncesine kadar hiç âşık olmamıştım, sonra bir kadınla tanıştım ve birbirimize âşık olduk, harikaydı.
Hasta hace cinco años... nunca me había enamorado, pero conocí a una mujer, nos enamoramos, y fue genial.
Sonra birkaç ay geçti. Başka biriyle tanıştım. Birbirimize âşık olmaya başladık.
Unos meses después, conocí a otra mujer, y nos empezamos a enamorar.
Dedim ki "Bu iş artık resmî : Ben bir aşk adamıyım."
Pensé : "Es oficial, soy un casanova".
Mesleğimden ötürü birçok ünlüyü tanıyorum ama bazılarıyla arkadaş oluyorum ve onları takıntı yapıp bana kızdılar mı diye düşünüyorum, niye bir saattir cevap atmadılar diye düşünüyorum ya da üç yıl önce haklarında söylediğim o şeyi duydular mı diye.
Conozco a muchos famosos en el trabajo... pero, con algunos, entablo una amistad. Entonces, me obsesiono con ellos, me preocupa que se enojen conmigo, me pregunto por qué no me responden algún mensaje o si escucharon lo que dije sobre ellos hace tres años.
Birlikte yazardık, o oynardı, ben de büyük kısmını yönetirdim.
Lo escribíamos juntos, él lo protagonizaba y yo lo dirigía.
Arkasına saklanacak birini de bulabilirim ama bu yalnızca korkaklık ve alışkanlık olur.
Podría encontrar algún escondite, pero solo sería... por miedo y costumbre.
Erkeklerin kötü yanlarıysa sapıklık, yılışıklık falan oluyor.
Las desventajas de los hombres son, por ejemplo : "Asqueroso. Asqueroso lascivo".
Ben bakıcıyı sikerim. Açık ve net, sikerim. " diyor.
Para ser honesto, soy de cogerme a las niñeras ".
Büyük memeler, ince bel, geniş kalçalar, büyük popolar, sonra kısa bacaklar, küçük ayaklar.
Tetas grandes, cintura pequeña, caderas anchas, culo grande, piernas cortas y pies pequeños.
Ters kovboy kız pozisyonu var, G noktasına erişmek ve penisinizi kırmak için birebir.
La vaquera invertida. Buena para llegar a su punto G y para romperte el pene.
Sürekli tekrarlanan bir döngüye girdik, ben umutlanıyordum, o da beni hayal kırıklığına uğratıyordu.
Caímos en una especie de patrón : yo me hacía ilusiones, y él me decepcionaba.
Meşhur bir hikaye vardır, Harry Truman o dönem başkanmış. Kızı bir oyun sahnelemiş ve kötü bir eleştiri almış,
Como todo el mundo sabe, cuando Harry Truman era presidente, su hija cantó en una obra y recibió mala crítica.
Yaptığı için minnettar olduğum ve kızdığım her şeyi yazıp ona gönderdim.
Enumeré todas las cosas por las que le estaba agradecido y todas las cosas que me enojaban de él, y envié la carta.
Konuşmaya başladık. Gayet iyi anlaşıyorduk.
Así que hablamos y empezamos a llevarnos muy bien.
"Benimle ilişkin böyleydi ve artık bitti, yapabileceğin hiçbir şey de yok."
"Así era nuestra relación y ya se terminó. No puedes hacer nada".
Yani bunu açık açık dile getirmesi, "Sizi sevmedim." demesi, hem çok can yakıcı hem de iç rahatlatıcıydı.
El que él me dijera sin preámbulos que no me quería fue a la vez doloroso y liberador.
İşler oldukça ağır, korkutucu ve can yakıcı olabiliyor ama neyse ki beynim karışık şeyleri parçalarına ayırıp bir espriye dönüştürebiliyor.
Por más que una situación me abrume, me de miedo o me lastime, por suerte mi cerebro puede decodificarla... y convertirla en un chiste.
"Kara", "kitle" ve "13" kelimelerini içeren gönderi içine gömülmüş onaltılık bir çoklu vuruş
Tras varios aciertos en un código hexadecimal integrado en las publicaciones conteniendo las palabras "Misa", "Negra" y "13".
Öldüğünü öğrenene kadar Richard Game'in bana söyleyecekleri umurumda değildi artık bilmek istediğim tek şey bu.
Me daba igual lo que Richard Game tuviera que decirme hasta que averigüé que estaba muerto, y ahora es lo único que me importa.
Gavin ile ben euchre oynardık.
Gavin y yo jugábamos al euchre.
Saldırı sırasında erkek arkadaşının şifre kırıcıyı aldığını gösteriyor.
Resulta que tu novio consiguió el código cifrado remoto durante el ataque.
Duruşmadan birkaç gün önce akşam yemeğine çıkıyor, yemeğe karşı gizemli bir alerjik tepki ve nakavt.
Unos días antes del juicio, va a cenar, tiene una misteriosa reacción alérgica a la comida y listo.
Yapabiliriz ve yargılanırdık.
Podemos y lo haremos en el juicio.
Bunun alışılmadık, korkutucu bir durum olduğunu biliyorum.
Sé que esta es... una situación difícil, inusual y atemorizante.
Asa Hightower, Apothecary... Onu gözaltına aldık ve laboratuvarını bulduk.
Asa Hightower, el Boticario... lo tenemos en custodia y encontramos su laboratorio.
Akşam yemeğine gelmedim çünkü Becky ve ben Tahiti'deki bir yoga tedavisi yolundaydık.
No aparecí a cenar porque Becky y yo estábamos de camino a nuestro retiro de yoga en Tahití.
Belirtiler ani yüksek ateş, ensede sertleşme, deride kızarıklık, kriz, solunum yetmezliği ve ölüm.
Los síntomas incluyen fiebre alta repentina, rigidez cervical, sarpullido rojizo morado, convulsiones, fallo respiratorio y la muerte.