Bir nevi translate French
1,888 parallel translation
Uzay savaşlarında savaştım ölümcül radyasyondan kurtuldum zamanda yolculuk yaptım, bir nevi.
J'ai participé à des batailles spatiales, survécu à des radiations mortelles, puis voyagé dans le temps, disons.
-... bu ikisi bir nevi aynı şey. - Sana söyledim. Bunu dün de yaptım.
Je te répète que je l'ai fait hier.
Yaşantımız bir nevi banliyö rüyası gibiydi.
Notre vie ressemblait à un rêve en banlieue.
Bir nevi kokumla kadınları kendime çekiyorum.
Un vrai piège à femmes.
O da ruh için bir nevi kan gibiydi.
Comme un don de sang... mais pour l'esprit.
Yani, açıkçası artık arkadaşlarıma güvenemem burada bir nevi tek başınayım.
Je dois réfléchir. Je peux plus faire confiance à mes amis, donc je suis toute seule maintenant.
Örümcek ölünce vücudumuz zehri bir nevi buharlaştırdı mı?
Donc... l'araignée meurt, et le venin s'évapore de notre système juste comme ça?
Bir nevi.
En quelque sorte.
Yani bir nevi sevgisini satın alıyorsun. İyiymiş.
Oh, tu achète son amour c'est bien.
Sıkça gittiği bir kamp yeri var ama bir kurdu ormanda takip etmek ona bir nevi saha avantajı sağlamak olur.
Il va très souvent à un site de camping, mais pister un loup dans les bois, c'est comme lui donner un avantage de terrain.
Veri Teknolojisi resmi olmasa da kıyafet zorunluluğu içerir bir nevi.
1986? Datatech a un code vestimentaire non officiel.
Bir nevi sevimli kas gücü.
Enfin... les muscles amoureux, si on veut.
İşin aslı, bu oldukça önemli bir nevi sukkubus sınavı gibi.
En fait, c'est assez important, c'est un peu un partiel pour succube.
- Bir nevi kısır döngü.
- C'est mission impossible.
DNA dizilimindeki zayıflıkları ayırıyor ve oralara yama yapmaya çalışıyormuş. Bir nevi genetik alçı gibi.
Il isolait des vulnérabilités dans les chaînes d'ADN, et il tentait de créer des patchs, comme une sorte d'enduit génétique.
Bir nevi, daha çok, şey gibi...
C'est juste que, avec le mohican, genre...
Bir nevi buluşma sayılır.
C'est peut-être un rencard.
Evet, bir nevi öyle.
Elles se sont liées.
Ama ikimiz birleşince bir nevi bütünleşiyoruz.
Mais quand on est ensemble, on est chacun... plus.
Bir nevi futbol onu kurtardı ve aynı zamanda yıkımına sebep oldu.
Dans un sens, le foot, ça l'a sauvé, mais ça l'a conduit aussi à sa ruine.
Ve ben bu nedenle sabırsızlanıyorum bir nevi.
J'ai hâte de voir ça.
Bir nevi adanın koruyucuları...
Des genres de protecteurs de l'île.
Kayıt paketleri ve bir nevi elektronik bileklik var.
J'ai des kits du triathlon, avec des bracelets électroniques.
Bir nevi veli sayılır.
Il est presque un parent d'élève.
Bir nevi mezuniyet hediyesi.
On peut considérer ça comme un cadeau pour ta réussite au Bac.
Bu yeni oda arkadaşının aslında bir nevi casus olmadığını nereden biliyorsun?
Comment sais-tu que cette colocataire n'est pas une espionne?
Bir nevi tatil gibi bir şey.
C'est comme des vacances.
Çocukları bir nevi bilgisayarmış gibi düşün. Bilgisayar nedir bilirsin değil mi?
, Supposant que le garçon Kalhacob Mm avec des combinaisons vous, non?
Hadi Brooklyn'i bir nevi anlarım ama Queens?
Dans Brooklyn je peux comprendre, enfin peut-être, - mais dans le Queens?
Bir nevi.
Si on veut.
Burası benim evim. Benim partim, bir nevi.
Le maître des lieux.
Aramızda bir nevi ağabey kardeş ilişkisi var.
J'ai été élevé par un étudiant attardé.
Sen bir nevi evlatlıksın.
Tu as peut-être été comme qui dirait adopté.
Bu bir nevi meşgale. Boşluğu doldurmak için.
C'est une occupation pour combler le vide.
Bilim de bir nevi örgü örmek gibi.
La science est aussi une forme de broderie.
Epey bir süre burada kalacağımızı söylediniz bir nevi gidemeyeceğimizi ima ettiniz keza sadece tutuklu olduğumuzu varsayarsak bu geçerli olabilir. Tutuklu muyuz?
Quand vous dites qu'on n'est pas sorti d'ici, vous insinuez qu'on ne peut pas partir, comme si on était en état d'arrestation.
Bir nevi çocuklarımız var da denebilir.
On a... si on veut... un peu d'enfants.
Bu sende bir nevi değişim yaratacak.
Tu vas avoir des ennuis.
Bir nevi kafayı yiyorum artık.
Je deviens fou en ce moment.
Bir nevi Hixton gibi.
Comme Hixton.
İnsan olarak... bir nevi hödük.
L'homme? - Un vrai connard.
Ben bir nevi sürtüğüm.
Je suis une garce.
Dur, dur, dur! Şimdi sana, kardeşine kalbimi açtığımı ama onun bir nevi ezdiğini söylesem yardımı olur mu?
Ca aiderait si je te dis que je lui ai offert mon coeur et qu'elle l'a piétiné?
Evet, bir nevi.
En partie, oui.
Önce biriyle, sonra da diğeriyle miydi yoksa bir nevî karışık mıydı?
C'était un rugbyman après l'autre? Ou alors une mêlée?
Aslına bakarsanız Bayan Chase bir nevî kar fırtınasındayım sayılır.
En fait, Mlle Chase, je suis en quelque sorte dans un blizzard, et je vous somme d'être ma carcasse.
O dönemde büroları bir yayınevi kullanıyordu.
Oui, mais ces lieux abritaient une maison d'édition révolutionnaire.
Zırhlı bir aracı kaçırmak için nevi şahsına münhasır bir psikopat olmak lazım.
Ce sont des cinglés très particuliers, qui attaquent les fourgons.
- Bir nevi benim hatam yani.
C'est ma faute.
Biz de bir nevî aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz.
Beurk. Eh bien, on essaie de faire la même chose.
- Ona bir nevi kılavuzluk yapmışsınız yani.
- Son mentor, quoi.