Bir noktada translate French
1,590 parallel translation
Biraz beyin özü gördüm yani bir noktada, bir başı olmalı.
Il y a des bouts de cerveau ici, donc il a eu une tête à un moment.
Bu çocuk, ne istediğin bir gün bir noktada anlayacak.
Quoi qu'il veuille, il finira par le comprendre.
Çünkü doğru şeyi yapmam gerektiğini düşünüyorum ve sırrınızı saklamakta size yardım etmeyi. böylece belki gelecekte bir noktada siz bana yardım edersiniz ve üstlerime götürebileceğim bir şeyde beni de dahil edersiniz.
Parce que je pense que je dois faire le bon choix, et vous aidez à garder le secret, pour que peut-être, dans le futur, vous m'aidiez, en me laissant voir quelque chose que je peux montrer à mes supérieurs.
Belki bir noktada seni yine hatırlar.
Peut-être qu'a un moment donné il se souviendra.
Gerçek şu ki babalarımız bir noktada daha birbirlerine benziyordu.
La vérité est que... Nos pères se ressemblaient pour autre chose.
Gerçekten de şu anki pozisyonundan daha üst bir noktada mı, Marvin?
C'est tellement mieux que ce que tu as maintenant, Marvin?
Bir noktada eminim ki iyi bir adamdınız.
Je suis sûre que vous étiez un homme bien.
Numunenin sulandırılmış ve hücrelerinin birçoğunun çözülmüş olduğunu gördüm. Demek ki büyük olasılıkla bir noktada dondurulmuş.
J'ai remarqué que l'échantillon était dilué, et que beaucoup de cellules avaient éclatées, elles ont vraisemblablement été congelées à un moment ou un autre.
Sonra tam bir noktada bakarsınız ki, aslında hepsi düzgün sıralanmışlardır.
On la regarde autrement et on voit des alignements parfaits.
Yani bir noktada herkesin başına gelebilir.
Il y a toujours ce moment où ça peut t'arriver.
Üzgünüm. Ama sana garanti veriyorum, bir noktada beni yardımıma ihtiyacın olacak.
Navré, tôt ou tard je le sais, vous aurez besoin de moi.
Sen benimle ortak bir noktada buluşmalısın.
Il va falloir... il faut couper la poire en deux. Mon patron... va me massacrer sinon. C'est donc votre meilleure offre.
Bir noktada "Burada" dediniz.
À un moment, vous m'avez dit : "Il est là."
Bir noktada kendimi eve yürürken buldum.
À un moment, j'ai commencé à avancer vers la maison.
Patron, bir noktada milletin kapısına dayanacaksın değil mi?
Patron, vous allez bien finir par défoncer quelques portes?
Zavallı çocuk bir noktada kendinden geçmiş.
Le pauvre garçon a fini par s'évanouir.
Bir noktada ilişki soğuyor.
A un tel point que les choses sont au plus bas.
Blair ve Chuck bir noktada zaten kendilerini yok edeceklerdi.
Ont été l'auto-destruction, à un moment donné,
Yani, şahsen ben hiç istemiyorum ama prezervatiflere güvenmiyorum bu yüzden belli bir noktada bunu konuşmamız gerekecek!
Perso, j'en veux pas, mais je suis pas très capote. Donc, on devra en parler à un moment donné.
Bu her bir dönüm noktası büyük bir olay gibi ve sonra bir noktada araları saymayı bırakırsın...
C'est comme si le moindre petit mois était super important, et à un moment, tu arrêtes de compter ce petit demi.
Katil peşine takıldığında, bir noktada boğuşma çıkıyor ve kurban düşüyor. Kaza bu.
Donc quand le tueur a essayé de les avoir, la victime est tombée pendant la lutte.
Bir noktada şöyle demiştir : " Bu bankanın hükümeti yönetmeye yönelik cesur girişimleri... bu kurumun varlığını sürdürmesi halinde, veya benzeri başka bir kurumun kurulmasına kandıkları takdirde
Déclarant sur ce point : " L'effort éhonté que la banque acutelle a fait pour contrôler le gouvernement... n'est que le présage du destin qui attend les Américains, qu'ils soient trompés dans la perpétuation de cette institution
Yani bazen oyle seylerden bahsediliyor ki sanirim bir noktada da bazi seyler anlamsizlasiyor.
Il s'agit de choses dont on se rend compte qu'elles ne tiennent pas debout.
Tanrinin bir noktada bu dunyayi sona erdirecegini dusunuyorsaniz. Belki de bu sizin yasaminiz suresinde olur.
Jésus mettra fin à cette Terre, peut-être de votre vivant?
Bir noktada, bu görüntü karanlıktan çıkarak ona doğru yaklaştı.
A un moment, cette personne est sortie de l'obscurité et est venue vers elle.
Ama bir noktada haklı.
Mais il a raison.
Artık bir noktada, bu konuda bir zaman aşımı olmalı.
Ça ne durera pas éternellement.
İşbirliği yapıp, onu bir köşeye sıkıştırabilecekmiyiz, deneyeceğiz. Bu noktada, getirebildiğimiz kadar kuvvet getireceğiz, ve onu etkisiz hale getireceğiz, tamam mı? Hadi şunu yapalım.
On se coordonnera, on tentera de l'encercler, et alors, on attaquera le plus fort possible et on le descendra.
Partiküller bir uydudan gelen mikrodalga ışınım tarafından yakılarak aktive edilene dek pasif durumda kalırlar. ve bu noktada sinyali on milisaniyede geri yansıtırlar.
On active les particules par une poussée de micro-ondes émises par satellite, et là, elles renvoient le signal pendant 10 millisecondes.
- O noktada bir problemimiz olabilir.
Là, on risquerait d'avoir un problème.
Bu noktada, dikkatimizi... tüm bu güvenlik kontrollerine rağmen üretim sırasında nasıl bir bozulma yaşandığına çevirdik.
Présentement, notre objectif... est de savoir comment les gélules ont été trafiquées durant la phase de fabrication, compte-tenu des mesures de sécurité mises en place.
Yani özün düştüğü noktada bir yıkım olmuyor.
La grâce à l'état pur n'est pas la destruction.
Söylesene Edward, hangi noktada durum geri dönülemez bir hal aldı?
{ \ pos ( 192,230 ) } Dis-moi, Edward, quand as-tu été dépassé par cette situation?
Ayrıca Musa'nın 40 gün çölde dolaştığına, Sina Dağına tırmandığına bu noktada, uygun davranış listelerinin iki parça taşa, doğaüstü bir güçle oyulduğuna inanıyor musun?
Donc vous croyez aussi que Moïse a erré dans le désert pendant 40 jours, a grimpé au mont Sinaï, à ce moment-là une force surnaturelle a gravé des directives bien pratiques de comportements sur deux rochers?
Bir çok noktada muhtemelen ölüm öncesi çizikler oluşmuş çatlaklarla beraber.
Multiples points de pression ante mortem avec fractures associées.
Biz fiziğin ve Budizm'in bir araya geldiği noktada buluştuk.
Je pensais que tu avais enfin un peu de dignité, mais c'était juste un mensonge. Un nouveau mensonge et je l'ai encore gobé.
Bu noktada, sanırım konuşmak için kendini yeterince güvende hissedeceği tek bir yer var.
Il ne reste qu'un seul endroit où il se sentira assez en sécurité pour parler.
Ben son derece uç noktada bir ılımlıyım, Bay Rutledge.
Je suis un modéré excessif, M. Rutledge.
Görüşmeleri takip ettiğmiz noktalar ile uyuşuyorlar. Hedef, bir sonraki noktada durdu.
Ils correspondent aux points d'appels retracés.
Ne dersin? Bir sonraki noktada çöpleri benim toplmamamı ve benim yerime arama yapmak istermisin?
Si je ramassais les poubelles et que tu faisais les appels?
Ve bu noktada başkana önerim, her bir eyaletin savaş esnasında oluşan borçlarını kongrenin ulusal bir banka vasıtasıyla toplamasıdır.
Et à cette fin, j'ai recommandé au président que le Congrès adopte toutes les dettes contractées par les états individuels pendant la guerre par une banque nationale.
Onunla konuştum ve şu noktada yapabileceğimiz bir şey yok.
On ne peut rien faire...
Bu noktada olmak büyük bir başarı.
Si c'est où je dois finir, ça me convient.
İşte tam bu noktada sizi diri diri yakacaktım ama bunu sadece bir şeyi kanıtlamak için yaptım ve sanırım kanıtladım da.
C'est le moment où normalement je vous brûle vivants, mais je l'ai fait juste pour te montrer à quel point j'ai raison.
Ve işte bu noktada eski bir dosta rastladı, Rickety Cricket.
Et c'est comme ça qu'il revu son vieux camarade, Rickety Cricket.
Ve EMT bu noktada işleyen saatli bir bomba olduğumu söylüyor - çünkü bu sadece ufak bir kalp kriziymiş.
{ \ pos ( 192,210 ) } Et d'après l'ambulancier, j'étais une bombe à retardement { \ pos ( 192,210 ) } car c'en était qu'une petite.
Yani ikinci seferde de ne tetikçiler, ne de çakallar Saddam Hüseyin konusunda başarıIı olamadılar. O noktada bir kez daha orduyu Irak'a yollayıp bu sefer onu indirdik.
Ni les assassins économiques ni les chacals ne réussirent la seconde fois, nous avons donc à nouveau envoyé l'armée et nous l'avons éliminé.
Ve tam bu noktada beklemediği bir şey oldu : Reddedildi.
Mais c'est à ce moment-là qu'il est rejeté.
Evet, Russell çok çalışıyordu. O noktada, bunun acısına bir parça yardım ettiği düşündüm.
Russell travaillait beaucoup, je pense que ça l'aidait à gérer sa peine.
- Bu noktada duygusal bir adam olsa seninle gurur duyduğunu söyler, sana sarılır ve yolcu ederdi.
À ce stade, un type sentimental te dirait qu'il est fier de toi et te serrerait dans ses bras.
Bakın, sizi bu noktada durdurayım, çünkü benim şu ana kadar yapmadığım ve ve yayınladığınız bu şey için de yapmayacağım bir şey yapıyorsunuz.
Je dois vous arrêter, car vous faites quelque chose que je ne veux pas faire durant ces entrevues.