Elbette yok translate French
690 parallel translation
Elbette yok.
Bien sûr.
- Hayır, elbette yok.
- Non, bien sûr que non.
Hayır, hayır, hayır. Elbette yok.
Bien sûr que non.
Elbette yok.
Bien sûr que non.
Elbette yok. Sadece şu 40 bin dolardan söz etmeye başla ve tekrar dost olalım.
On partage les 20 briques, on redevient copains.
- Elbette yok.
- Bien sûr que non.
Elbette yok Bay Dowd.
Pas du tout, M. Dowd.
Elbette yok.
Pas du tout.
- Sorun yok mu? - Elbette yok.
- Plus de problèmes?
Hayır, elbette yok.
Bien sûr que non.
Elbette yok, peder.
Sans doute!
Elbette yok. - Bodrumda vardır.
- ll doit y en avoir une dans la cave.
Elbette yok, ama o öyle sanıyor. Buna kendini öyle inandırıyor ki tüm dünyası kararıyor.
Non, mais elle en est persuadée... avec tant de force, que cela obscurcit le monde autour d'elle.
Lakin elbette, mahkemede hayal gücüne yer yok, değil mi?
Mais le tribunal est dépourvu d'imagination, n'est-ce pas?
O zaman, elbette, bir sorun yok.
Dans ce cas, bien sûr, n'en parlons plus.
Hayır, elbette yok.
Non, bien sûr.
- Elbette yok.
- Non.
Bir sorun mu var? Elbette bir sorun yok.
Il y a quelque chose qui ne va pas?
Elbette, hiç şüphem yok.
Je n'en doute pas.
Elbette ama kaygım yok.
Je ne m'inquiète pas.
Elbette içinde pek bir şey yok. Evdeki bir kaç ıvır zıvır. Büyük babama ait bazı kitaplarla birlikte.
Il est rempli de quelques babioles et de livres appartenant à mon grand-père.
Roy, elbette kimse yok.
Il n'y a personne!
Elbette öyle. Ama putperest bir ayin yapmanın bir nedeni de yok.
En effet, mais ce n'est pas une raison pour tenir une cérémonie païenne.
Elbette, görünmez mürekkep yok. Sadece Mısır'ın bir haritası. Ve üzerine yazılmış, Egypt.
Pas d'encre sympathique, juste la carte avec ce mot "Egypt", chaque lettre indiquant un dépôt de ravitaillement.
Biranız yok mu? Elbette "biranız" yok.
Ce ne serait pas la boisson rêvée pour une ambiance si romantique!
Kendine has tuhaf huyları yok değil elbette.
Il a ses petites sautes d'humeur, bien sûr.
Hayır elbette yok.
Bien sûr que non!
Söyleyecek birşeyin yok. Elbette, yalan söylüyorsun demiyorum.
- C'est comme ça, tu n'as rien à dire, tais-toi!
Hayır elbette yok. Tehlike falan yok.
Bien sûr que non.
"Çok üzgünüz." Önyargıyla ilgisi yok elbette, ama iş de yok.
"Désolés, on n'a rien contre vous, mais on n'a pas de travail."
Sizin itibarınıza sahip bir erkeği ziyaret etmekte elbette bir sakınca yok.
Votre réputation n'est-elle pas sans tache?
- Elbette yapabilirim. Ama unutma, oyun oynamak yok.
- Évidemment, mais pas de mauvais tours.
Avusturya param yok. - Elbette. - Teşekkürler.
Je n'ai pas d'argent autrichien.
Elbette. Herkesin onunla bir derdi var ama bay Flusky aleyhine bir şey yok.
Ça ne veut rien dire, tout le monde a des ennuis avec lui.
Elbette ona karşı derdim yok ama, onunda mutfağımdan uzak durması gerekiyor.
Sans l'offenser, elle n'a rien à faire dans ma cuisine.
Elbette bunun bir zararı yok.
Il n'y a pas de mal à ça.
- Oh, elbette, sorun yok.
- Pas de problême.
Elbette kendine has ufak gariplikleri de yok değil.
Qui a quand même ses petites manies.
Hayır, satma. Elbette hayır. İçinde tek bir doğru söz yok.
Ce sont des histoires.
Casuslar ve nasıl çalıştıkları hakkında bir bilgim yok elbette ancak Kontes'in önemli insanların güvenini kazanma konusunda hatırı sayılır bir maharete sahip olduğunu hatırlıyorum.
Je ne sais rien des espions et comment ils fonctionnent mais je me souviens que la Comtesse avait un remarquable talent pour recevoir des confidences de gens importants.
Oradan gemiyi geçirmenin imkânı yok, parçalayıp götürmezsen elbette.
Le bateau ne peut les franchir, à moins de le démonter et de passer à pied.
Kaptana saygısızlık kastı yok, elbette. Başımıza para ödülü konmuş bizler...
Avec tout le respect dû au Capitaine.
Elbette, mesele çıkaracak bir şey yok.
Naturellement. Ça ne sert à rien de faire des histoires.
Yok elbette.
Non, bien sûr.
Elbette hepimiz baskı altındayız. Bir çadırda üç kişi gerçekten çok fazla ama böyle kaba davranmak için bir sebep yok.
C'est vrai qu'il fait chaud et que trois dans une tente c'est trop, mais ce n'est pas une raison d'être aussi grossier.
Telaşlanmayın, hiçbir sorun yok. Elbette, var. FBI bizi boşuna ziyaret etmez.
Désolé, mais nous allons devoir rester ici un moment.
- Elbette anne, benim için sakıncası yok.
- Bien sûr, maman. Je suis d'accord.
Elbette bugünlerde unvan yok. Fakat, sizinki asil bir soydu.
Vous n'avez plus de titre, mais il vous reste le nom.
- Elbette yok.
Dans l'armée, on appelait ça la pression ennemie.
Kimsenin beni kovduğu yok elbette.
Personne ne me chasse.
Yok elbette.
- Fous-moi la paix.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yok bişey 18
yoksa ne olur 26
yok oldu 57
yoktu 131
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yok bişey 18
yoksa ne olur 26
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65