Güneş ışığı translate French
1,221 parallel translation
Tüm o temiz hava ve güneş ışığı sizi rahatsız etmeye başladıysa Defiant'a geri dönebilirsiniz.
Si tout ce grand air et ce soleil vous fatiguent trop, nous serons ravis de vous revoir sur le Defiant.
Güneş ışığının, konuşması için bir bahane olacağına inanıyorum.
J'espère que le soleil le fera parler.
Bunlar, uzun süre, yüksek sıcaklığa maruz kalma durumunun belirtileridir. 15 saniyelik bir güneş ışığı bunu yapamaz.
Cela indique une exposition prolongée à de fortes températures, pas 15 secondes de soleil.
Doğuştan gelen, cildin güneş ışığına olan aşırı hassaslığıdır.
Ia porphyrie érythropoïétique crée une photosensibilité cutanée.
Cilt, güneş ışığına maruz kaldığında,... yaralar oluşur, su toplar.
Elle provoque des cloques en cas d'exposition au soleil.
Her ev için biraz güneş ışığı...
Un peu de soleil pour chaque foyer
Çocuklarımla oynamak için falan kumsala gittiğim de doğrudan güneş ışığı öyle bir migren başlatıyor ki bebek gibi ağlıyorum.
Si je vais à la plage pour jouer avec mes gosses le soleil me donne une migraine si forte que je pleure comme un bébé.
Güneş ışığı, kaktüsler, sen ve yetim çocuklar.
Le soleil. les fleurs de cactus. toi et les orphelins priant Dieu.
Dünya güneşin etrafında döner ve her gün güneş ışığı Dünya'ya farklı bir açıdan vurur.
La terre tourne autour du soleil, l'angle de ses rayons sur la terre est différent chaque jour.
İlkbahar ayında güneş ışığının meydana getirdiği desenler nefesleri keser.
Au printemps, les couleurs générées par la lumière sont... extraordinaires.
Sarımsak, güneş ışığı, kutsal su, emin değilim ama gümüş vampirleri etkilemiyor muydu?
Comme l'ail, la lumière du jour, l'eau bénite. - Et l'argent aussi, peut-être? - Non, c'est pour les loups-garous.
Sapıklara güneş ışığı vurduğu zaman patlamazlar!
Les psychopathes n'explosent pas à la lumière.
Akkor ışığını aldım ve yeniden güneş ışığı haline dönüştürdüm. Bu sayede bu bitkileri büyüttüm.
Avec de la lumière incandescente, je recrée la lumière solaire.
Kardeşim, yüzü ve gülüşü bir odayı güneş ışığından daha fazla aydınlatan, güzel, akıllı bir kadınla evleniyor.
Mon frère épouse une femme belle et intelligente dont le sourire ressemble au soleil.
Lütfen yerinizi değiştirebilir misiniz? Güneş ışığımı engelliyorsunuz.
Vous cachez la lumière.
- Güneş ışığı Tanrılar tarafından bedava.
Ce sont les dieux qui l'offrent. Mais pas moi.
Bataklıkta güneş ışığı.
Les marécages au grand jour!
Buzu eline alıp ovarsan bir mercek yapabilirsin bunu da güneş ışığına tutarak ateş yakabilirsin.
La glace. On la prend dans ses mains. On la moule, pour obtenir une loupe... qui condensera les rayons du soleil... en feu.
Bulanıklık bir ışık yansıması, güneş ışığı
- Halo... causé par le reflet du sol sur la lentille.
Kalbe kazık biraz güneş ışığı.
Un pieu dans le coeur...
- Ateş, başını kesmek, güneş ışığı, kutsal su.
- Oh, feu, décapitation, soleil, eau bénite.
Bir avuç dolusu güneş ışığı gibi.
Oui, dur à quitter.
- Günaydın, güneş ışığı.
- Mon rayon de soleil.
Gölge ve güneş ışığı.
L'ombre et la lumière.
Düşünün... sonbaharda, sis arasından ormandaki açıklığa süzülen güneş ışığı.
Imaginez : Brume d'automne, soleil miroitant dans un verger.
Bütün ihtiyacımız biraz zaman, biraz güneş ışığı ve yağmur, ve... işte!
Il lui faut juste du temps, du soleil, de la pluie et... Ce caillou deviendra un arbre?
- Güneş ışığına ihtiyacı var.
Il lui faut du soleil.
Herhangi bir güneş ışığını yansıtacak görünmez bir uyduyum.
Je suis une malheureuse Lune invisible, qui ne peut refléter aucun rayon de soleil.
Güneş ışığının bizi öldürmesini istiyorsan, harika bir yer.
Parfait pour se faire tuer par la lumière du soleil.
Polise, ağaca, güneş ışığına ve bir de şu hiç bir işe yaramayan başımızdakilere.
Les policiers, les arbres, le soleil. Et n'oublions pas les gens qui ne travaillent pas.
Ben sadece güneş ışığı altında gözlerimin parlayış şekline bayılıyorum.
Comme mes yeux brillent sous le soleil.
İleride güneş ışığı birden bir çeliğin üzerinde parladı.
Le soleil s'est reflété sur du métal.
Güneş ışığında çıplak uzanmıştım. Ormandan bir adam çıktı.
Je m'étirais nue au soleil... et un homme est sorti de la forêt.
19 yıllık uzun kariyeri boyunca göz kamaştıran bir güneş ışığı gibiydi. Ama bu yıl, kendi bildiği yol ile 8'e 11'lik sayılar elde edip gölgelerin içinden tekrar gün ışığına çıkmak için savaşıyor.
Il s'est longtemps trouvé sous le feu des projecteurs au cours de ses 19 années de carrière, mais après avoir accumulé les mauvais résultats cette année, il tente de sortir de l'ombre.
O sıralar güneş ışığına bağımlıydılar.
A l'époque, l'énergie solaire assurait leur survie.
Hatta güneş ışığı bile.
Ni l'éclat du soleil
Ama inatçı bir güneş ışığı ilk günümzün sabahında yatak odamıza vuruyordu.
Pourtant, un petit rayon de soleil obstiné éclairait notre lit.
CTX, 6000 Kelvin üzerindeki güneş ışığından etkilenir.
Le CTX réagit à la lumière du jour... au delà de 6000 Kelvins.
Güneş ışığı!
Regarde le soleil.
Ayda bir kere, cuma günü içeri sahte palmiyeler, güneş ışığı ve kum getiriyordu.
Un vendredi par mois, il fait mettre de faux palmiers... des lampes solaires, du sable.
Güneş tepede, kuşlar cıvıldıyor arılar da anladığım kadarıyla onlara sevişmeye çalışıyorlar.
Du soleil, les oiseaux chantent, les abeilles essaient de leur faire l'amour, semble-t-il.
¢ İ Fakat ben güneşışığını tercih ederim ¢ İ
Mais je préfère le soleil d'abord
Sadece güneş batıp dünyanın geri kalanı uykuya daldığında..... ortaya çıkarlarmış.
Ce n'était qu'au coucher du soleil, quand la terre entière dormait, qu'ils en sortaient.
VLA'ya yakın kaynaklar güneş sistemimizin dışından bir çeşit zeki varlığın temas ettiğini söylüyorlar.
Selon nos sources à l'observatoire, un contact aurait été établi par une forme intelligente vivant au-delà du système solaire.
Güneş onları eritirken hiçbir şeyin baki olmadığının anımsatıcısı olmuşlardı.
Celles-ci étant composées de beurre, elles fondirent au soleil.
Anladığım şu ; güneş batar batmaz, Spike ve arkadaşları "yiyebildiğin kadar ye" salaklar büfesinde...
Tu comprends ça? Quand le soleil se couchera, Spike et ses amis s'en donneront à coeur joie
Şimdi Allah bilir Kareem Said sana ne söyledi de bulutlar dağıldı ve güneş çıktı. Bunun mahkûmların gözünde benim güvenilirliğimi nasıl sarstığının farkında mısın?
Que fais-tu de ma crédibilité auprès des détenus?
Herkes güneş yanığı olan yazlık elbiseli sarışınlar görmek istiyor.
Ils veulent tous des blondes bronzées en robe d'été.
Saat bir olduğunda da henüz gelmemişti, iki olduğunda da ve o puslu mayıs gününde, güneş battığında bile babam halen eve dönmemişti.
ni le soir, de ce jour de mai.
Senin geldiğin gün, güneşin doğmadığı, soğuk hücremde monoton hayatımı sürdürüyordum ama birdenbire hiçbir uyarıda bulunmadan güneş her şeyi ısıtmaya ve aydınlatmaya başladı. "
Avant que tu ne viennes, mes jours étaient sans soleil. Il faisait sombre, frais, et soudain, sans prévenir, le soleil a percé les ténèbres et a tout illuminé.
Güneş çıktığında, çok sıcak olur.
Il fait chaud quand le soleil se montre.
işığı kapat 29
işığı aç 22
işığı söndür 22
işığı yakabileceğimi biliyorum 23
güneş 243
güneşte 16
güneş parlıyor 25
güneş doğuyor 34
güneş doğdu 17
güneş batıyor 22
işığı aç 22
işığı söndür 22
işığı yakabileceğimi biliyorum 23
güneş 243
güneşte 16
güneş parlıyor 25
güneş doğuyor 34
güneş doğdu 17
güneş batıyor 22