Onu değil translate French
8,555 parallel translation
Sadece seni istiyoruz, onu değil.
C'est vous qu'on veut, pas elle.
Belki onu değil.
Peut-être pas celui-là.
Ama beni değil, onu seçmişler.
Mais en réalité c'est elle qu'ils ont choisi!
- İyi falan değil çünkü onu alışveriş merkezinde kaybettim.
Il va pas bien. C'est depuis que je l'ai perdu au centre commercial.
Sanırım onu yarı yolda bıraktık, değil mi?
En même temps, on s'est plus ou moins débarrassé d'elle. - Pas vrai?
Hayır. Onu Kevin'a ver, bana değil.
File ça à Kevin, pas à moi.
Oh, hayır, onu dokunmak iyi değil. Bir saniye bekle.
Non, ne le touche pas.
Tamam, ama belki onu öğretmeksavaşmaya kadar kötü değil mi?
Lui apprendre à se défendre, c'est bien, non?
O halde onu rahat bırakacaksınız, değil mi?
Alors... Vous allez le laisser en paix?
Gidip onu seçmek zorundaydınız, değil mi?
Il fallait que vous choisissiez celle-là!
Birleşmiş Milletlere zorla girmenin yasadışı olduğunun farkındasınız, değil mi?
Vous comprenez que faire irruption à l'ONU est illégal?
O yabancı değil ki, onu televizyonda görmüştük.
Ce n'est pas un étranger, on l'a vu à la télé.
Onu götürürsün değil mi?
Emmène-le, d'accord?
Biz de onu diyoruz. Lorelei'ın ya da değil, her neyse işte.
C'est à Lorelei, mais même si c'était à toi, sache que voilà.
Kendi çocuğummuşçasına sevdim onu ama artık kendinde değil.
Je l'ai aimée comme si elle était ma fille, mais elle n'est plus elle-même.
Onu görmek isteme sebebin bu değil miydi?
Ça n'est pas pour ça que tu voulais le voir?
Onu bulmanızı istiyorum ve bunun kaçınıza mâl olacağı umurumda değil.
Il faut le retrouver.
Lütfen şimdi beni konuşturup "Oraya nasıl çıktığımız değil, birlikte ne yaptığımız önemli" nutuğu çektirmeyin onu da çekmiş oldum.
Ne m'obligez pas à vous servir le laïus "Ce qui compte, c'est pas ce qu'on fait, c'est de le faire ensemble" que je viens de vous servir.
Belki biri bir şey gördü ama bir şey söyleyemiyor. Çünkü söyleyecek olursa seni değil onu suçlu bulacaklar.
Ou bien un témoin qui peut rien dire sous peine de trinquer pour toi.
Onu sen öldürdün değil mi?
Vous l'avez tué, n'est-ce pas?
Mesele sadece onu yenmek değil.
Il ne s'agit pas seulement de le battre.
- Normalde onu görsek daha iyi olur, değil mi?
Ou je vais la voir? Oui, c'est mieux.
Değil. - Onu nereden buldun?
- Comment l'as-tu eu?
Yok o değil. Onu kurtarmak istiyor.
Elle veut le sauver.
Sorun değil, istersen onu öldürebilirsin.
Ça va. Tu peux le tuer si tu veux, nous somme pleins de gardes.
Onu alamazsin çünkü bizde kalmasini istiyoruz, degil mi?
Tu ne l'auras pas. Car nous voulons le garder, n'es-ce pas?
- Onu tanıyorsun değil mi?
Tu le connais, n'est-ce pas?
Pek hastane yöntemi değil ama yarayı düzgün sarana kadar bu yöntem onu hayatta tutacak.
Ce n'est pas vraiment aussi bien que dans une clinique, mais elle va rester en vie jusqu'à ce qu'elle reçoive des soins.
Onu aramamız gerektiğini biliyorsunuz, değil mi efendim?
- Vous savez qu'on va devoir l'appeler.
Onu sık sık kullandın, değil mi?
- Tu l'utilisais souvent, non?
Sen onu içiyorsun, değil mi?
C'est ton vin, non?
Onu ilk duyuşum değil.
Ce n'est pas la première fois que je l'entends celle-là.
"Onu eski haline getirmek istemezseniz, sorun değil".
"Nous devons la restaurer. " Si vous ne voulez pas le faire, ce n'est pas grave.
- Onu endişelendirmeyi istemeyiz, değil mi?
Il ne faut pas l'inquiéter.
- Onu ben sandın, değil mi?
- T'as cru que c'était moi.
Demek istediğim, deniyorsun ama onu anlamak kolay değil, biliyorsun.
Tu peux essayer. Il est mystérieux.
Stevie onu sana alır, değil mi?
- Tu veux une tablette?
Onu şimdi değil ama çok yakında yapacağım Kris.
Je ne peux encore faire cela, Kris. Espérons bientôt.
- Onu gördün ama değil mi, Howell'ı?
Vous l'avez vu non? Howell?
Onu tanımıyorum. Hatta gerçek bile değil.
Je ne la connais pas, elle n'existe pas.
O burada değil, onu öldürdüm.
Non, elle n'est pas là. Je l'ai tuée,
- Onu hiç duymadın, değil mi?
- Tu sais qui elle est?
Onu görebilmek için turneye çıkmak istiyorsun değil mi?
C'est pour ça que tu veux partir en tournée? Parce que vous sortez ensemble?
Âşksız ya da değil, evliliği maddi açıdan onu güvende tuttu.
Maintenant, sans amour ou non, son mariage avec le procureur la garder en sécurité.
Şüpheleri için onu suçladı. Kötü ruhlara değil göklere hizmet ettiğini söyledi. Cahilleri korkutacak bir tür kara büyüden bahsetti.
Elle lui reprocha sa suspicion, affirmant qu'elle servait le Ciel, non les esprits maléfiques, et que ce genre de magie noire n'était bon à effrayer que les simples d'esprit.
Onu seviyorsun. Sevdiğini söyledin, değil mi?
Tu aimes cette fille, non?
- Aynı zamanda... - Onu çılgınlığı için seçtik, değil mi?
- C'est pour ça qu'on l'a castée... pour le côté tarée, hein?
Onu aramalıyım, değil mi?
Je devrais l'appelée, non?
Onu kullandığınızı biliyor, değil mi?
Elle sait que vous vous servez d'elle, n'est-ce pas?
Onu öldürdüler. Sadece duvara yazı yazdı diye de değil.
Ils l'ont tué et pas à cause d'un graffiti.
Onu hapishaneye sokmaya çalıştığım için benden nefret ediyor olabilirdi yine de. O kadar da değil.
Il peut toujours me détester pour avoir essayé de mettre son cul en prison.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56