Oturup translate French
10,453 parallel translation
Ben de burada oturup bunu kabullenecek değilim.
Mais je ne vais pas simplement rester assise là sans rien faire.
- Oturup geçmişinize ağlamamanız gerekir.
- Il ne faut pas se lamenter sur le passé.
Hiç oturup kendinize, insanların niçin peşimden gittiğini sordunuz mu?
Vous ne vous êtes jamais demandé pourquoi les gens me suivent?
Orada oturup senin için endişelenerek kötü bir gece geçirdim.
Ç'a été une soirée terrible : l'attente, l'inquiétude...
- Olmaz, burada oturup...
Je ne vais pas rester les bras croisés et...
Böyle aniden söylediğim için kusura bakma dostum ama kötü bir şeyin kurt sürüsü gibi etrafını sardığını güvenilir bir kaynaktan öğrendim. Burada oturup saldırmasını bekleyecek değilim.
Désolé de te tomber dessus ainsi, mon pote, mais je sais de source sûre qu'une chose surnaturelle rôde dans les parages comme une meute de loups, et je ne vais pas attendre qu'elle attaque.
Bundan ne çıkaracağımı bilmiyorum ama sağ ol. En iyi yapacağın şey oturup dinlenmek.
Je ne sais pas quoi faire dans tout ça, mais merci et bien le mieux à faire est de vous asseoir et vous reposer
Anımsayamadım. Oturup beklesin.
Ça ne me dit rien.
Saatler boyunca mürver ağacın etrafında oturup senaryosuz ve rastgele tiyatro oyunu oynardık.
On s'asseyait autour du vieil arbre pour des heures de théâtre spontané et improvisé.
Ama senin oturup, yanlışlarımı biriktiriyormuşsun gibi hissettirmeni istemiyorum, ya da sıçıp batırmamı bekliyormuşsun gibi böylece kendine, bu ilişkinin yanlış olduğunu ya da sevilemeyen biri olduğunu kanıtlayabilesin diye.
Mais je ne veux pas me sentir comme, comme si, tu collectionnais mes torts, ou que tu attendais que je foire de sorte que tu puisses te prouver que cette relation est mauvaise. D'accord? Ou qu'on peut pas t'aimer
- Daha değil ama koltukta oturup
- Est-ce qu'on s'est embrassés? - Peut-être pas.
Park Avenue terapistine de ki ; gerçek dünyada, insanlar armut koltuklara oturup duyguları hakkında mızmızlanmaz.
Dis à cette psy de Park Avenue que dans le monde réel, on a pas le temps de s'asseoir sur des poufs pour se plaindre de ses sentiments.
Aaron, grubumla beni de tam olarak o süreç içinde buraya getirdi. Tanışma fırsatımız olmadığı için de burada oturup oturmadığını tasdik edemem.
Aaron m'a amené ici avec mon groupe entre temps, donc on ne s'est pas croisés, et le doute subsiste.
Gerçekten tek yaptığın, oturup kendine acımak.
Littéralement, tout ce que tu fais c'est de t'asseoir et de déprimer.
Komodinin üzerinde oturup şarj oluyor.
Il charge sur la table de nuit.
Orada oturup bana bakıyordu.
Assis, à me fixer du regard.
Anasını sattığımın evladı toplantısında oturup tabletiyle öldürmüş Everett'i.
Ce jeune cadre de merde était assis à sa réunion d'entreprise et a tué Everett depuis sa tablette.
Bir gün okuldan sonra kızın evine yalnız gittim, bir şekilde içeri girdim ve bana şeker ikram etti, dizine oturup "Seks yapalım." dedim.
Un jour, après l'école, je suis allé seul chez la fille, je suis entré, elle m'a offert des gâteaux. Je me suis assis sur ses genoux et je lui ai dit : "On baise?"
Hiçbiriniz oturup bu çocuklarla konuştunuz mu?
A-t-on déjà pris la peine de leur parler?
Birlikte koltuğa oturup kitap okurduk.
On s'asseyait dans le canapé et on lisait.
Bu çok komik çünkü bazen orada öylece oturup dört saat TV izlerdi, bir şey üretmediğini düşünürsünüz ama bunu yaparken gitar çalıyor veya bir şeyler düşünüyor olurdu sonra birkaç saatliğine gidip geldiğimde duvara bir resim veya karikatür çizmiş olurdu, bir şarkı yazıp kaydetmiş olurdu.
Parfois il regardait la télé pendant des heures, il n'avait pas l'air de créer, mais il jouait de la guitare en même temps, ou pensait à des trucs. Quand je revenais, il avait fait une peinture sur le mur ou une B.D., ou il avait écrit et enregistré une chanson.
Ben de benimle oturup bir şeyler tüttürürsün sanıyordum.
Je pensais que tu allais t'asseoir et bavasser avec moi.
Oturup iki arkadaş gibi muhabbet edebiliriz.
On discute, on est assis, Comme si on était amis.
Oturup da...
C'est pas comme si on pouvait, juste s'asseoir et...
Yanıma oturup iyi bir eş ve iyi bir anne... olmayı öğreneceksin.
Je vais t'apprendre comment être une bonne épouse... et une bonne mère.
Yani, ne, telefonunun yanına oturup beklemem mi gerekiyor?
Donc je suis censé rester près du téléphone et attendre?
Orada oturup, doğru insanın girmesini beklemek gibi.
C'est juste là, attendant que la bonne personne y accède.
Şöyle bir oturup ne olduğunu anlat bana Phil.
Assieds-toi et dis-moi ce qui se passe.
Yani en iyisi şimdilik oturup sabah ilk iş aramaya başlayalım ha?
On devrait attendre pour le moment et se lancer demain aux aurores.
Artık evde oturup seni bekleyemem.
Je ne peux plus rester à la maison et attendant que tu revienne.
Her şeyi etraflıca oturup düşündüm.
J'ai beaucoup réfléchi.
Öylece oturup acımızı ve hayal kırıklıklarımızı dinlersin anne.
Tu peux simplement écouter, Ma, toutes les douleurs et les déceptions.
Yanımızda oturup bizi nasıl incittiğini dinlersin.
Tu peux t'asseoir avec nous et juste écouter tout le mal que tu nous as causé.
- Hayallere dalmıştım. - Evde oturup dönmeni bekliyordum...
Je me suis donc bercée d'illusions, assise à la maison, attendant que tu reviennes?
Barda saatlerce oturup kafayı çeken sensin...
Tu es restée assise au bar, des heures à te bourrer la gueule...
Kredi kartı bilgilerini çalan ve balo salonunda oturup gül suyu içen bir adam.
Il a une magouille avec les cartes de crédit, il s'assoit dans une salle de bal en sirotant de l'eau de rose.
Evimde oturup, benden veya Norman'dan şüphelenmeye ve böyle şeyler söylemeye. En azından bunca zamandan sonra.
- Vous asseoir chez moi et suspecter Norman ou moi et dire de telles choses, pas après tout ça.
İnanamıyorum. Tüm 14 üyeleri burada oturup bulduğumuz Espheni iletişim cihazından bahsetmektense... kangru gibi oturup,
Je ne peux pas croire que les membres de la 14ème préfèrent rester assis ici et gaspiller leur temps dans un tribunal populaire
Çöpü çıkardığım tüm zamanlarda orada oturup beni izliyor.
Tout le temps que je sortais la poubelle, il était assis là, à me regarder.
Hiç terapi denemedin mi yoksa terapi müptelası mısın bilmiyorum ama denemediysen ve hayatın boyunca yük olarak taşıdığın şeyleri oturup birisiyle uzun uzadıya konuşmayı düşündüysen beni ara istersen.
Je ne sais pas si vous avez déjà essayé la thérapie auparavant, ou si vous en avez eu des tonnes mais, si ça ne vous est jamais arrivé, et que vous avez déjà eu envie de vous asseoir et de parler à quelqu'un de toutes ces choses avec lesquelles vous vivez depuis toujours, peut-être que vous pourriez m'appeler.
- Ne yapıyorsun peki, evde oturup hiçbir şey yapmıyor musun?
- Tu fais quoi, assise dans la maison à ne rien faire?
Eğer sen ve ailen olmasaydınız, Jane, Sanırım cuma akşamı evde oturup... tıp dergisi okuyan o insanlardan olabilirdim.
Si je ne t'avais pas rencontré, Jane, et ta famille, je crois que je serais probablement une de ces personnes qui passent son vendredi soir, à lire des journaux médicaux.
Sabahtan beri oturup duygusal anlar yaşıyorum.
Je ressasse des souvenirs, ce matin. Entre.
Bizse oturup CIA tarihindeki en büyük hedefi nasıl kaçırdığımızı izleyeceğiz.
En attendant, on s'assoit et on regarde tandis qu'on perd la plus grosse cible de l'histoire de la CIA!
Uzun zamandır oturup sohbet edemedik teğmen.
On a pas discuté depuis un moment Lieutenant.
Odaya girince insanlar, "İşte annesi bütün gün oturup seks izleyen Tessa Johnson geldi" diye fısıldaşıyorlar.
Quand j'entre dans une pièce, les gens disent "C'est Tessa Johnson, sa mère regarde des gens faire l'amour".
Kim bilir daha oturup okunacak ne kadar çok şey bekliyordur böyle.
Qui sait combien de lettres comme celle-ci attendent d'être lues.
Bak, nefret içerikli mektupları cevaplamak dünyadaki en kazançlı iş değil ama kabul edelim ki evde oturup bütün gün tatlı ama yaygaracı çocuklarımızla olmak bir işe yaramayacak.
Ecoute... Répondre à ces lettres d'insultes n'est pas le métier le plus lucratif au monde, mais regardons les choses en face, toi restant à la maison toute la journée avec nos adorable mais criards enfants ne va jamais marcher.
Pekâlâ, bir oturup nefes alalım.
Très bien, asseyons-nous et calmons-nous.
Ve orada oturup " Tanrım, eğer bu rüya sürerse bir süreliğine, her gün birazcık sürse belki o zaman evime gitmeyi kabul edebilirim gerçek Bill'e.
Et je me dis : " Mon dieu, si ce rêve pouvait être réel, juste un moment, juste un peu chaque jour, ça me permettrait peut-être de retourner - auprès de Bill...
Yukarıdaki otel odasında evliliğini tamama erdireceğine bir kumarhanede oturup kol çekerek onu hazza getiren şey ne?
Quelle satisfaction de plus tire-elle à jouer avec ce levier, qui fait qu'elle préfère être ici, au lieu de consommer son mariage?