Sorun şu translate French
3,235 parallel translation
Sorun şu ki yerel kaynaklarda, parlak turuncu renkli olanından hiç göremedim.
Le problème, c'est que je n'arrive pas à trouver une source locale pour une d'entre elles dans cette couleur orange vif. Et toi?
Sorun şu ki, Scott Perfito da olduğu gibi suçlu olduğundan emin olana kadar Nicholas Bristow'u cinayet ile suçlayamayız.
Le problème c'est que, comme avec Scott Perfito, on ne peut pas accuser Nicholas Bristow de meurtre - avant d'être sûr qu'il soit coupable.
Sorun şu ki her şey benim suçum.
Un autre. Sauf que c'est ma faute.
Sorun şu ki
C'est le problème avec la recherche sur les greffes.
Sorun şu, kaynak bilgisayarda koruma filan yokmuş.
Le truc, c'est qu'il n'y avait aucune protection sur l'ordinateur.
Bir süredir vücut çalışıyorum. Ama sorun şu ki alt kısımda kas yapıyordum.
J'ai fait de la muscu, mais je me suis juste musclé dessous.
Sorun şu ki, sen bunların önemli olduğunu düşünüyorsun.
Tu crois que tout ça, c'est important.
Sorun şu ki ; bu sözleşme, bu hikaye sen Londra'ya gelirsen gerçek olur.
Le hic, c'est que... tout ça n'arrivera que si tu viens à Londres.
Sorun şu ki, bu para şu anda seninle birlikte Crown Heights'ta.
Sauf qu'il est ici, avec toi, à Crown Heights.
Sorun şu ki, adamın gerçek adı bu değil.
Le problème est que ce n'est pas son vrai nom.
Sorun şu ki, efendim, Walter'ın tersine, siz asistan seçmekte pek de iyi değilsiniz.
Le problème est qu'à l'inverse de lui, vous savez pas choisir vos assistantes.
Sorun şu ki, teknede olanlar konusunda emin olamayız.
C'est toujours pareil, nous ne sommes pas certains de ce qui s'est passé sur ce bateau.
Sorun şu ki, kadının söylenenden 30 dakika önce düştüğünü biliyoruz.
Le seul problème, nous savons qu'elle a disparue 30 minutes avant ce que Hagan a déclaré.
Ama sorun şu ki bu karakterlerin hiçbiri birbirini tekrar etmiyor.
Mais là est le problème. Aucun de ces caractères ne se répète.
Sorun şu ki, bazen bu algılama becerisini edinmek için harcanan süre olaylara ziyadesiyle dar bir çerçeveden bakmanıza neden olabilir.
Le problème, c'est que tout ce temps passé à développer ces capacités de perception peut laisser quelqu'un avec un point de vue très tranché.
Sorun şu, ben her Pazar meşgulum.
Le truc c'est que je suis occupé chaque Dimanche.
Sorun şu ; bu kamyonun, dün gece yolda bir cesedi sürüklemek için kullanıldığını düşünüyoruz.
- On pense que ce camion a tracté un cadavre sur toute l'autoroute hier soir.
Tek sorun şu ki, biri her zaman ölür.
Le seul problème, est quelqu'un meurt toujours.
Sorun şu ki Karen, T.C.'yle Shelby'nin bir ilişkisinin olduğunu sanıyordu.
Le problème, c'est que Karen pensait que T.C avait une liaison avec Shelby.
Sorun şu ki,... inşa ettiğin bu şehir artık sadece sana ait değil.
Le problème est que, cette maison que tu as bâtie... n'est plus seulement a toi.
Sorun şu ki...
Le truc c'est que...
Ama sorun şu ki ne olduğunu bulamıyorum.
Le problème, c'est qu'on ne sait pas laquelle.
- Hadi ama, sorun ne? - Sorun şu ki bu benim üç yıl içinde yaptığım tek tatil. Burada oyun oynayarak harcamak istemiyorum.
Quel est le problème? et je veux pas perdre une autre journée à jouer au milieu de nulle part.
Sorun şu ki savaş öncesinde daha fazla bebek vardı. Şaşırdım.
Le problème est qu'il n'y a pas plus de bébés qu'avant, me voilà bien.
Sorun şu, bu adamın varlığından haberdar olduğumuzu nasıl izah edeceğiz?
Mais la question est, comment on explique le fait que l'on connaisse l'existence de ce mec?
Adlarını öğrenmeliyiz. Sorun şu ki ;
- Je veux leurs noms.
Tek sorun şu : Eğer karşı tarafın avukatı,... müvekkilini tekrar kürsüye çağırırsa elin kolun bağlanır.
Le problème, si l'avocat adverse veut faire témoigner ton client.
Bak, sorun şu :
On a un problème.
Sorun şu Kalinda...
Là est le problème, Kalinda...
Evet, ama sorun şu ki,... bu durum, burada iş yaptığım kişi ile ilgili ve... Onu ifşa etmenin adil olmayacağını düşünüyorum.
Oui, mais la difficulté est, est que j'ai fait ce travail pour quelqu'un que tu connais, et... je pense que ce serait injuste pour eux que je divulgue ça.
Sorun şu ki, öyle bir şey olduğundan emin değilim.
Le seul problème, c'est que j'ignore s'il existe.
Sorun şu ki onun itirafıyla uyuşmuyorlar.
Le problème est qu'il y a une contradiction dans sa confession.
Sorun şu ki, aynı zamanda en iyi arkadaşım.
Le problème c'est que c'est aussi ma meilleure amie.
Şu düğüm buruşmaya başlamış ama sorun değil.
Mon dieu, ça te va bien. Ce noeud va faire un pli dessus, mais, euh... t'en fais pas!
- Ve, su. Su konusu biraz sorun çıkarabilir.
Maintenant, l'eau... l'eau peut être un problème.
Komiser Tao, Doktor Morales. Şu giriş kodu konusunda sorun yaşadığımıza göre belki Bay Egan'ın başparmağını deneyebiliriz diye düşündüm.
Lieutenant Tao, Dr Morales, puisque nous avons du mal avec son mot de passe, j'ai pensé que nous pourrions essayer de déverrouiller le portable de M. Egan avec son pouce.
iste, bu kisimda sorun yasiyorum, çünkü mesele su ki magdurun bisikletli oldugunu hiç söylememistin.
C'est ça mon problème, car en fait, t'as jamais parlé d'un vélo.
Sorun şu...
Le truc, c'est que...
Evet, ama bir sorun var, ben şu an istiyorum.
Oui, mais tu oublies quelque chose.
Sorun şu.
Je t'explique.
- Sorun şu ki Maya King, Pearl...
Le problème c'est que,
Sorun değil. Şu an güvendesin.
C'est ok, tu es sauvé maintenant.
Geçenlerde kalbimle ilgili bazı sorunlar yaşadım ama tedavi oldum ve şu an iyiyim. Bunun bir sorun teşkil etmeyeceğinden emin olmak istedim.
J'ai eu des problèmes cardiaques récemment, qui ont été réglé et je vais bien, mais je voulais m'assurer que ça ne..
Sorun şu :
Chambre, RAS.
Bakın... Sorularınız Santiago'nun müşterileriyle ilgiliyse Theo'ya sorun, şu şampuancı çocuk.
Si vous voulez en savoir plus sur ses clients, demandez à Theo, son shampouineur.
Dün gece eve gelmeyince sorun olduğunu anlamıştım.
J'ai su que quelque chose clochait quand elle est pas rentrée hier soir.
çok lezzetli görünüyordu. Sorun şu ki, berbat bir köpek sahibiyim.
Je suis un maître minable.
Sorun şu ki evin yolunu tutmadı.
Il ne rentre pas chez lui.
Sorun şu, Bayan Linnata.
Voilà le problème, Melle Linnata.
Pekâlâ. Sorun şu.
Voilà le problème.
Hayır, sorun yaratabilecek şu şişliği kast ediyorum. Eğer değilse...
Ohoh, je disait une bosse qui pourrait être..