Sıkıştır translate French
4,001 parallel translation
Kızı Keith'in teknesine saklıyormuş ben de Shelby'yi bu konuda sıkıştırıyordum.
Il l'a cachée sur le bateau de Keith et je commençais à me rapprocher de lui.
Tutsak edilen hayvanlar çok dar bir alana sıkıştırılıyor.
En captivité, ces animaux vivent très près les uns des autres.
Süspansiyon sıkıştırılmamış durumda.
La suspension n'est pas compressée.
Bak, bu sıcak hava balonu için beni epey sıkıştırıyorlar...
Écoute, ils sont vraiment après moi avec cette montgolfière ;
Amerikan kortlarında sıkıştırılmış bazalt kullanılır.
Les courts américains utilisent du basalte broyé.
Birincisi, Janine Skorsky bu sabah Christina'yı sıkıştırıyordu.
Primo, Janine Skorsky a piégé Christina ce matin.
Kolunun altına sıkıştırıp kaçması zor oluyor.
Et bien, c'est difficile de courir avec une sous chaque bras.
Sıkıştırılmış hava mermiyi deriye sokmak için.. ... yeterli hızı sağlar.
L'air comprimé aurait pu vous donnez assez de vitesse pour pénétrer la peau.
Görüştüğümüzü biliyor. Hayatıma çekidüzen vereyim diye götümü sıkıştırıyor.
Il sait que nous nous voyons, et maintenant il est sur mon cul pour faire quelque chose de ma vie.
- Öyleyse söyler misin bana Boyd neden içeri adımını attığı andan bu yana beni sıkıştırıp duruyor?
- Alors dites-moi pourquoi Boyd ne me lâche pas depuis qu'il a mis les pieds ici?
Vücut dışarıya adrenalin pompalamış olur kalbini sıkıştırır ta ki kalp atışlarındaki ritim ölümcül olana kadar.
Le corps aurait continué à créer de l'adrénaline. stressant son coeur jusqu'à ce qu'il succombe d'une bradycardie ( contraire de tachycardie )
Sabrina seni sıkıştırırsa onunla tanıştığında, onun bir erkek arkadaşı olduğunu hatırlatırsın.
Si Sabrina te casse les pieds, rappelle-lui qu'elle avait un copain à votre rencontre.
Özür dilerken bunu da laf arasına sıkıştır.
Tu devrais commencer par ça quand tu vas lui faire tes excuses.
Hollis Becky'yi elimden geldiğince sıkıştırırım ama senden gelecek her türlü katkı da çok makbule geçer.
Je ferais de mon mieux avec Hollis et Becky. Mais tout ce que tu peux apporter sur la table sera apprécié
Onu sıkıştırıyor.
Il l'encercle.
Birini köşeye sıkıştırırsan hayatta kalma içgüdüsü işler.
Tu le fais dans le dos de quelqu'un dans un coin, coup de pied à son instinct de survie
Silahın kıç kısmı defalarca omuz çevresini sıkıştırır.
La crosse de l'arme se cogne souvent contre la carde de l'épaule.
Hatta bir seferinde ben bir B aldım, kendi kafamı tuvalete sıkıştırıp sifonu çektim.
D'ailleurs, quand j'ai eu un B, j'ai du mettre ma tête dans les wc, et tirer la chasse.
Neden beni sıkıştırıyorsun?
Alors pourquoi tu m'écrases?
İzin almanız gerekiyordu ama sanırım Richard seni evlenmek için sıkıştırdı ve izni sonra alacağını söyledi.
Vous en auraiez eu besoin mais je pense que Richard avait fortement envie de vous épouser vite et dit qu'il l'obtiendrait plus tard.
Az miktarda olduğu için sizi sıkıştırmaya çalışacaklardır.
Ils vont essayer de vous avoir sur la technique d'analyse.
Ben hâlâ hayallerimize inanıyorum. Ve hayalimiz sağır bir emlakçının sıkıştırmasıyla sonra ermeyecek.
Je crois toujours en notre rêve, et il ne prendra pas fin avec une offre de l'agence immobilière "sourd co".
Ta şuraya sıkıştırılmıştı.
C'était fourré juste là.
Mezarları falan sıkıştırırdı.
Ça dérangerait les cercueils, ou un truc du genre.
Bana eskiden sınıfta yapıştırıcı koklayan kızı hatırlatıyor.
Tu me rappelle cette fille qui sniffait de la colle en classe de chimie.
Eğer mahkeme jüriyi sıkıştırıldığı için uzaklaştırırsa,
Si la cour démissionne pour manipulation,
Hastan olarak, Karanlık Olan seninle bazı sırlarını paylaşmıştır herhalde?
En tant que ton patient, le Ténébreux a dû te dire toutes sortes de secrets.
Mesela Tilikum onu soymuş, cinsel organını ısırıp koparmıştı. Bütün vücudunda ısırık izleri vardı.
Tilikum lui avait arrache les vêtements, mordu les parties génitales... et il y avait des morsures sur son corps.
Hayır, tanıştık. Angelo'ya giderken asansörde tanıştık.
Si, on s'est rencontrées dans l'ascenseur, j'allais voir Angelo.
Onaylanma bekleyen ıstıraplı bir sanatçıysa zihinde onun için tek bir çıkış yolu vardır.
Si ce mec est un artiste torturé en recherche de reconnaissance, dans son esprit, c'est peut-être la seule manière d'en avoir.
Bana mantıklı gelen tek yol ya köşeye sıkışmıştır, ya da kışkırtılmıştır.
La seule chose qui est du sens pour moi est qu'elle a dû être coincée ou sérieusement provoquée.
Servet avcısı olduğumu, başka adamlarla kırıştığımı söylerdi.
Que j'étais une chercheuse d'or, que je voyais d'autres hommes...
Küçük bir kalibre olabilir, belki 22'lik kaburgalarının arkasına sıkışmıştır.
Ça doit être un petit calibre, sûrement un 22 coincé derrière les côtes.
Dexter'ın öldürme isteği, buna benzer bir konteynerde ortaya çıkmış ve o günden beri de, Dexter buranın duvarlarına kıstırılmış durumda.
Figurez-vous que la pulsion meutrière de Dexter est née dans un conteneur comme celui-ci, et il a été piégé entre ses murs depuis tout ce temps.
Gece görüş gözlükleri, telesekreterli telefon, otomatik kart karıştırıcı, ışın kılıcı antenli Darth Vader radyosu.
des lunettes de vision nocturne, un téléphone avec répondeur, un batteur de cartes électrique, un radiocassette Dark Vador.
Bu yüzden kırmızı ışıkta burnumu karıştırırken hiç yakalanmadım.
C'est pour ça qu'on m'a jamais surpris me curant le nez à un feu rouge.
İçinden bir ısırık alınmıştı.
Il en manquait un petit peu.
İnanır mısın, küçük bir bıyık olarak başlamıştı.
Tout a commencé avec une simple moustache, si tu peux le croire.
O korkunç kinoalı eti? Bir ısırık bile alamamıştın.
Cet horrible pain de viande et de quinoa qu'on n'arrivait pas à manger?
- Jen'in garajda Chuck Norris'in ev tipi spor aletlerini kurduğunu gördüm ve gizlice girip biraz çalışırım diye düşündüm ve koltuğu ayarlamaya çalışırken parmağımı kıstırdım.
- J'ai vu Jen installer les appareils de gym de Chuck Norris dans le garage, j'ai voulu faire quelques tractions et je me suis pincé le doigt en essayant d'ajuster le siège.
İlk tanıştığımızda gözlerinde, şimdiki gibi hayal kırıklığına uğradığını gördüm.
La première fois qu'on s'est rencontré, J'ai vu que tu étais déçu, comme maintenant, dans tes yeux.
Eminim Jonah benim ne kadar iyi olduğumu duymaktan sıkılmıştır.
Je suis sûre que Jonah est malade d'entendre à quel point je suis géniale.
Hayır, senin sadece kız kardeşimi korumaya çalıştığın yönünde ifade verebilir.
Non, il peut témoigner du fait que tu essayais juste de protéger ma sœur.
Asya'dan buraya kaçırılıp fahişe olarak burada çalıştırtılan bir kız yapmış.
C'est par cette fille d'Asie qui avait été kidnappée et a été contrainte de travailler comme prostituée.
Adı Thomas Hoapili, 46 yaşında yerel bir balık dükkanı çalıştırıyor.
{ \ pos ( 192,190 ) } Il s'appelle Thomas Hoapili, 46 ans. { \ pos ( 192,220 ) } Il tenait une poissonnerie locale. Veuf, une fille.
Sıkışmıştır, geliyorum.
Je descends.
Beni korkutmaya çalıştığın kısım burası mı? Hayır.
Alors, c'est le moment où tu vas essayer de me faire peur?
Hayır, hayır, baba, az önce el sıkıştık.
Non, nous avons juste scellé l'accord d'une poignée de main.
Prens Charles'ın topunu almak için çıkmıştım, ama sanırım beklemekten sıkıldı.
Mais l'air autour de nous est brulé pour rester sain.
Takım elbiselerinin bugün hazır olmayacağını söylediği halde süper kadınlığa kalkışıp yemek hazırlamaya kıyafetlerini almaya, her şeyi yapmaya çalıştım.
Il m'a dit que ses costumes ne seraient pas prêts aujourd'hui, Et j'essaie d'être superwoman, de tout faire, Lui préparer à manger, faire son ménage.
Ayrıca bir keresinde çocuğun tekini salıncağın önüne ittim ve kol bileğini falan kırmıştı sanırım.
il s'est cassé le poignet ou un truc comme ça.