Sıradan translate French
10,578 parallel translation
Ama bunun sıradan bir bıçak olmadığını görüyorsun... ama bir cadı tuttuğunda ona özel bir yara açıyor. Sana neler yapar tahmin bile edemiyorum.
Mais ce n'est pas un couteau ordinaire, il sert spécialement à blesser les sorcières, je n'imagine même pas ce qu'il pourrait vous faire.
Merhabayın ağalar sıradan seyyahlarız şu yandaki Londra kasabasından geliyoruz.
S'il vous plait, mes braves, nous ne sommes que d'humbles voyageurs cheminant directement de la bonne ville de Londres où nous avons marchandé ces toilettes venues de quelque territoire exotique.
"Ki buna sıradan adamlar uysun ben bunun için yeterliyim ve yapabileceğim en iyi şey sebat göstermek."
"Je suis bon à tout ce que peut un homme ordinaire, " et ce que j'ai de mieux est ma diligence. "
Tanm da, akıl almaz derecede karmaşık olan sıradan pastanızın, ortalama bir dilimi...
Un vrai jeu d'enfants incroyablement complexe.
Politik yanıtlara ve sıradan yalanlara alışmıştık ama siz bugün gerçeği söyleyerek dürüst olduğunuzu gösterdiniz.
Nous sommes habitués à la langue de bois des politiciens, les mensonges habituels, mais vous avez été courageuse, en nous disant la vérité.
Sıradan insanların işlediği şiddetli suçları görür.
Des crimes violents impliquant des gens ordinaires.
Eğer sırf para içinse cidden çok sıradan.
Si c'était seulement à cause de l'argent, ce serait d'une banalité.
- Sıradan şeyler yani.
donc, comme d'habitude.
Mücevherleri alınmış. - Sıradan bir soygun gibi geliyor.
- On dirait un vol normal.
Sıradan ölümlüler bunu yapamaz.
Les simples mortels ne font pas ça.
O bana sıkılacağımı söyleyecek ama ona yardım evleri için yaptığım planlardan bahsedeceğim ve sıradan insanlar için duyduğum endişeyi ispatlayacağım.
Elle me dira que je vais m'ennuyer mais je lui parlerai de mon idée d'hospices et lui dirai que la détresse des manants me touche.
Oradaki sıradan bir adam, bir diğer sıradan adama saldırıyor efendim.
Monsieur, un manant cherche à s'en prendre à un autre manant.
Benim sıradan düğün konuğum nasıl?
Comment va mon invitée comme les autres?
Sıradan bir vatandaş olarak yaşamaktansa VIP olarak ölmeyi tercih ederim.
C'est mieux de mourir en tant que VIP que de vivre comme un citoyen américain ordinaire.
Sıradan insanlardan böyle farklılaşıyorlar.
Différents de ceux de l'homme ordinaire.
Aptalın teki ve sıradan bir manken olduğumu biliyorum ama seni tanıyorum.
Je suis débile, je ne suis qu'un mannequin, mais je te connais.
- Sıradan vatandaş.
- C'est une civile.
Sıradan biri için genelde 2,000 pound diyorlar.
D'habitude, pour les gens normaux, c'est 2 000 livres.
Ama bu senin için sıradan bir insan hayatı.
Mais qu'est-ce qu'une autre vie perdue.
Sıradan kişilerle etrafımı sardı.
Encerclé par la médiocrité.
Ben sıradan biri değilimdir.
Je suis pas du genre à craquer facilement.
Biz sıradan insanlar değiliz. Bizler Spartalıyız.
Nous ne sommes pas des hommes ordinaires, nous sommes des Spartiates.
Anlamaya çalıştığım onun erkek arkadaşı mıydı yoksa günlük sıradan bir ilişki miydi?
Donc je voudrais savoir si c'était un petit-ami, ou bien du simple batifolage.
Sen sıradan bir polis değilsin.
Tu n'es pas seulement un adjoint.
Bu kadar süre ölü kalan birini... O sıradan biri değil.
Tu ne peux plus le sauver...
Herkese göre sıradan bir adli tıp yardımcısıyken gücümü gizlice S.T.A.R. Labs'daki arkadaşlarıma yardım etmek suçla savaşmak ve benim gibi meta-insanları bulmak için kullanıyorum.
Pour tout le monde, je suis un policier scientifique ordinaire, mais secrètement, avec l'aide de mes amis, je lutte contre le crime et cherche d'autres méta-humains comme moi.
Sıradan bir ameliyattı.
Pete?
Krallar ve sıradan piçler hepsi aynı.
Les rois aussi bien que les bâtards.
Bulduğumda da, mektuplar gitmişti. Sıradan hırsız işi olmalı?
A ce moment-là, les lettres avaient disparu.
Sadece gayet sıradan bir muhasebecinin nasıl iki cinayetle bağlantılı olduğu ortaya çıkabileceğine dair teoriler arıyorum.
- Non, je... J'essaie de comprendre comment un bibliothécaire plutôt insignifiant se retrouve lié à deux meurtres.
Ama bu tamamen sıradan bir gündü.
C'était un jour ordinaire.
Önemsiz şeylere değer vermek, sıradan anlar ve başkalarını elimizden geldiğinde güçlü bir şekilde, cesurca merhametlice sevmek.
d'aimer les autres avec autant d'acharnement et de courage et de compassion que nous pouvons.
Liv, Russell sıradan bir B613 ajanı değil.
Liv, Russell n'est pas un agent moyen de B613.
Kendileri Olimposta yaşadıklarından dolayı sıradan insanlarla olağandışı konuları konuşmalarının gereksiz olduğunu düşündükleri için üzülüyorum.
C'est agaçant de savoir que ceux qui vivent là-haut, sur l'Olympe, ne se sentent pas obligés de parler aux gens ordinaires au sujet de... de problèmes vraiment extraordinaires.
Ben sıradan bir casus değilim, tamam mı?
Je ne suis pas seulement un agent opérant, n'est-ce pas?
Bu sıradan bir itfaiyecinin eve bırakışı mı?
C'est comme ça que les pompiers portent les gens?
Bilmem, ben sıradan bir itfaiyeci değilim.
Je ne suis pas vraiment pompier.
Ve bacak ya da memeleri olmayan, sıradan bir şapka.
C'est un chapeau, donc sans jambes ou mamelles.
Yargıç Pike bize ön sıradan iki yer ayarladı, bu çok hoş.
Justice Pike nous a laissé deux sièges au premier rang.
Sıradan anne kız meseleleri gibiydi.
Ça ressemblait à un truc normal mère-fille, vous savez.
Onlar bir şekilde annelik yapmak durumunda kaldığın sıradan kişiler.
C'est qu'un groupe de gens que tu as transformés.
Neden o zaman hala sıradan bir prensle evlenmek istiyor?
Alors pourquoi veut elle toujours se marier avec un simple prince?
Sıradan bir soygun olduğunu düşünüyorduk.
On suit la piste d'un cambriolage.
Eva, bunun sıradan bir gebelik olmadığını sana söylemiştim.
Eva, je te l'ai dit, il ne s'agit pas d'une grossesse ordinaire.
Ama burada sadece sıradan birer mahkumsunuz.
Mais ici, tu es juste un prisonnier
Çakma gülüşüm ve gizli sırlarımla, düşmancıl sosyetik bir orospu gibiyim, ve sen de yürekliliği, cazibesi ve iç gücüyle sıradan bir insansın.
Je suis la garce riche hostile avec un faux sourire et un agenda secret, et tu es la fille d'à côté avec du courage et du charme et une force intérieure.
Toplu cinayet mahallinde kanla kaplı bulunmasını saymazsak sıradan biri.
Hormis le fait d'être couvert de sang sur le lieu d'un massacre, c'est un gars banal.
Chin'e parayı beni sıradan mahkumların yanına nakletmesi için verdim. - Tanıklık eder misin?
J'ai donné l'argent à Chin pour m'en sortir.
Ama bu sıradan bir parlatma işine benzemiyor, değil mi?
Mais tout ceci n'est pas ton travail bien fait, vrai?
Ateş açanların bağışık olmayan sıradan Amerikalılar olduğuna emin misiniz?
Vous êtes sûr que les gens qui nous ont tiré dessus - sont des Américains normaux, pas immunisés?
Sıradan bir fahişeymiş gibi beni bu vahşilerin yanına koymayın.
Putains?
sırada 98
sıradışı 31
sıradaki 654
sırada sen varsın 33
sırada ben varım 21
sıradaki sensin 35
sırada ne var 185
sıradaki soru 19
sıradaki ne 26
sıradaki durak 18
sıradışı 31
sıradaki 654
sırada sen varsın 33
sırada ben varım 21
sıradaki sensin 35
sırada ne var 185
sıradaki soru 19
sıradaki ne 26
sıradaki durak 18