Vakit translate French
19,348 parallel translation
Galiba çiftlikte oldukça güzel vakit geçiriyorsunuz.
On dirait que vous avez passé du bon temps au ranch.
- Her şeyi ayarladın... -... ve işte olmadığım bir vakit seçtin.
Tu as organisé ça et tu t'es assuré que je ne sois pas là.
Çiftçilere rüşvet vermeye, piyasayı yönlendirmeye ve iki beysbol takımına koçluk yapmaya ne ara vakit buldun hayret valla.
J'aimerais savoir comment vous avez le temps de corrompre des agriculteurs, de manipuler le marché, et de gérer les déplacements de deux équipes de baseball?
Ayrıca çocuklarımla daha çok vakit geçirmek istedim.
Et je voulais passer plus de temps avec mes enfants. T'as des enfants?
Bunun için vakit yok. Ya ikna olmadıysa! ?
Imagine qu'il m'ait pas cru et qu'il appelle Wolf.
Doğru. Andrew ve ekibiyle bir süredir vakit geçiriyorum.
Et d'ailleurs, j'ai passé beaucoup de temps avec Andrew et l'Alliance aryenne.
Sen onunla vakit geçir.
Passe un peu de temps auprès de lui.
Donnie'nin isteklerine göre şimdi içip iyi vakit geçirmeliyiz.
Et maintenant, selon les souhaits de Donnie, nous boire et passer un bon moment.
Ve iyi vakit geçir.
Et puisses-tu t'amuser.
Onunla neler düşündüğünü bilecek kadar vakit geçirmedim.
Je n'ai pas passé assez de temps avec lui pour entrer dans sa tête.
Dinle, büyük adam, neden yüz yüze biraz vakit geçirip bunu çözmüyoruz?
Écoutez. Si on se voyait en tête-à-tête pour discuter de tout ça?
Vakit geldi.
C'est l'heure.
Çok uluslu, yoğun bir şirketin başına geldiğinizde egzersize vakit olmuyor.
Quand vous êtes PDG d'une grande multinationale, vous n'avez pas le temps de faire du sport.
Abby, vakit geldi.
Abby, il est temps.
Bu sempozyum tamamen vakit kaybı olacak.
Ce colloque va être une perte de temps.
Bence sahada vakit harcamayı sevmeye başladın.
Je pense que vous commencez à aimer passer du temps dans le domaine...
Günde beş vakit Mekke'ye ibadet edersen, nasıl olduğunu çözüyorsun!
En priant en direction de La Mecque cinq fois par jour!
"Git osuruk kokla günde beş vakit."
"Va te faire mettre cinq fois par jour."
Kolombiyalı orospulara kur yapmaktan vakit bulabilselerdi belki getirirlerdi.
Ils le feraient s'ils ne se tapaient pas des putes colombiennes.
Motorcu barında vakit öldürmek mi istiyorsun?
Tu veux tuer le temps dans un bar de motards?
Bizim tarafımızı biliyorsun o vakit.
Alors la situation est claire.
Bu yüzden mi benimle vakit geçirmek istedin yani?
Donc c'est pour ça que tu m'attendais pour sortir?
O vakit, al ya da ver tüm hayatlarını.
Quasiment toute leur vie, alors.
- Normalde mahkeme kararına ihtiyaç duyarız. - Maalesef vakit önemli.
- D'ordinaire, nous recevons un mandat du juge, en bonne et due forme.
- Vakit geldi, değil mi?
- Le délai d'une heure est écoulé?
Hayır. Size vakit kazandıracağız.
- Non, on va faire diversion.
Vakit tanı.
- Restez. - Impossible.
Hmm... Yeni teslimata başlamak için pek vakit yok.
Il est trop tard pour en préparer une autre.
O zaman neden kendini tanıtmıyorsun ve neden benimle tanışmak için bu kadar vakit harcadığını söylemiyorsun?
Donc pourquoi ne faire vous vous présentez, et dit pourquoi vous avez passé tant de temps essayer de me rencontrer?
Bildiğin gibi iyileştirme programı için White Cross'ta çok fazla vakit geçiriyorum.
Écoute, tu sais qu'avec le programme d'assistance, j'ai passé beaucoup de temps à White Cross.
- Senin kıskançlığına vakit ayıramayacağım.
- Je n'ai pas le temps pour ta jalousie.
Doğru vakit geldiğinde.
Quand le temps est juste.
İyi vakit geçirmek.
S'amuser.
Ona hayat üzerine ve tesadüfi kontrol edilmezliği üzerine düşünecek vakit verelim.
Donnez-lui le temps de réfléchir à la vie et à son caractère hasardeux et incontrôlable.
Sayıca üstün olduğun vakit saklanmana gerek olmaz.
Pourquoi se cacher quand on est plus nombreux?
Vakit kalmadı.
On n'a plus le temps.
O vakit bir öğretmen ve tarih aşığı olarak, sana ilham verici bir alıntıda bulunayım.
Alors, en tant que professeur et passionné d'histoire, je peux peut-être t'inspirer avec une citation.
Vakit kaybı bu insanları kurtarmak.
C'est une perte de temps... d'aider tout le monde.
O yüzden buraya araba çağırdım, birlikte daha fazla vakit geçirip kasabaya dönebiliriz diye.
J'ai fait venir une voiture pour qu'on passe plus de temps ensemble et rentrer en ville.
Birlikte çok vakit geçirdik arkadas olarak ve...
On a passé beaucoup de temps ensemble, en toute amitié et...
Seninle kilidi ve zemini olan bir odada yalnız vakit geçirmek istediğim için bana bebek deme. - Ezra...
Ne m'appelle pas bébé quand je veux juste passer un certain temps seul avec toi dans une pièce qui a une serrure et un plancher.
- Yaşasın! Babamla vakit geçiriyorum!
Ouai, du temps avec papa!
Güven bana, senden yararlanamayacağı vakit geldiği an, seninle işi bitecektir.
Crois-moi, dès que tu ne lui seras plus d'aucune utilité, il en aura fini avec toi.
Aşağıda onlarla çok vakit geçirdin.
Tu es resté trop longtemps avec les autres.
Büyükannenle iyi vakit geçirdin mi? Jones çocuğu olduğundan bahsetmemişti.
T'es-tu amusé avec grand-mère?
- Vakit geldi.
C'est le moment.
Bregan'da vakit geçirmiştin.
BEOWULF : Vous avez passé du temps à Bregan.
Dışarıda ne kadar vakit geçirdin?
T'as déjà été dehors?
- Vakit geldi.
- Il est temps.
Onunla vakit geçirmeyi denemiyorsun bile.
T'essaies même pas de passer du temps avec lui.
Vakit geldi sayılır.
On y est.