Yorum yok translate French
3,347 parallel translation
Yorum yok.
Sans commentaire.
- Yorum yok.
Pas de commentaires.
- Yorum yok, efendim.
Pas de commentaires, monsieur.
Yorum yok, efendim.
Pas de commentaires, monsieur.
- Yorum yok, efendim.
Pas de commentaires
Her seye "Yorum yok." dedim.
Pas de commentaires sur tout.
Yorum yok.
Pas de commentaires.
Yorum yok.
Pas de commentaire.
Size vereceği tek yorumu "Yorum yok".
Son seul commentaire est pas de commentaire.
- Yorum yok!
- J'ai rien à dire!
Hayır, yorum yok.
Avez-vous des commentaires a faire sur le rappel, monsieur?
İnanıyorum ki yola düşmekten ve Charleston'a gitmekten başka çaremiz yok.
Je crois que nous n'avons pas d'autre choix que de retourner sur la route et aller à Charleston.
Yemin etmene gerek yok, sana inanıyorum.
Tu n'as pas à jurer, je te crois.
Ne sevindim bilemezsin! Seninle bir sorunum yok, dostlarımı normale çevirebilmek için yapıyorum.
Je suis ravi... mais c'est pour que mes amis retrouvent leur état normal.
Gordon'ı yapmakla suçladığı şeyleri yapmasına imkân yok. Katılıyorum.
Ce n'est pas possible que Gordon ait fait les choses dont elle l'accuse.
- Yok... Hayır, öyle bir şey olacağını hiç sanmıyorum.
Non, je ne pense pas que ça arrive.
- Bunu yok sayıyorum
C'est l'intention qui compte.
Ama bu sefer bir sayı yok ve üçgenlerin ne demek olduğunu anlamıyorum.
Mais il n'y a pas de numéro cette fois-ci et je ne comprends pas ce que signifient les triangles.
Çığlık atıyorum. Yani tartışmamıza gerek yok.
Je crie, alors on a pas à en parler.
Yok sanmıyorum.
Je ne crois pas, non.
- Anlıyorum Cooper ama- - - "Ama" sı yok Pete.
J'entends ça, Cooper, mais... Il n'y a pas de mais, Pete.
Özre gerek yok. Sizi çok iyi anlıyorum.
Ne vous excusez pas, je comprends.
Param yok ve herkes bunun beynimde olduğunu düşünüyor. İş göremez raporu alamıyorum. O yüzden beni iyileştireceğini söyleme.
Je n'ai pas d'argent, et je ne peux pas toucher l'arrêt maladie parce que tout le monde pense que c'est dans ma tête, alors, s'il vous plait, ne me dites pas que vous allez m'aider, parce que je ne vous crois pas.
Hasta bilgilerini vermek üzere yetkim yok. Anlıyorum.
Je n'ai pas le droit de vous donner des informations sur un patient.
Ama elimizde kıskanç bir erkek arkadaş yok ve Callie'nin de Rex gibi bir pislikle çıkacağını sanmıyorum.
Mais nous n'avons aucun petit ami jaloux, et je ne vois pas Callie sortir avec une ordure comme lui.
- Salonda bir sorun yok çamaşır suyu kullanıyorum. Siskel sadece damarımıza basmaya çalışıyor.
C'est juste Siskel essayant de frapper là où ça fait mal.
Senin öngörün benimkinden çok daha ileride, bunu anlıyorum. Ama benim burada olmamın hissetme dışında başka hiçbir şeyle alakası yok.
Je sais que ta réflexion dépasse la mienne de très loin, mais si je suis là, c'est uniquement grâce à mes émotions.
Bütün haplarımı alıyorum ve acı neredeyse yok oldu.
Je prends mes pilules et toutes mes douleurs ont presque disparu.
Andy, çoşkuna bayılıyorum, ama büyük çapta bir araştırma başlatmak için paramız yok gerçekten.
Andy, j'aime ton enthousiasme mais nous n'avons pas les fonds pour lancer une grosse enquête.
II. Dünya Savaşı Spitfire uçağı kullanıyorum. Menzilim yok.
J'utilise un Spitfire de la Seconde Guerre mondiale, alors... je ne vais pas avoir beaucoup de portée.
Hep kullanıyorum ama sahibinin haberi yok.
Je l'utilise tout le temps, et le propriétaire n'en sait rien.
Bir şey yaptığım yok. Haberlere bakıyorum.
Rien, je lis juste le journal.
Hiç sanmıyorum. İki yıldır arabaya yağ koyduğum yok.
Ca doit faire deux ans que je n'ai plus mis d'huile.
Katılıyorum, böyle bir kadına layık bir yürek yok sende. - Sen de var mı yani?
Exactement, t'es pas assez viril pour une femme comme elle.
Dünyanın diğer tarafında olan ben ölü bir avcının mezarını kazıyorum, ve senin kanıma erişimin yok.
Etant donné que je suis de l'autre côté de la planète déterrant un chasseur mort, tu n'auras aucun accès à mon sang.
Yok Ted, oturup kendimi yayıyorum çünkü şampiyonlar öyle yapar!
Non, Ted. Je m'assois et je deviens mou, parce que c'est ça que fait un champion.
Onlarla yalnızca birkaç aydır çalışıyorum ama inan bana ellerinin uzanmadığı yer yok.
Tu sais, j'ai seulement été avec eux quelques mois, mais je peux te dire, qu'ils ont leurs mains un peu partout.
Konuşmadan sonra yok oldu ve onu hiçbir yerde bulamıyorum.
Il a disparu après son discours et je ne le trouve pas.
Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi... Çok da ağır takılıyorum. Gidip bütün ağırlığımı sol ayağıma verdim ama sol ayağım yok benim.
Et l'opération, comme avant, et sûre de moi, j'ai mis tout mon poids sur mon pied gauche, sauf que... j'ai pas de pied gauche.
Konuşmalarında bir şey yok. Kaydetmiş olabileceği dosyalara bakıyorum şimdi.
Les chats sont clean, je cherche juste n'importe quel fichier qu'il aurait pu sauver.
Saat 3te çıkıyorum, hiçbir istisna yok.
Je repars à 15h, j'attends personne.
Muhtemel bir fail hakkındaki bir ihbar üzerinde çalışıyorum, ama bir kurbanımız yok.
Hey, je travaille sur un tuyau pour un potentiel criminel, mais on n'a pas de victime.
Yok, pek de umursamıyorum.
Non, je suis pas inquiète.
Yani birileri kendi isteğiyle ayrılana kadar kurulda sana yer yok ve Nolcorp anlaşması en alt sınırımızı % 30'a yükseltince bunun yakın zamanda olacağını sanmıyorum.
Ce qui signifie qu'il n'y a pas de place pour toi au conseil sauf si quelqu'un laisse sa place volontairement, et je ne crois pas que ça va arriver de sitôt, sachant que l'accord avec Nolcorp vient d'augmenter notre résultat net de 30 %.
Yok, hava olsun diye yanımda taşıyorum.
Non, le fagot est pour avoir l'air cool.
Onun hakkında fazla şarkı yok. Bunu uyak bulma zorluklarına bağlıyorum.
Peu de chansons lui sont dédiées car les rimes sont compliquées.
Onları Hotch'ın kukla oynatıcı listesiyle karşılaştırıyorum ama eşleşen yok.
Et non, et je croise ça avec la liste de marionnettistes de Hotch. Et non.
Dişlerinde açıklık olup olmadığına bakıyorum fakat yok.
Je regardais si ses dents s'étaient déchaussées, mais ce n'est pas le cas.
Herkes odalarına geri dönsün. Sorun yok. Onları tanıyorum.
C'est bon, je connais ces gens.
Pek bir şey yok- - sen orada keyif yaparken... ben burada şirketimiz için bir taraflarımı yırtıyorum.
Pas grand chose- - je fais juste tourner notre entreprise pendant que tu te prends du temps à toi.
Yok ya, hepsini kendime saklıyorum.
Nan, je les garde pour moi.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65