Çıkıyorsun translate French
4,618 parallel translation
Haskell Lutz ile beraber dışarı çıkıyorsun.
Tu vas sortir avec Haskell Lutz.
- Nasıl başa çıkıyorsun?
Bien, et comment tu le gères? Moi?
Hayatım boyunca kim olduğunu, nerede olduğunu merak ettim... ve şimdi evimde, düğünümden bir gün önce ortaya çıkıyorsun.
Toute ma vie, je ne suis demandé qui tu étais, où tu étais, et maintenant tu te montres, dans ma maison, le jour juste avant mon mariage.
Freya, sen balayına çıkıyorsun ve Killian gidiyor. Burada biraz yardıma ihtiyacım olacak.
Entre toi qui part en lune de miel et le départ de Killian, je vais avoir besoin d'aide.
Ürkünç tiplerle hep çıkıyorsun.
Tu rencontres des mecs bizarres tout le temps.
Burada neler dönüyor? Önce kayboluyorsun, sonra bir anda ortalığa çıkıyorsun.
Tu disparais et tu te repointes en jouant les chefs.
Ne zaman çıkıyorsun buradan?
Tu finis quand?
- Ne yani, tatile mi çıkıyorsun?
Attends, tu pars en vacances?
Bu işin yürümesini istiyoruz. Başkan Lavon Hayes'le çıkıyorsun.
On veut que ça marche, tu sors avec le Lavon Hayes.
Nasıl başa çıkıyorsun?
Comment tu fais?
Ufak bir yolculuğa mı çıkıyorsun?
En voyage?
Erken mi çıkıyorsun?
Vous partez tôt?
Balkona çıkıyorsun,... ve okyanusu izliyormuş gibi yaparken, büyük bir dalganın gelmesini bekliyorsun ve dalga kırıldığında anda, bırakacaksın.
Tu va sur le balcon, tu fais semblant de regarder l'océan, tu attends une grosse vague et quand elle arrive, tu laisses partir.
Ama sen tapçı çocuklardan sonra bir numara olarak sahneye çıkıyorsun.
Mais vous, vous arrivez après les claquettes et avant le * * *
Bu gece dışarı çıkıyorsun.
Tu sors ce soir.
Silah işinden böyle mi çıkıyorsun?
C'est ton moyen pour sortir des flingues?
İşten çıkıyorsun.
Tu te retires.
Yani babamla çıkıyorsun. Korkaklık yapmanın anlamı yok.
Si vous êtes avec mon père, c'est inutile de vous cacher.
Kaybedeceğini bildiğin bir savaşa çıkıyorsun.
Vous vous lancez dans un combat que vous pourriez déjà avoir perdu.
Seyahate mi çıkıyorsun?
Vous partez en voyage?
Niye bekarlar gemi turuna çıkıyorsun? Rosa'dan hoşlandığını sanıyordum.
Une croisière pour célibataires?
- Ne oldu? Taş hatunlar kıçının dibinde, ve sen hiçbiriyle yapmıyorsun?
T'as des filles canons qui font la file et tu n'en baises aucune?
Bu samuray kılıcını ne diye taşıyorum sanıyorsun?
Pourquoi tu crois que j'ai un sabre de samouraï?
Böyle mi pazarlık yapıyorsun?
c'est comme ça que vous négociez?
Gerçekten seninle yolculuğa çıkmak istediğimi mi sanıyorsun? Amerikanın en sıkıcı en ben merkezci vampiri, sen ile birlikte?
Tu crois vraiment que j'ai envie de me promener avec toi, le vampire le plus chiant et le plus moralisateur de l'Amérique.
Buradan çıkıp gitmen için gereken tek şeyi gerçekten sana vereceğimi mi sanıyorsun?
Tu pensais vraiment que j'allais te donner la seule chose qu'il te faut pour sortir d'ici?
Balık gibi çırpınıyorsun.
Tu frétilles comme un poisson.
Sen sanki - - Sanki Conrad'a bağımlıymış gibi davranıyorsun. Sanki hiç çıkış yolun yokmuş gibi.
Tu agis comme si tu étais liée à Conrad sans aucun moyen d'en échapper.
- Annemi kırıyorsun.
Tu brises le cœur de mère.
Beni gıcık etmeye mi çalışıyorsun?
"Vous vous êtes changé en Jose Conseco" Vous essayez de m'énervé?
- Bu saatte mi çıkıyorsun?
- Tu commences déjà?
Ama eğer suratsız kabus canavarları hakkında bir ansiklopedin yoksa neden azıcık düzenli bir dedektif çalışması yapmaya başlamıyorsun?
Mais à moins que vous ayez une encyclopédie de monstres cauchemardesques sans visage commençons plutôt par un travail de détective normal, d'accord?
Şimdi ise ayrılıyorsun ve kızgın olmanın sadece zaman kaybı olduğunu anladım.
Et maintenant vous partez, et... Je réalise la perte de temps que c'était d'être énervé.
Gerçekten bu kapıdan çıkıp gitmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?
Vous pensez vraiment que je vais vous laisser sortir d'ici?
Artık onun dublörlüğünü mü yapıyorsun?
Et c'était quoi cette farce que vous avez faite?
Kıçımı mı tokatlıyorsun?
Tu viens de me taper le cul?
Fas purosu gibi ama vücudunun üst kısmını fazla kullanmıyorsun.
C'est comme le cigare marocain sauf que tu n'utilises pas beaucoup la force du haut du corps.
Burada sıkışıp kaldık ve çıkış için bir yol arıyorum ve sen beni oyalıyorsun.
Qu'on est coincés là parce que tu veux être là. Tu gagnes du temps.
Kalbimi kırıyorsun ama.
Vraiment, ça me brise le cœur. Ow! Ow!
Çok zengin bir adama aşık olduğun için dolandırıcılığı bırakıyorsun.
Vous quittez votre vie d'escroc et tombez amoureuse d'un gars qui est plein aux as.
- Bana iyi bakıyorsun be kızım.
- Ça, c'est bon.
Yoldan çıkıyorsun.
- Désolée.
Neden bana yeni bir kılıç yaparak başlamıyorsun?
Pourquoi est-ce que tu me ferais pas d'abord une nouvelle épée?
Mallarını satmak için seyyar satıcılık yapıyorsun, değil mi?
T'es venu pour trafiquer quelque chose, pas vrai?
Beni kırıyorsun, dostum. Seni duyabiliyorum.
Oh, c'est blessant, je peux t'entendre.
Ve sen de ortaokuldaki kızlar gibi sana söylemedi diye gelip bana çıkışıyorsun.
Et tu réalises que tu as l'air d'être au collège et que tu agis comme ça car elle ne te l'a pas dit.
Bu kadar mı sıkıyorsun?
C'est tout ce que tu as?
- Kır evinde hikâyeni bir avuç ayyaşa anlatıyorsun.
Oh, c'est juste divin! Tu racontes ton histoire de chasse à un groupe d'ivrognes à la Cabane.
Stella, kalbimi kırıyorsun ama.
Stella, tu me brises le cœur.
Sen de bana anne-kız yemeğinde çıplak olduğunu anlatıyorsun.
Et vous m'avez parlé de ce moment à un banquet mère-fille et que vous y étiez nu.
İyi de neden kulaklık takıyorsun?
C'est pourquoi tu ne devrais pas porter ces écouteurs, andouille.