Bağışlayın efendim translate Portuguese
130 parallel translation
Beni bağışlayın efendim.
Desculpe-me, senhor.
Bağışlayın efendim.
Perdäo, senhor.
Bağışlayın efendim, fakat her zaman demokraside askerlerin bile düşünme hakkı vardır diye düşünmüşümdür.
Perdoe-me, senhor, mas eu sempre pensei que, numa democracia, até um soldado tem o direito de pensar.
Bağışlayın efendim.
Desculpe, senhor.
Bağışlayın efendim.
Perdão, senhor.
Bağışlayın efendim ama bu sabah göreve döneceğinizi söylemiştiniz.
Desculpe, senhor, mas disse que retornaria ao serviço esta manhã.
Bağışlayın efendim.
Desculpe-me, senhor.
Oh, beni bağışlayın efendim.
Perdoai-me, Alteza.
Beni bağışlayın efendim ama çok sinirleneceğinizi biliyorum.
Desculpai, senhor, mas sei que ficaríeis zangado.
- Bağışlayın efendim.
- Desculpe, senhor...
sizi öldürürsem beni bağışlayın efendim.
O Newberger está a falar com alguém.
Hata yaptığımı biliyorum ama lütfen beni bağışlayın efendim.
Eu sei que cometi um erro, mas por favor perdoe-me, Sr.
Formaliteden ötürü bağışlayın efendim.
Desculpe as formalidades, senhor.
Ve bağışlayın efendim, ama uzay çok büyük.
Peço desculpa, mas é um céu grande como o caraças.
Bağışlayın efendim.
É um despropósito.
Bağışlayın efendim. Beni tanımazsınız.
Desculpe, senhor, você não me conhece.
Bağışlayın, efendim.
- Com licença.
Bağışlayın ama efendim, o Bolşevik hanımla tanıştığınızdan beri... sizde bariz değişiklikler gördüm efendim.
Se me permite, desde que conheceu aquela senhora bolchevique, reparei que mudou.
Bağışlayın, efendim ama uğruna savaştığım toprak, kendim için değildi.
A terra pela qual lutei não era para mim.
Efendim, sizi rahatsız ettiğim için beni bağışlayın, ama çocuğun yatağa gitme vakti geldi.
Meu senhor, perdoe-me por o perturbar, Mas é hora do menino ir para a cama.
Bağışlayın yüce efendim.
Perdão, perdão, Alteza.
Şu var ki, yaptığımız şey, bağışlayın ama efendim düşmanla işbirliği olarak yorumlanabilir.
O facto é que... o que estamos a fazer pode ser interpretado como perdão, coronel, colaboração com o inimigo.
Bir dakika lütfen, bağışlayın, efendim,
Nós reparámos...
Bağışlayın, efendim. Emin misiniz?
Desculpe, tem a certeza?
Bağışlayın, efendim. Bay Froy burada.
Chegou o Sr. Froy.
Oh, bağışlayın, efendim.
Desculpe.
Bağışlayın, efendim.Gözlüklerim!
Os meus óculos, senhor.
Bağışlayın beni, efendim.
Desculpa-me, senhor.
Beni bağışlayın, efendim, fakat eğer bütün geceyi otelde geçirdi ise...
Desculpe, senhor, mas se ele passou a noite toda no hotel...
Bağışlayın, efendim, fakat Bay Durk hiç bir şeye dokunulmamasını istediğini söylemişti.
Mas o Sr. Durk disse que não se podia mexer em nada.
Oh, bağışlayın, efendim.
Peço imensa desculpa, senhor.
Bağışlayın, efendim.
Desculpe, senhor.
Beni bağışlayın, efendim. Misafir beklediğinizi bilmiyordum.
Desculpe, não sabia que estava a espera de visitas.
Karşılama için bağışlayın, efendim.
Peço desculpa pela recepção.
Bağışlayın, efendim. ... sadece bizi arayın.
- Desculpe, tem uma caneta?
Beni bağışlayın, efendim.
Desculpe-me, senhor.
Beni tekrar bağışlayınız, efendim.
Perdoe-me novamente, senhor.
Bağışlayın beni efendim.
Desculpe-me, majestade.
Sorduğum için bağışlayın, efendim, fakat, tam olarak ne kadar tanıyoruz bu Bayan...
Desculpe a pergunta, mas com que precisão conhecemos esta senhora...
- Sorduğum için bağışlayın, efendim, ama merakıma engel olamadım.
Desculpe-me a pergunta, mas estou curioso.
Efendim, lütfen beni bağışlayın.
Por favor, perdoe-me, senhor.
Bağışlayın beni Bay Benyon efendim.
Desculpe, Sr. Benyon.
Bağışlayın, efendim!
- Perdão, Senhor.
Bağışlayın beni, efendim!
Perdoai-me, Majestade.
Efendim, bağışlayın beni.
Vossa Graça me perdoe.
Bağışlayın beni, efendim, bu şekilde konuştuğum için, fakat bu ibneler bağırsaklarımı dışarı çıkartmamı sağlıyorlar.
O pai desculpe o termo, mas paneleiros dão-me vontade de vomitar as tripas.
Bağışlayın, efendim.
Desculpe, o senhor, não me conhece.
Bağışlayın, Bay Gri Baykuş. Belgeleriniz tamam, efendim.
Desculpe, senhor.
Bağışlayın beni, efendim, bu şekilde konuştuğum için, fakat bu ibneler bağırsaklarımı dışarı çıkartmamı sağlıyorlar.
Perdoe-me, senhor, por falar tão francamente, mas aqueles maricas dão-me vontade de vomitar as tripas.
Küstahlığımı bağışlayın, efendim, fakat daha önce tanışmadığımıza rağmen, sizi her zaman bir baba olarak gördüm.
Vai perdoar a minha impertinência, mas apesar de nunca nos termos visto, sempre o considerei um pai.
Efendim... bağışlayın ama... bu adam sizin için 15 yıl çalışmış... ve siz onun arkadaşı ya da akrabası olup olmadığını bilmiyorsunuz.
Minha senhora, desculpe, mas... este homem trabalhou para si mais de dez anos... e não sabe se ele tem amigos ou parentes?