English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ D ] / Dolan

Dolan translate Portuguese

2,901 parallel translation
Ortalıkta dolanır, kapı eşiklerinde uyurlar.
A vaguear por aí. A dormir em entradas.
- Pete Dolan öyle demiyor ama.
Não é isso que diz o Pete Dolan.
- Pete Dolan kendisine bir içki ısmarlayan herkese hikâyeler uyduracan bir serseri.
O Pete Dolan é um bandido que conta mentiras a quem lhe pagar uma bebida.
Belki yenebilirim onu. Bana vurmaktan yorulana kadar etrafında dolanırım, kılıcını düşürür bir şekilde yere indiririm ama tek bir hatada öldüm demektir.
Talvez pudesse vencê-lo, dançar-lhe à volta até deixá-lo tão cansado de me tentar apanhar, que deixasse cair a espada, de alguma forma, fazê-lo tropeçar
Kümeste tilki dolanıyor Profesör.
Há uma raposa no galinheiro, Professor.
Burada, odamda ya da... Yanımda dolanıyor bazen.
Aqui, no meu quarto ou ao meu lado quando ando pelo corredor.
Etrafta dolanıp bu kadını memnun etmekten sıkıldım.
Estou cansado de tentar agradar àquela mulher.
Coşma dediğiniz, öylece dolanıp bir yığın sarhoşun angut gibi dans etmesini izlemek mi?
Então é isto? Andar por aí, cheia de raiva, a ver um bando de pessoas bebâdas a dançar como idiotas?
Çevreye adam koyduk, Metro da kapı kapı dolanıyor.
Montámos um perímetro de segurança, e a Polícia está a fazer inquéritos.
Arkalarından dolanıp hepsini götünden sikeceğiz!
Iremos por trás e os foderemos a todos.
Sen biraz etrafta dolanıp, resmi gösterip ne çıkacağına bir baksana.
Porque não vai dar uma volta e mostra a fotografia para ver o que descobre?
Şehirdeki tüm şantiyeleri dolanıp çalışanlarla görüştük. Ama kardeşini hatırlayan kimseyi bulamadık.
Interrogámos homens de obras por toda a cidade, e não encontrámos ninguém que se lembrasse do seu irmão.
Ölmeden önceki hemoglobin ve hematokrit sayımlarını tam olarak söyleyemeyeceğim. Ama tahminime göre çocuk yaklaşık dört ünite kanla dolanıyormuş.
Não consigo dizer exactamente qual era sua contagem de hemoglobina ou hematócritos antes da sua morte, mas pelos meus cálculos, o miúdo estaria a viajar com o seu depósito de sangue a 1 / 4.
Onlardan habersiz altlarında yürüyen kurbanlarının üzerlerinde dolanırlar.
"pairando sobre as suas vitimas," "que caminham debaixo deles sem se darem conta".
Raylan Givens etrafta dolanıyormuş.
O Raylan Givens andou a meter o nariz por lá.
Etraftan dolanın! Hadi!
Vão à volta!
Pekâlâ, dinle, işin içinde yalan dolan olduğunu biliyorum ve seni cidden yargılamıyorum, ama doğruyu mu söylüyorsun?
Olhe, sei que houve mentiras e desilusões. E não estou a julgá-lo, mas essa é a verdade?
Neticesinde neler olduğunu anlamak için sinsice dolanıp duruyoruz.
E depois nós andámos às voltas, a tentar perceber o que se passa. É ridículo.
Tüm kış aynı yerlerde dolanıp durduk.
Parece que passámos o Inverno aos círculos.
Bütün gün dolanıp durduktan sonra, sonunda Madison'daki JDF'ye gittik.
Depois de procurar o dia todo, finalmente fomos à JDF, na Av. Madison.
- Şehirden şehire dolanıp duruyorsun.
Em fuga, a correr de cidade em cidade?
Babamı terk edilmiş evde gizlice dolanıp bir şey ararken yakaladım.
O que se passa? Vi o meu pai a vaguear pela casa abandonada. À procura de qualquer coisa.
John Blackwell hayatta ve sağlığı gayet yerinde. Ayrıca Chance Harbor etrafında dolanıp duruyor.
O John Blackwell está vivo e de boa saúde, a exibir-se por Chance Harbor.
Kono'nun bulduğu iz teslimat elemanı Lee Dolan'ın.
A digital encontrada no camião é do motorista, Lee Dolan.
Ve insanlar bunun bir tür uyarı olduğunu düşünüyorlardı... İnekler etrafta dolanıp otlarken dillerini bir arının sokmasını istemediklerinden bu orkideyi yemezlerdi.
E as pessoas pensavam que era uma espécie de aviso para alertar as vacas a não comê-lo e não serem picadas na língua.
- Sonra oradan dolanıp arabama... - Tamam, geldiğin için sağ ol.
Apanhei um eléctrico e depois outro até voltar ao meu carro.
"Gürcistan'da sapa bir yoldan aşağıya, başıboş dolanırım." Gürcistan?
Depois diz "Indo numa estrada poeirenta da Geórgia", Geórgia?
Rodriguez sahnenin önünde dolanıp durdu ve basçı aslında çalmayı bırakmıştı.
E demorou algum tempo. Houve cinco, dez minutos de pessoas a gritar por ele.
Arka kapıyı kullanmak için buradan dolanıyordum.
Estava a cortar caminho, para entrar pelas traseiras.
Gannicus'un Herkül'e denk kahramanlığı hâlâ dillerde dolanıyor.
Ainda se ouvem as histórias das proezas de Gannicus, rivalizando com as do próprio Hércules!
Karınızın kölesi gece gizlice dolanıyordu.
O escravo da sua mulher a roubar durante a noite.
Sürgüne zorlanan Ventress, Dış Halka'nın uzak köşelerinde, kimsesizlerin ve serserilerin arasında dolanıyor, Şef Talzin'in kehanette bulunduğu yeni hayatını arıyor.
Forçada ao exílio, a Ventress vagueia para a Orla Exterior, por entre os perdidos e vagabundos da galáxia, à procura da sua nova vida, tal como predito pela Mãe Talzin.
Yemek pişiriyorum, - giyemediğim yarım milyon dolarlık ayakkabılarla çevriliyim. Coop doğmamış çocuğumun etrafında dolanıyor.
Fazer o jantar numa placa de aquecimento, rodeadas de sapatos que não posso usar no valor de meio milhão de dólares, o Coop a cercar o meu bebé que ainda nem nasceu...
Dolan... Hocam!
Oh amigo!
Bir de ikizi var. Şu anda sihirli tuvaleti olan evin kanalizasyon borularında dolanıyor.
E neste momento, o seu gémeo está a entrar nos canos de esgoto... pela casa da sanita mágica.
Golf. Hani adamlar elinde sopalarla dolanıyor... kariyerlerini konuşuyorlar.
Golfe... aquela coisa em que homens de tacos falam sobre as carreiras.
Yani öyle işte, kanalları dolanıyorum sonra geçen bir belgesele denk geldim.
De qualquer forma, fiquei acordada. Mudando de canais, encontrei um documentário.
İnternette dolanırken gördüm, hazır dekorasyonlar var. - Belki bir oda yapabiliriz ona.
Estava vendo na internet, tem umas divisórias que talvez possamos instalar na sala de estar.
Sermaye Piyasası Kurulu etrafta dolanıp şirketin ticaret uygulamalarına bakıyor.
A Comissão de Títulos anda a investigar. e a examinar as práticas comerciais da empresa.
Deminden beri alnımda 99 ile dolanıyormuşum ve ilginçtir ki yattığım kız sayısıyla tam olarak aynı moruk.
Parece que andei por aí com um enorme 99 na minha cabeça, o que estranhamente... é o número exacto de miúdas com quem dormi, meu.
Sonra sokaklarda Littlest Hobo gibi bir başıma dolanırken bu kızla tanıştım Rudy'nin meşhur numaralarını yaptım ve kızın evine girdim.
Eu acabei por andar pelas ruas como o "Pequeno vagabundo" falei com uma rapariga, usei a velha magia do Rudy, e acabei em casa dela.
Bay Danton sinsi sinsi dolanıyor. Claire'i sordu.
O Sr. Danton procura companhia, ele pediu a Claire.
Habbo Hotel bir online topluluktu, Burada bir avatarınız var, ve etrafta dolanıp insanlarla konuşuyorsunuz.
Habbo Hotel era uma comunidade online, onde se tinha um avatar e você andava por ai e falava com outras pessoas.
/ b /'deki insanlar şunu yaptı, Habbo Hotel'i işgal ettiler, binlerce avatar yarattılar, hepsi tek bir kıyafet giyiyordu afro saçıyla siyahi bir adam, siyah takım elbise sonra binlerce insan vardı, siyahi adamlar-siyah takım içinde, büyük afro saçlarıyla bu dünyada dolanıyorlar
O que o pessoal do / b / fez, foi invadir o Habbo Hotel, criar milhares de avatares, todos tinham o mesmo uniforme, um negro de afro, usando roupas pretas, então tínhamos milhares desses avatares,
Tamamen temiz çıkmış olabilir ama o çocuğun yalan dolan dolu olduğu biliyorum.
Ele pode ter-se saído bem, mas eu sei que aquele miúdo é um mentiroso.
Son günlerde Gene'in bahçesinde dolanıyordu.
Ultimamente tem andando no jardim do Gene.
Rikki'ninkiyle aynı kandan içtiyse içinde epey güçlü bir şey dolanıyor demektir.
Se ele bebeu do mesmo sangue que a Rikki, é de uma qualidade muito inferior.
Neredeyse bir saattir dolanıyoruz.
Andamos às voltas há uma hora.
Dolanırken kulak misafiri oldum.
Eu ouvi algumas coisas.
Ortalıkta pek çok hikâye dolanıyor.
Contam-se muitas histórias por aí.
Dolanıyordum da öyle.
Estou a cortar caminho.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]