Fe translate Portuguese
8,751 parallel translation
Fe.
"Fe".
Ülkemizi savunma kararlılığımız, Allah'a olan inancımız kadar sarsılmazdır.
A nossa decisão de defender o nosso país é tão inabalável como a nossa fé em Deus.
Çatlak imanlarının, babamızı def ettiğini düşünen bütün manevi mülteciler tarafından.
Todos os refugiados espirituais que sentiam que a sua fé imperfeita tinha mandado embora o nosso Pai.
Aldığımız bilgiye göre önümüzde büyük bir Ansar Dine topluluğu var.
A Inteligência Militar diz que temos um grande grupo de Defensores da Fé à nossa frente.
Kısa bir süre önce El Kaide lideri Abdul Abbas'ı öldüren 24. Birlik'in bütün üyeleri radikal islamcı Ansar Dine tarafından şafak vaktinde trajik bir şekilde pusuya düşürüp öldürüldü.
Todos os membros da Força de Intervenção 24, a mesma unidade que recentemente matou o líder da Al-Qaeda Abdule Abbas, foram tragicamente emboscados e mortos pelo grupo Islâmico Extremista Defensores da Fé de madrugada.
- Ansar Dine Amerikalıyı almaya geliyor.
Os Defensores da Fé estão a vir pela americana.
Ansar Dine'yi geçene kadar aralarında saklanacağım.
Vou esconder-me no meio deles até termos passado Defensores da Fé.
Beni Ansar Dine'ye satmanız gerekmiyor mu?
Não era suposto venderes-me aos Defensores da Fé?
Ansar Dine beni bulunca onlara ne söyleyeceğimi sanıyorsun?
Então e quando os Defensores da Fé me encontrarem, o que achas que lhes vou dizer?
Ansar Dine.
Os Defensores da Fé.
Ansar Dine, Tuareg'i hiç sevmez.
Os Defensores da Fé odeiam os Tuaregue.
Lütfen, Ansar Dine'e katılmak istiyorum.
Por favor! Eu quero juntar-me aos Defensores da Fé!
- İnanıyorum ki askerlerinin geçici yokluğuna ve bu duruma harcanan altınlara rağmen ayakta durmaya devam edecektir.
- Tenho fé de que a França consegue suportar a ausência temporária de tropas assim como o custo em ouro de as mandar.
- Biraz inancın olsun.
Homem de pouca fé.
Her zaman bir seçenek vardır, ve bazen bu seçenek o kadar zordur ki... aptalca bir seçim yapılır.
Há sempre uma escolha, e, às vezes, essa escolha é tão difícil que é um salto... Um salto de fé de um tolo.
Ve bir şey diyeyim, inancımız da asıl burada ortaya çıkıyor işte.
E deixem-me dizer-lhes, é aqui que entra a fé.
İnanç bize kendi yaşamlarımızda onun mesajlarını görmemize yardım eder.
A fé ajuda-nos a ver a Sua mensagem nas nossas próprias vidas.
Benim inancım var.
Tenho fé.
Ona olan inancı Damon ve beni yeniden bir araya getirdi.
E a fé dela nele... Juntou-nos, a mim e ao Damon, novamente, e, sim, eu...
Beni takip edeceklerine dair
Pareceis ter muita fé em que eles me seguirão
İyi niyetimin bir göstergesi olarak da..
E como prova de boa fé...
Diyorum ki ; sana inancım var, Booth.
Estou a dizer... que tenho fé em ti, Booth.
Sen, sevgiye inanıyorsun.
A coisa em que tinhas fé era amor.
İşte bu yüzden yarın son maaş bordronuzu getirmenizi istiyorum ki düzgünce karşılayabileyim.
Por isso quero que amanhã tragam o vosso mais recente salário para que eu possa igualá-lo em boa fé.
Bilirsin Walter, sayilara pek bel baglamam.
Não, Walter, nunca tive muita fé nos números.
Umudunu kaybetme.
Não percas a fé.
Galiba ona bu yüzden inanç sıçraması diyorlar.
Acho que a isso se chama um ato de fé.
Bu süre boyunca Ajan Dana Scully'nin de inancı sınandı.
E durante esse tempo, a agente Dana Scully... Teve a sua fé testada.
Ama Jamal Al Fayeed ancak inancımı güçlendirebildi.
Mas Jamal Al-Fayeed só fortaleceu a minha fé.
Babam papazdı, inanç içerisinde büyüdüm, ama her inanışa kilisemde yer veririm.
O meu pai era reverendo e eu fui criado na fé, mas consinto todos as crenças na minha igreja.
James ve Winn de bana inanıyor, ama benim senin inancına ihtiyacım var, Alex.
O James e o Winn acreditam em mim, mas... Preciso da tua fé, Alex.
Anneme neden geçinemediklerini sorduğumda Astra'nın insanlara inancı olmadığı için olduğunu söylerdi.
Quando perguntei à minha mãe porque é que elas nunca se entendiam, ela disse... que era porque a Astra não tinha fé nas pessoas.
Sana inancım olup olmadığını bilmek istedin.
Querias saber se tenho fé em ti.
Michael, inançlıdır.
Michael, tem a sua fé.
Biz de, onunla iletişime geçmek için yeni bir imana, yeni bir yönteme ihtiyacımızın olduğuna karar verdik.
Assim decidiu-se que precisávamos de uma nova fé, uma nova forma de comunicar com Ele.
Tanrıya imanımız her şeyin sebebidir.
A nossa fé em Deus é a razão de tudo.
- İman bu dünyada geçersiz bir kelimedir.
- A fé é inútil neste mundo.
İmanımıza inanmadığın açık.
Está claro que não acredita na nossa fé.
Senin imanın sağlam olmayabilir ama bizim imanımız sağlam.
Pode estar a lutar contra a sua fé, mas nós não com a nossa.
Laurel, imanın hayran olduğum bir şey.
Laurel, a sua fé é algo que eu admiro.
Benim imanım var çünkü beni buraya gelip, kaybettiğim bir şeyi, seni bulmamı istedi.
Tenho fé, porque Ele queria que eu viesse aqui para encontrar o que perdi, para encontrá-la.
İman, gece çocukların uyumasına yardım eder ama şehri korumamda bana yardım etmez.
A fé ajuda as crianças a dormir à noite, mas não vai ajudar-me a proteger a minha cidade.
Tecrübemi, gücümü, umudumu, insanlarla paylaşma vakti zamanı. Onlar ki daha ilk adımlarını atıyorlar bizlerin aramızda şey olarak adlandırdığı yola...
Partilhar a minha experiência, a minha força, a minha fé, com quem está a dar os primeiros passos nesta estrada chamada...
Ah evet. Aynen. Sen imanını kaybetmiştin.
Espera, é verdade, tu... perdeste a tua fé.
Melekler cennetten Tanrının somut kanıtıyla inerken, senin imanını kaybetmen çok ironik bence.
É irónico que quando os anjos desceram do céu com provas concretas da existência de Deus, tu tenhas perdido a tua fé.
Bir keresinde kalbinde yanan o imandan şimdi hiç kıvılcım bulabiliyor musun?
Consegues encontrar uma centelha dessa fé que em tempos ardeu no teu coração?
Sana inancım tam, Alex.
Tenho fé em ti, Alex.
Sana inancım tam, Peter.
Tenho fé em ti, Peter.
Hepimizin bir şeylere inancı olması gerekir Bayan Crain.
Todos devemos ter fé em algo, srta. Crain.
- İman mı?
- Fé, quer dizer.
- Evet, iman.
- Sim, fé.