English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ G ] / Gıttı

Gıttı translate Portuguese

1,095 parallel translation
Aşk kararımı çarpıttı, gözlerimi kör etti. Bu yüzden artık aynaya baktığımda gördüğüm tek şey...
O amor toldou-me o julgamento, cegou os meus olhos por isso agora, quando me olho ao espelho,
İçince sapıttığını biliyorsun. Erkeğinin ne dediğini de.
Sabe quando voce começaste a beber, voce sabe o que o teu namorado vai dizer
Cézanne mesela, yansıttığı sorunlar, hala uğraştığımız sorunlar.
Cêzanne, as questões que ele levantou na altura são as mesmas de hoje. Cor.
Acıttığını biliyorum.
Eu sei que dói.
Burada oturmuş, sana kötü el dağıttığı için yaşamı suçluyorsun,... durumun gidişatı hakkında hiç sorumluluk kabul etmiyorsun.
Aqui estás, a lamentar a tua vida ; hoje, por aquilo que fazes e vendes... mas não assumes a responsabilidade pelo rumo da tua vida.
Bir haftalığına evlere gazete dağıttım, baba oldum, çocuğum oldu...
Vendi jornais por uma semana, tive um filho.
KEN Konferansı bir seminerdir. Orada tanıttığımız yeni teknolojiler üzerine konseptler, yeni fikirler oluşturulur ve bunlar üzerine tartışırır.
A Conferência de Ken é um simpósio onde novas tecnologias, conceitos e ideias são apresentadas e discutidas.
Şahsi telefonuma bir çağrı geldi. Görünüşe bakılırsa dağıttığım kartların paraları ödenmiş.
Parece que aqueles cartões que andei a dar deram resultado, hei, mano?
Bayan George Lee hakkında da biraz soruşturma yaptık, efendim. Magdalena "Jones", adıyla,... Kumandan Jones diye biriyle Hambledon'da birlikte yaşadığı,... kendini onun kızı olarak tanıttığı, fakat aslında kızı olmadığı bilgisine ulaştık.
Também fizemos umas investigações á vida da Sra. George Lee, ou Magdalene Jones, quando vivia com um Comandante Jones, em Hambledon.
# Çarpıttığım bir hikaye değil bu
Que me vais tu contar
Gung Bituen, yasadışı bir ilaç üretip dağıttığı için Göçmen Bürosu'na teslim edildi. Şimdi, Malezya'ya gönderileceği günü beklemekte.
Pela sua responsabilidade na produção e distribuição de uma substância ilícita o Gang Biquem foi enviado para os serviços de Imigração e Naturalização enquanto espera repatriação para a Malásia.
Aşk gezegeni Venüs'ün güneşi aydan on kat daha çok yansıttığını biliyor muydun?
Sabias que, Venus, o planeta do amor... reflecte o sol mais 10 vezes do que a lua?
Üzgünüm, acıtıyor. Acıttığını biliyorum.
Desculpa por doer.
Murnau'nun yansıttığı çevre karakterlerin ortak hayalleridir.
Relutante, leva-a para as suas águas-furtadas. Trabalha nos esgotos de Paris, mas afirma que vive perto das estrelas.
Bu gerçeklik ise, Lisa'nın asla kendi tutkularını yansıttığı uçarı Stefan'la seyahat edemeyecek olmasıdır.
Permitia-lhes explorar a natureza do mal. A monstruosidade era algo banal, quase natural.
Biliyor musunuz, Bayan O'Hara, Çin'de, bir katil kendini tanıttığı zaman sizi öldüreceğini anlatmaya çalışır.
Sabe, menina O'Hara que na China, quando um assassino se apresenta, significa que vos vai matar?
Poncelet'in yargıca "kukla" dediğini ve cinayetten suçlu bulunduğunda sırıttığını söyledi.
e sorriu quando o júri o considerou culpado.
Daha üç ay önce, New York'da çocukken dağıttığım gazeteye yazan tek salaktım. Sonra faksın geldi.
Há meses, eu sou este confirmado único dopado vivendo em New York escrevendo para o jornal eu entreguei como um garoto, e recebi seu fax.
- Esrarı içtiğimizi ve kafa dağıttığımızı söyledim.
Que nós estávamos a fumar, e na conversa.
Araçları yakıp, ortalığı dağıttınız mı?
Partiram alguma coisa, incendiaram carros?
Umarım partilerini dağıtırsın, bizimkini dağıttığın gibi.
Espero que estrague a festa deles como fez com a nossa.
İzlediğiniz bu video sanığın suçlu olduğuna karar verilmesini sağlayacak, birinci dereceden bir kanıttır.
O vídeo que acabaram de ver é a prova em primeira mão... da culpa do réu. Assinale-o como evidência "A".
Ya da bir vaşağa neden sırıttığını sordun mu?
O porco e o lince A sorrir
Bu doğru. Ve suratını dağıttığımı hatırlıyorum.
É verdade... e parece que lhe parti a cara.
Jöleni nasıl kafandan akıttığımı bilirler, hayvan herif.
Eles sabem que eu espremi o cérebro da tu cabeça, desgraçado.
Mektup dağıttığım kişilerden birinin birkaç bileti varmış birini bana verdi.
Um tipo de quem sou carteiro recebeu dois e ofereceu-me um.
Gallitep kampını dağıttığında orada kardeşim de vardı.
Tinha um irmão em Gallitep quando libertou o campo.
Olmaz, oyuncaklarını etrafa dağıttığı zaman nasıl kızdığını biliyorum.
Não, eu sei que ficas aborrecido quando vês os brinquedos espalhados pela casa.
Daha ilk görüşmemizde dağıttırdı hemen yeğeninin topladığı askerleri. Polonyalılara karşı sanıyormuş bu hazırlığı. Ama anladı, daha iyi kurcalayınca işi kralımıza karşı olduğunu bu davranışın.
A princípio, proibiu a conscrição de tropas do sobrinho... que, para ele, pareciam ser uma preparação contra os polacos... mas, como descobriu, era na verdade contra Vossa Alteza.
Bir ilaçlama uçağı pilotu bildiri dağıttığı için tutuklandı.
Um aviador foi detido hoje por ter jogado panfletos do ar.
Sonunda, iki ilacı damıttı, test etti ve çaresini bulmuştu ama beklenmedik bir şekil aldığını gördü.
Por fim, destilou dois medicamentos, testou-os e percebeu que encontrou a cura que assumiu uma forma inesperada.
Bana, Kovboyların'Skins'i dağıttığını hatırlattın. ( maçtan bahsediyor )
Lembraste-me. Os Cowboys estão a esmagar os Skins agora.
Geçen hafta dağıttığı park biletlerini inceleyebiliriz... olayla bağımlı bir ihlal var mı bakarız.
Podemos ver as multas que passou, ver se alguém se enquadra no perfil.
Taa Memphis'ten taşıttığı şey bu mu yani?
Foi isso que ela me deu em Memphis?
Bilgisayar üzerinden yansıttığım hologramınızı göremeyeceksiniz bu bir ayıp ama
É pena não poderem ver a imagem holográfica que estou a projetar.
Hey, kızlar... partiyi dağıttığım için özür dilerim.
Olá, meninas... Lamento interromper a festa.
Acıttığını kabul etmeyecek.
Ele não admite que lhe dói.
O her zaman doğru olan şeyi yapıyor... bu canını acıttığı zaman bile.
Ela faz sempre o que está certo, mesmo quando a magoa.
Şüpheliye dairesinde ulaştığınızda kendinizi bir polis memuru olarak tanıttınız mı?
Quando você se aproximou do suspeito no apartamento dele identificou-se como um policial?
Size kendimi böyle tanıttığım için özür dilerim ama sanırım beni bağışlarsınız.
Devo desculpar-me por me ter feito convidado mas partilhamos alguns conhecidos.
Ah, kardeşim. Pişmanlık duymamalısın. Akıttığın kan yalnızca şımarık bir çocuğun kanıydı.
Oh, irmão, não deves sentir remorsos pelo sangue derramado de uma criança mimada e insidiosa.
Acıttığı yerden vuracağım.
Agora vou-lhe meter o dedo na ferida.
Çünkü bir yığın silah ve sopayı dağıttığında dediğimi yapın dersen katillerle dolu bir odada, dediğini yaparlar.
Vão atacar. Eu não sou um de vocês.
Tüm medya organlarına dağıttığım dosyalar geri kalan sorularınızı cevaplandıracaktır.
Os documentos que divulguei esclarecem todas as dúvidas.
Seni lanet! İçmem için yaptığın şarap ne çeşit idi... O, benim tam sistemimi dağıttı!
O que é que puseste nos meus lábios que fez estremecer o sistema deste homem louco!
Bu yer - senin içine girip kanını ve terini akıttığın vee..
Mas nesta casa, temos de trabalhar e dar o nosso sangue e suor.
Burası benim gazete dağıttığım bir bina olduğu için...
Este edifício consta do meu percurso, por isso...
Bir gece birisi gelip mısır gevreği sandığıyla kafasını dağıttı.
Numa noite, esmagaram-lhe a cabeça com um caixote de flocos de milho.
İnancınız bugün burada bu mahkeme salonunda otururken Tanrının akıttığınız kandan hoşnut olduğu yönünde mi?
Acredita, estando sentado hoje neste tribunal, que Deus aceitaria esse derramamento de sangue?
Kradin'in, muhafıızlarımzı etkisiz hale getirip dağıttığını duydum.
Ouvi rumores que os Kradin deixaram nossos defensores virados.
Gerçekten, ortalığı fena dağıttın, öyle değil mi, Baba?
Você realmente complicou as coisas, não foi, pai?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]