Gıttım translate Portuguese
384 parallel translation
Kendimi tanıttığımı sanmıyorum.
Ainda não nos apresentámos.
Bu anti-semitizmdir, Hıristiyan olmanın Yahudi olmaktan daha iyi olduğuna inanıyorsunuz desem, sizi sorularla sıkıştırdığımı yada sözlerinizi çarpıttığımı söyleyeceksiniz... Dün birinin de bana dediği gibi, bu sadece gerçeklerle yüzleşmektir.
Se digo que é anti-semitismo, achar que ser cristão é melhor que ser judeu, dir-me-á que estou-lhe a distorcer aquilo que disse ou que é apenas o encarar dos factos, como alguém me disse ontem.
Senin canını acıttığı kadar benim de canım acıdı, fakat asalet bunu gerektirir.
Sinto exactamente o mesmo, mas... "noblesse oblige".
Hatta beni ele vermesinler diye 10 adet sığırımı dağıttım.
inclusivamente dispersei o rebanho de cabras para que não detectassem a minha presença.
Sevgili bayan, o zavallı yavruları ararken alnımdaki dikenli tacın, canımı nasıl acıttığını bir bilseydiniz.
Cara senhora, se soubesse a coroa de espinhos que tive de suportar à procura daquelas ovelhinhas tresmalhadas.
Parayı aramızda ne kadar adilce dağıttığımızı görecek ve seni kazıklamadığımızı anlayacaksın.
vai ver como vamos dividir o dinheiro... e veja que não o enganamos.
Ortalığı bu kadar dağıttığımızı farketmemiştim.
Não me dei conta de quanto desarrumámos.
Belki size öyle geldi ama ben... Bir anda, ağladığınızı farkettim bu, bir bakıma, içimi acıttı. Umarım, bunu söylediğim için beni bağışlarsınız.
Sim, pode... pode... pode ter parecido isso, mas... percebi logo que estava a chorar... de um modo que tocou meu coração... e pensei... desculpe se lhe digo isso... pensei que...
Onlara verdiğim talimatın kendi duygularımı yansıttığını düşünüyorum.
Acho que as instruções que lhes dei, refletiram os meus sentimentos.
Sam köpeğini satmıyor. Ben de kalbimin kanını üzerine akıttığım toprağımı satmıyorum.
Sam não vende o cão dele... e eu não quero vendar as minhas terras onde deixei o meu sangue do meu coração.
Zayıflığımızı fırsat bilerek kendi köylerini kurana değin, insanları dağıttı.
Semeou a divisão entre o povo, até que a aldeia ficou em ruínas.
New Orleans'ta dağıttığım kartları beğenmeyen adamları vururdum.
Matei homens que não gostaram das cartas que lhes dei.
Nehirlerimize akıttığımız zehirli atıkların miktarını düşünün.
Imaginam a quantidade de produtos tóxicos que deitamos todos os dias para os rios?
Sapıttım. Sapıttığımı biliyorum.
Eu sei que estou chalado.
Canını acıttığım için bana kızma sonra.
Não te zangues se te magoar.
Erkeğin, yine de, kadın olmadan, benim, içinde kendimi yansıttığım gibi, kadın olmadan hiçbir şey yapabilecek gücü yoktur.
"que, entretanto, sem seu dobro, a mulher... " em que eu me reflito... " não é capaz de nada.
Böylece üzerimizdeki kara bulutları dağıttığımız açıktır.
Estava claro que a gordura da emissora, tinha de ser eliminada.
Tatlım, bana neden 32 diş sırıttığını söyler misin?
Querida, me conte por que tem esse bonito sorriso no rosto.
Mars, Dünya ile ilgili umut ve korkularımızı yansıttığımız efsanevi bir arena oluvermiştir.
Marte tornou-se uma espécie de arena mítica, na qual projectámos as nossas esperanças e medos terrestres.
Ne kadar acıttığını öğrendiğimiz için bahse varım asla artık kavga etmeyeceğiz.
Uma vez que descobrimos o quanto dói Aposto que nunca mais discutiremos
Kendimi kasabadaki her polise tanıttığımı mı sanıyorsun?
- Que achas? Vou lá acima, apresentar-me a todos os polícias da aldeia?
Başını o kadar acıttığım için özür dilerim.
Peço desculpa, de o ter magoado tanto.
Ne? Seni pencereden aşağı sarkıttığım için ben gerçekten...
Quando o pendurei da janela... peço muita...
İsrail'e akıttığımız kredi ve hibelerle ülkemizin bel kemiği olan çiftliklerimizi kurtarabilirdik.
Se tivéssemos o dinheiro que é emprestado a Israel... poderíamos salvar as nossas terras, que são o centro do país.
Dağıttığımız için özür dileriz.
Desculpe lá a desarrumação.
Konuyu dağıttığınız için sizi uyarmıştım.
Foi avisado para não se espraiar em várias direcções.
Seni ısıttığımı sanıyordum.
Julgava que a tua pequena animação era eu.
Durum sana yansıttığım kadar kötü değil aslında.
Não é tão mau como parece.
Masumların kanını akıttığımı söyleyecekler.
Eles dirão que eu derramei sangue inocente.
Bu kadar dağıttığım için üzgünüm.
Lamento ter dado cabo de tudo.
Aşk kararımı çarpıttı, gözlerimi kör etti. Bu yüzden artık aynaya baktığımda gördüğüm tek şey...
O amor toldou-me o julgamento, cegou os meus olhos por isso agora, quando me olho ao espelho,
Cézanne mesela, yansıttığı sorunlar, hala uğraştığımız sorunlar.
Cêzanne, as questões que ele levantou na altura são as mesmas de hoje. Cor.
Bir haftalığına evlere gazete dağıttım, baba oldum, çocuğum oldu...
Vendi jornais por uma semana, tive um filho.
KEN Konferansı bir seminerdir. Orada tanıttığımız yeni teknolojiler üzerine konseptler, yeni fikirler oluşturulur ve bunlar üzerine tartışırır.
A Conferência de Ken é um simpósio onde novas tecnologias, conceitos e ideias são apresentadas e discutidas.
Şahsi telefonuma bir çağrı geldi. Görünüşe bakılırsa dağıttığım kartların paraları ödenmiş.
Parece que aqueles cartões que andei a dar deram resultado, hei, mano?
# Çarpıttığım bir hikaye değil bu
Que me vais tu contar
Daha üç ay önce, New York'da çocukken dağıttığım gazeteye yazan tek salaktım. Sonra faksın geldi.
Há meses, eu sou este confirmado único dopado vivendo em New York escrevendo para o jornal eu entreguei como um garoto, e recebi seu fax.
- Esrarı içtiğimizi ve kafa dağıttığımızı söyledim.
Que nós estávamos a fumar, e na conversa.
Araçları yakıp, ortalığı dağıttınız mı?
Partiram alguma coisa, incendiaram carros?
Umarım partilerini dağıtırsın, bizimkini dağıttığın gibi.
Espero que estrague a festa deles como fez com a nossa.
Bu doğru. Ve suratını dağıttığımı hatırlıyorum.
É verdade... e parece que lhe parti a cara.
Jöleni nasıl kafandan akıttığımı bilirler, hayvan herif.
Eles sabem que eu espremi o cérebro da tu cabeça, desgraçado.
Mektup dağıttığım kişilerden birinin birkaç bileti varmış birini bana verdi.
Um tipo de quem sou carteiro recebeu dois e ofereceu-me um.
Daha ilk görüşmemizde dağıttırdı hemen yeğeninin topladığı askerleri. Polonyalılara karşı sanıyormuş bu hazırlığı. Ama anladı, daha iyi kurcalayınca işi kralımıza karşı olduğunu bu davranışın.
A princípio, proibiu a conscrição de tropas do sobrinho... que, para ele, pareciam ser uma preparação contra os polacos... mas, como descobriu, era na verdade contra Vossa Alteza.
Geçen hafta dağıttığı park biletlerini inceleyebiliriz... olayla bağımlı bir ihlal var mı bakarız.
Podemos ver as multas que passou, ver se alguém se enquadra no perfil.
Bilgisayar üzerinden yansıttığım hologramınızı göremeyeceksiniz bu bir ayıp ama
É pena não poderem ver a imagem holográfica que estou a projetar.
Hey, kızlar... partiyi dağıttığım için özür dilerim.
Olá, meninas... Lamento interromper a festa.
Şüpheliye dairesinde ulaştığınızda kendinizi bir polis memuru olarak tanıttınız mı?
Quando você se aproximou do suspeito no apartamento dele identificou-se como um policial?
Size kendimi böyle tanıttığım için özür dilerim ama sanırım beni bağışlarsınız.
Devo desculpar-me por me ter feito convidado mas partilhamos alguns conhecidos.
Acıttığı yerden vuracağım.
Agora vou-lhe meter o dedo na ferida.
Tüm medya organlarına dağıttığım dosyalar geri kalan sorularınızı cevaplandıracaktır.
Os documentos que divulguei esclarecem todas as dúvidas.
gittim 82
gitti 877
gittin mi 16
gittik 20
gitti mi 195
gittiler 272
gitti işte 24
gittiler mi 59
gittiğini sanıyordum 19
gittikçe kötüleşiyor 26
gitti 877
gittin mi 16
gittik 20
gitti mi 195
gittiler 272
gitti işte 24
gittiler mi 59
gittiğini sanıyordum 19
gittikçe kötüleşiyor 26