Kalkın translate Portuguese
4,684 parallel translation
Bu masadan kalkın, her şeyinizi ortaya koyun ve özsevgiyi keşfedince büyük ikramiyeyi kazanmış olursunuz.
Abandona esta mesa. Faz all-in contigo mesmo e, quando vivenciares amor próprio, terás o teu jackpot.
Tamam, kalkın. Ellerinizi başınızın arkasına koyun.
Toca a andar.
Kalkın bakalım hanımlar!
Andando, meninas.
Kalkın bakalım hanımlar!
- Vamos, senhoras. Marchem!
Peki, acele edin! Kalkın yataklarınızdan!
Bom, toca a despertar!
Ayağa kalkın, lütfen.
Levante-se, por favor.
Ordularım... ayağa kalkın ve bu Dünya'yı ejderha ateşinizle temizleyin.
A minha legião... levanta-te e purifica este mundo com o teu fogo venenoso!
Ben perde kalkınca buranın hayalet kaynayacağını düşünmüştüm.
Deduzi que com a parede caída, seria uma ramboia de fantasmas.
Bunu şimdi yapmaya kalkın, tavandan ninjalar iner ve sizi olduğunuz yerden söker alır.
Fazem isso hoje em dia, os ninjas caem do tecto e vão transportar vosso rabo de lá.
Rahibe, lütfen kalkın.
Irmã, levante-se, por favor.
Her sabah bu hissin yok olacağını düşünerek kalkıyorum ama yok olmuyor.
E, todas as manhãs, acordo a pensar que vai passar, mas não passa.
Babanızla aramıza girmeye kalkışmayın ; daha da kötü olur.
E não se tentem intrometer entre mim e o vosso pai, só vai piorar as coisas.
Pekala, şimdi yapacağınız şey, yumruk, kalk, eğil, vur.
Certo, agora faz, soco, cruzado, gancho, cruzado.
Sense ben bilgisayarını tamir ettirmek için dört saat boyunca teknik serviste beklerken kalkıp o kaltakla yattın!
Emprestei-te 2.200 dólares, e fizeste sexo com aquela puta enquanto levava o teu portátil para a loja da Apple durante 4h?
Cerrahların sonuçlarının yıkıcı olması muhtemel tehlikeli, her şeyi riske eden geri dönüşü olmayan işlere kalkışmasının bir sebebi var.
Há um motivo para os cirurgiões deitarem os dados numa cirurgia arriscada e sem nenhuma volta com possíveis consequências devastadoras.
Şimdi gidip evlilik belgesini alacağız onlar da yarın kalkıp düğün günlerinin tadını çıkaracaklar.
Agora, vamos buscar a licença de casamento e eles podem acordar amanhã e aproveitar o dia do casamento.
Amerikan hükümetinde yetkileri kimin eline aldığını öğrenmeliyiz. Ayrıca bu suikast teşebbüsü için herhangi bir biçimde bizi suçlamaya kalkıp kalkmadıklarına dair güncel istihbarat atmamız lazım.
Temos de saber quem está à frente do governo americano e precisamos de informação atualizada sobre os esforços para nos culparem pela tentativa de assassínio.
Yolcuların dikkatine Montreal'e giden saat 11 treni 16. perondan kalkıyor.
O comboio das 23h para Montreal vai agora embarcar na Linha 16.
Ama ne zaman adamın bir şey yapmaya kalkıştığını görsem bu ya evin yararı için oluyor ya da bizden birisini kurtarmak için.
O problema é, todas as vezes que penso que ele está a fazer alguma coisa, descubro que é pelo bem da casa ou para salvar um de nós.
Gus Sabatoni ölü olarak bulunduğunda senin ihtiyarı öldürmeye kalkışmanın an meselesi olduğunu biliyorduk.
Quando o Gus Sabatoni apareceu morto, sabíamos que tentaria matar o seu pai.
N'olur Norman, kalk hadi.
Norman, por favor.
Sen kalk tüm hayatını ada, karşılığı bu oluyor işte.
Uma vida de devoção e é isto que ganhamos.
Kalkışa hazırlanın.
Prepare-se para navegar!
Tabii ki aradığında hemen kalkıp geleceğim ama söylemem gerek ama bu küçük elmanın içinde çok medeniyetsiz saat kullanıyorsunuz.
Quando ligou, vim logo. Mas trabalham até muito tarde na Little Apple.
Caroline'dan bile, hukuk okumaya kalkışmamdan bile başkanın adını Brock Omabrama sanmamdan bile aptalca.
Pior do que a Caroline, que a faculdade de Direito, que Brock Omabrama, como eu pensava que se dizia.
Kalkıştığın her işte daha çok çaba göstermeni sağladı.
Eu fiz-te esforçar mais em tudo o que tu fizeste.
Kızın üzerinden kalk!
Sai de cima dela.
Kızın üzerinden kalk!
Sai de cima dela!
Sakın bana bunu söylemeye kalkışma!
Não te atrevas a dizer-me essas merdas!
Sakın çalışanlarım için niteliksel değerlendirmelerde bulunup sanki dondurma almaya gönderilmiş gibi "iyi biri" demeye kalkışma!
Nem te atrevas a dar avaliações qualitativas ao meu pessoal e a dizer que ele é capaz, como se fosse buscar gelados!
Burada öğrendiğim şey şu : yavşağın tekiyle otel almaya kalkışma.
Aprendi uma coisa. Não compre um hotel com um anormal.
Takım elbiselerinin bugün hazır olmayacağını söylediği halde süper kadınlığa kalkışıp yemek hazırlamaya kıyafetlerini almaya, her şeyi yapmaya çalıştım.
Ele disse que os fatos não estavam prontos para hoje e eu tentei surpreendê-lo, preparar o jantar, levantar a roupa na lavandaria...
Mahkeme salonunda boyundan büyük işlere kalkışmış bir salak olmadığınız kesin.
Certamente, você não é um atleta estúpido que está fora da sua liga neste tribunal.
Göğsün kalkıp iniyor. Nabzın hızlanıyor. Kalbin atıyor.
O seu peito a encher e a esvaziar, a pulsação a acelerar, o coração a bater.
Bana sınırlarımı söylemeye kalkışma!
- Não me fale dos meus limites.
Bu sabah uyanınca kendime kalk git, bu işi bitir ve şu kadını başından sav dedim.
Quando acordei hoje de manhã, disse a mim mesmo : levanta-te, enfrenta esta reunião, e depois podes afastar-te dela.
Uçağın yarın kalkıyor.
O teu avião partirá amanhã.
- Uçağınız 30 dakika sonra kalkıyor.
- O seu voo sai em 30 minutos.
Ne tür bir işe kalkıştığının farkında mısın? Yani neden çiçekçi dükkanı?
O que sabes sobre floristas?
Eminim malın garantisi ortadan kalkıyor.
Aposto que anula a garantia do fabricante.
Kendini düşünüp rakibimle iş yapmaya kalkıştın.
E mesmo assim, optou por se ajudar e tentou quebrar o meu acordo com a minha concorrência.
Katılıyorum ama kalkıp orada bir dizi istatistik okumak ne dünyayı, ne de Cuma toplantılarını ateşe vermeyecek.
Concordo, mas estar ali de pé a ler uma lista de estatísticas, não é bem revolucionar o mundo ou as reuniões de sexta-feira.
Ayağa kalkın.
Todos de pé.
Sayın yolcular, uçağımız kalkışa hazır.
Comissários de bordo, preparar partida.
Belki de restoranttaki biri nelere kalkıştığını biliyordu.
Talvez alguém no restaurante saiba algo.
O ulusal televizyon canlı yayınında, konuşmaya başladığında kalkıp gitmeli miydim?
Querias que eu saísse quando ela começou a falar, ao vivo para toda a Nação?
Öyle, anakaradaki canlı yayını izlemek için her sabah beşte kalkıyorum.
Sim, acordo às 5h todas as manhãs para ver a transmissão ao vivo do continente.
Ayrıca bütün mobil cihazların kalkıştan 10 dakika önceden kapatılmasını emrettim
e também todos os dispositivos móveis serão confiscados 10 minutos antes da hora de partida.
Myron Moyer, Genevieve'in parasını her kuruşuna kadar harcayabilir ve kimse de kalkıp bir şey diyemez.
O Myron Moyer pode gastar cada cêntimo do dinheiro da Genevieve, e ninguém lhe poderá tocar.
Bakın beyler beni hep böyle durumlara sokuyorsunuz ve boyumdan büyük işlere kalkışıyorum, çünkü eşek şakası yapmayı seviyorum.
- Não. Metes-me sempre nestas situações e eu exagero, porque adoro partidas, a sério.
Kurbanın babası Alan Kendricks mahkemede ayağa kalkıp Billy'i tehdit etmişti. Evet, ben de onu düşündüm.
O pai da vítima Alan Kendricks, levantou-se no tribunal e ameaçou matar o Billy.