Kıp translate Portuguese
44,704 parallel translation
Ben en baştan beri inanmadım, ama sen her sabah uyandığında dünyanın haline bakıp düş kırıklığına uğruyorsun çünkü bir hayalperestsin.
Eu nunca acreditei, mas você acorda todas as manhãs desiludido com o mundo porque é um sonhador.
Azıcık yetenekleri var diye çatıya çıkıp bunu dünyaya duyuruyorlar.
Se eles têm algum talento anunciam aos quatro ventos.
Dışarı çıkıp resmini tamamlayalım.
Vamos lá para fora e terminar esse desenho.
Yukarı çıkıp o kahrolası yönetime posta koymaya şu kadarcık kaldı.
Estou quase a ir lá e passar-me com o raio da administração.
Kıpırda.
Mexa-se.
Kontrolden çıkıp velayet davası falan açmasına izin veremem.
Não posso permitir que ela se passe e abra um processo de custódia.
- Kıpırdama Maddie.
- Fica quieta, Maddie.
- Kıpırdama.
- Fica quieta.
Lütfen.Yapma... Kıpırdama.
Por favor, não te mexas.
Ama siz, buradan çıkıp o piç kuruslarını aşağıya indireceksiniz.
Mas tu, vais sair daqui e acabar com estes cabrões.
Yeraltı dünyasını izleyeceğim ağın her kıpırtısı bana örümceğin ne zaman harekete geçeceğini söyleyecek.
Vou vigiar o submundo. Sempre que a teia oscilar, saberei que a aranha se moveu.
Boğazını ellerimle sıkıp o hain, yalancı benliğini sona erdirmeyi.
Em espremer-te a vida dessa tua garganta mentirosa e traiçoeira.
Tepeye çıkıp saçma sapan Karate Kid hareketleri yaparken ne düşünüyordun acaba?
Então, não podemos empoleirar-nos nas rochas a treinar karate, certo?
Kıpırdama!
Quieta!
Kimse kıpırdamasın.
Ninguém se mexe.
Ağzın kıpırdıyor.
A sua boca está a mexer.
Kıpırdayın!
Vamos!
Dünyanın en ahenkli şarkısı çalsa bile ayağını kıpırdatmazdı.
Podia estar a tocar a música mais melódica do mundo. Ela nem mexeria o pé.
Bunca zaman sonra birden ortaya çıkıp babam olmak mı istiyor?
Depois deste tempo todo ele apareceu do nada e quer ser meu pai?
Dışarı çıkıp sinyal olan bir yer arayacağım.
Vou tentar encontrar o sinal.
Kıpırdama.
Não te mexas.
Kıpırdama!
Não te mexas!
Boktan çıkıp doğruluğa uzanan yolu bu kürekle açın.
Escave um caminho para fora do esterco e em direcção à verdade.
Hadi Dougie şimdi yukarı çıkıp Sonny Jim'e iyi uykular dile.
Muito bem, Dougie, tens de ir lá acima e dizer boa noite ao Sonny Jim.
Tamam, şimdi yukarı çıkıp Sonny Jim'e iyi uykular dileyeceğim.
Muito bem, agora, vou lá acima dizer boa noite ao Sonny Jim.
Arkasını döndü ve çıkıp gitti. Yoğun bakımda ne işi vardı?
O que fazia ele nos cuidados intensivos?
Sen kıpırdama!
Tu gelado!
Adolph, rica etsem kızımı dışarı çıkartıp yanında bekler misin?
Adolph, acompanhas a minha filha lá fora e ficas lá com ela?
Birkaç saat uyuyacağız yıkanıp kıyafet değiştireceğiz ve yeni bir araç bulup gideceğiz.
Vamos dormir umas horas, lavar-nos, arranjar roupa nova, um carro novo e sair daqui.
Bak bu ifade oyununda sıkışıp kalabiliriz.
Podemos ficar presos à história dos depoimentos.
O iPhone'u alıp o kahrolası kıçına sokarım, tamam mı?
Eu pego no iPhone e enfio-to pelo rabo acima, está bem?
Tüm çabaların, kıyıya köşeye saklanıp zırvalaman.
Tudo o que fizeste, sorrateiro, a mentir e essa merda.
Buraya kısılıp kalmak.
Sim, ser preso.
Kuyruklarımızı kıstırıp daha ne kadar Jairaj için çalışacağız?
Quanto tempo vamos trabalhar para Jairaj?
Başarılıp kız ölürse, Her biriniz 100.000 $ ekstra para kazanıyor.
Se tivermos sucesso nesta missão e a miúda morrer, cada um de vocês recebe um extra de $ 100.000.
Ne zaman bundan daha aptalca bir şey yapamaz artık diye düşünsem ne yapıp edip beni şaşırtmayı başarıyorsun.
Quando acho que fizeste a maior burrice da tua vida, fazes uma burrice ainda maior.
"İnsanlığın vahşetini uysallaştırıp, bu dünyadaki hayatı nazik kılmak için."
"Domar a selvageria do homem " e suavizar a vida no mundo. "
Benim P-51'le onun Zero'sundan motor parçaları aldık.
Retirei as peças do motor do meu P-51 e do velho Zero dele.
Artık kayıp değilsin.
Já não estás perdida.
"S-D-K-Ş-P-B-O-N-Y?"
" O-Q-F-O-S-C-G-G-B-B?
Ben diyorum ki çok alçak bir kapı aralığından geçerken antenlerin seni uyarıyor ve sıkışıp, kafanın kopmasına mani oluyorlar.
Eu disse que se fores passar por uma porta muito baixa, as tuas antenas sentirão e impedirão que sejas decapitada.
Evet ama eğer kapıya sıkışıp kafanın kopmasından başka herhangi bir işe yarıyorlarsa ben kazanıyorum.
E se for qualquer outra coisa que não seja impedir-te de ser decapitada por uma porta, eu ganho.
Bu yüzden kız kardeşimi öldürdükten sonra aklına gelebilecek her türlü ölümcül savaş gemisini satın alıp bir köpek gibi babamın peşine düşeceğim ve onu yavaşça, usulünce yıpratacağım.
Então, depois de matar a minha irmã, comprarei uma nave com cada instrumento imaginável de morte.
Sıkıcı olan her gün senin dallarına takılıp düşmem.
Chato é tropeçar nos seus galhos todos os dias.
Kıyafetleri alıp değiştiririz.
Compra a roupa e depois veste-a.
Sadece ikimiz kaldık, dağlarda yaşayıp gidiyoruz.
Só nós os dois nas montanhas.
Kafesleri kırıp hayvanları salıyoruz.
Destruímos as jaulas e libertamo-los.
"Saçmalık bir yana, senin gibi biriyle tanışıp... "... baş başa kalabileceğim, aklıma hiç gelmemişti.
Parvoíces à parte, nunca pensei que eu conheceria, muito menos estar com, alguém como tu.
Her şeyi masaya serdik Hawk ama kayıp olan bir şey bulamadık.
Dispusémos tudo, Hawk, e não conseguimos encontrar nada que falte.
Kayanın altını üstüne getiriyor ve işte karşımızdalar! İfşa olmuş kıvranıyor, sızlanıyor pis kurtçuklar gibi karınlarının üzerinde sürünüp o yanıp tutuştukları karanlığın gölgesine saklanmak için delicesine yarışıyorlar.
Ele vira essa pedra, e aí estão eles, expostos, contorcendo-se, gemendo, rastejando de barriga como larvas imundas, correndo freneticamente de volta para a escuridão que tanto almejam.
- Kıpırdama!
- Parado!
kıpırdama 1098
kıpırdamayın 345
kıpırda 270
kıpırdamadan dur 17
kıpırdayamıyorum 23
kıpırdamıyor 16
kıpırdayın 242
kıpırdamayın 345
kıpırda 270
kıpırdamadan dur 17
kıpırdayamıyorum 23
kıpırdamıyor 16
kıpırdayın 242