Lın translate Portuguese
148,535 parallel translation
Beyaz Saray'ın üst mevkilerinden şüphe çekerek ayrılınca fazla seçenek kalmıyor.
Quando se sai sob suspeita de uma posição alta na Casa Branca, as nossas opções são limitadas.
Yani ya aramıza katılın ya da kenara çekilin.
Portanto, alinhe ou afaste-se.
Ben aslında, senin de bir gün, benim yaşıma geldiğin zaman, genç bir adama, nasıl ekşi bir limondan, limonata gibi tatlı bir şey yaptığını anlatacağın...
Gostaria de pensar que, um dia, você será um velho como eu a explicar a um jovem como é que você pegou no limão mais amargo que a vida podia oferecer-lhe...
Ben aslında, senin de bir gün, benim yaşıma geldiğin zaman, genç bir adama, nasıl ekşi bir limondan, limonata gibi tatlı bir şey yaptığını anlatacağın anı hayal etmek istiyorum.
Gostaria de pensar que, um dia, você será um velho como eu a explicar a um jovem como é que você pegou no limão mais amargo que a vida podia oferecer-lhe e fez dele algo parecido com limonada.
Geçen yılın sonlarında Lawton, Oklahoma'da benzer bir soygun olmuş.
Tenho os registos de um assalto semelhante o ano passado em Lawton, Oklahoma.
Konu hakkında farklı taraflarda olsak da konuyu gündeme getirmek adına Senato Ödenek Komitesi Başkanı olarak önceki Kongre'nin, federal geçmiş taramalarını sıkılaştıran 8180 sayılı taslağını tekrar Senato'ya taşıyacağım.
Não estamos de acordo, mas num esforço para trazer a questão a público, como presidente do Comité de Apropriações do Senado, vou reintroduzir o Projeto de Lei 8180 do antigo Congresso, que fortalece as verificações de antecedentes federais.
Federal geçmiş taramalarını sıkılaştıran 8180 sayılı taslağı Senato'ya taşıyorum.
Vou reintroduzir o Projeto de Lei 8180 que fortalece a verificação de antecedentes.
Elbette ki 8180 sayılı taslak için Senato'da Demokratların desteğine güveniyoruz.
Contamos com o apoio dos democratas do Senado para o SB 8180.
Nasıl başardın?
Como o fez?
Efendim, 8180 sayılı taslakla ilgili konuşacak mısınız?
Minha senhora, vai falar do SB 8180?
Silah kaçakçılığını doğrudan hedef alan bir yasa olmadıkça Şikago gibi şehirlere akın eden silahlara karşı kolluk kuvvetlerine hiçbir avantaj sağlayamıyoruz.
Sem uma lei específica direcionada ao tráfico de armas, não damos à Polícia a hipótese de impedir o fluxo de armas em cidades como Chicago.
Kararlılığını sınıyorum.
Estou só a testar a sua determinação.
Taslak için birlikte parti ayrılıklarını aştık.
Juntos, superámos a divisão bipartidária para o projeto de lei.
Bugünkü sonuçlar, Başkan'ın Temsilciler Meclisi'nde başarılı bir koalisyon oluşturma yetisini hafife alan Senatör Jack Bowman'a büyük bir darbe oldu.
A legislação atual constitui um golpe sério para o Senador Jack Bowman, que subestimou a capacidade do presidente para criar uma coligação bem-sucedida na Câmara dos Representantes...
Halkımıza ne başardığımızı hatırlatmak istiyorum. Hookstraten'ın, iki başlılığı aşan köprü olduğunu bilsinler.
Quero lembrar ao povo aquilo que realizámos e dizer-lhes que a Hookstraten é a ponte para superarmos a divisão bipartidária.
Başkan yardımcılığını konuşmalıyız.
Devíamos falar sobre a vice-presidência.
Teoride dört ilericinin Demokratları, dört muhafazakârın Cumhuriyetçileri tatmin etmesi ve dokuzuncu yargıcın da Tom gibi hakiki ve tarafsız bir Bağımsız olması fikrine katılıyorlar.
Na teoria, concordam que a ideia de quatro progressistas satisfaz os democratas, de quatro conservadores satisfaz os republicanos e um nono juiz, um independente verdadeiro e imparcial, como aqui o Tom.
Başkan yardımcılığı için onanmasını oyaladığını duydum.
Ouvi dizer que atrasou o voto de confirmação dele como VP.
Meslektaşlarımla burada, Türkiye seyahatiniz ve yapılan askerî yardıma olan desteğiniz için bir karşılık alıp almadığınızı saptamak üzere toplandık.
Estamos aqui para determinar se houve alguma troca de favores envolvida entre a sua viagem à Turquia e o seu copatrocínio do projeto de lei de ajuda militar àquele país.
New Orleans'lı bazı müzisyen öğrencilerle tanıştım, Ulusal Sanat Vakfı'nın fonladığı bir programdalar.
Conheci alunos de Nova Orleães, parte de um programa de música financiado pelo National Endowment for the Arts.
Karşılığını böyle mi ödüyorsun?
É assim que me retribui?
Madam, umarım bize katılırsınız.
Madame, eu espero que se junte a nós.
Öğrendiklerimiz, Başkan'ın söylediği her şeyi şüpheli kılıyor.
O que sabemos põe em dúvida tudo o que o Presidente tem dito.
Planın nasıl gidiyor?
Como está isso a correr?
Majid Nassar videosunun sızdırılışını hatırlıyor musun?
Lembra-se do hack usado para entregar o vídeo do Majid Nassar?
Hainimizin bu siber saldırının da sorumlusu olduğunu varsayarak kodunu takibe almıştım, tekrar kullanılırsa diye.
Presumindo que o nosso traidor também foi responsável por esse hack, tenho estado atento a esse código, caso fosse usado de novo.
Ayrıca, yapımcılığını üstlendiğim oyunun, oyun yazarı ile yatmamın en sonunda dönüp dolaşıp yüzümde patlayacağını da, düşünüyorsun değil mi?
E também devem estar a pensar que eu dormir com a autora da peça que estou a produzir é algo que vai acabar mal, certo?
Eğlenceli olman hoşuma gidiyor, Long Island'lı olsan bile, muhteşemsin. Long Island'lı olmanın nesi kötü?
Gosto do facto de seres divertida e brilhante, apesar de seres de Long Island.
En sonunda, muhteşem bir adam, beni sevdiğini söylüyor, bense trajik bir veda konuşması olmasın diye karşılığını vermiyorum.
Um tipo espetacular diz-me que me ama e eu não respondi porque não queria que isto fosse uma despedida dramática.
Peki nasıl... ilk ödemeyi yaptın?
Como... E a entrada?
Özür dilerim, son zamanlarda çok şikayetçi olduğum için. Siz benim ufak yardımcılarımsınız, bu yüzden tüm yıl boyu çok mutluydum.
Desculpem ter-me queixado tanto, ultimamente, pois na verdade adorei ter-vos comigo, este ano.
Eğer bunu yapabilirsen, yine buradan ayrılırken, üç bebeğin olacak, ama planladığın şekilde olmayacak tabi.
Se conseguir fazer isso, ainda poderá sair deste hospital com três bebés. Apenas não da forma como planeou.
- Bunu sen zaten yaptın. - Dediğim gibi, cenazeye katıl ailenle birlikte ol, aziz hatırasını düşün, ve...
- Tal como eu disse, vais ao serviço fúnebre, ficas com a tua família, pensas nele...
12 yıl önce aldattığın eski karını, sıhhi olarak C sınıfı bir akşam yemeğinde bir şekilde geri kazandın.
Tu andas a sair com a ex-mulher que traíste há 12 anos, a qual conseguiste reconquistar num restaurante imundo.
Nasıl bu kadar geç kalırsın?
Como pudeste atrasar-te logo hoje?
Duygularını nasıl dizginleyeceğini sana söyleyecek kişi ben değilim. Ama öğrendiğim şey, onları serbest bırakman.
Não sei dizer-te como deves lidar com os teus sentimentos, mas descobri que deves libertá-los.
Babamın mirasını nasıl onure edebilirim?
"Como honro o legado do meu pai?"
- bıraktığı izlerin kavisleri... ve bombaların bıraktığı kızıl izler.
E a chama vermelha das bombas
Beyin kimyan, hastalığının seslere ve bu anlattığın halisünasyonlara nasıl neden olduğunu.
A química do teu cérebro, como a tua doença simula vozes. As alucinações que descreveste. O Demónio de Olhos Amarelos.
Zamane çocukların ısrarcılık dediği şeyden var sende.
Tens o que as crianças chamam de atitude.
Dur bakalım doğru anlamış mıyım bir kadının vücuduna girip, bütün hastaların büyülü bir şekilde duvarların içine girdiği akıl hastanesinden kaçtıktan sonra arabadan çıkarken beni gördüğünü mü iddia ediyorsun?
Se entendi, disse que depois que de ter entrado no corpo de uma mulher e fugiu de um hospital psiquiátrico onde todos os pacientes foram magicamente selados nos quartos acha que me viu a sair de um carro?
Nasıl yiyorsun? Doymadın mı?
Não estás cheio?
Nasılsın? Nasıl gidiyor?
O que se passa?
Nasıl bir adamsın peki sen?
Que tipo de homem és?
Radyonun tuşlarına basmaya bayılırdın.
Tu adoravas carregar nos botões do rádio.
Kesin bilgi için yüz tanıma yazılımını çalıştırıyorum.
Iniciar programa de reconhecimento facial para uma identificação.
Yates her yıl gömdüğü bir kurbanın adını ve yerini söyleyecekti, ama her yıl tek isimdi ve sadece Rossi'nin doğumgününde söyleyecekti.
Todos os anos o Yates concordava dar-lhe outro nome e localização de uma vítima que enterrou. Mas apenas um nome por ano, e apenas no aniversário do Rossi.
- Akıl hastanesine kapatılmalısın.
- Devias estar num hospício.
Bunun nasıl yapılacağını biliyorum.
Eu sei fazer isto.
Bunu beş hafta sonra çekmemiz gerek, çoğunuz nasıl oynayacağını bilmiyor, hiç kimse güreşemiyor.
Temos de filmar isto em cinco semanas, a maioria não sabe representar e nenhuma sabe lutar.
Sadece nasıl öyle dik durduklarını anlamıyorum.
Só não percebo como se seguram.