English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ T ] / Tıp

Tıp translate Portuguese

10,601 parallel translation
Hemen görürsün zaten. Hep ortalığı dağıtıp gidiyorsun da.
É difícil não saber, deixas um rasto de papéis atrás de ti.
Volta atıp tırnaklarını yiyor.
A andar às voltas, a roer as unhas.
Aylar süren raporlama döneminden sonra Steve Jobs'a aslında dokuz ay önce kanser teşhisi koyulduğunu öğrendim. Ve bu dokuz ay süresince bütün tıp uzmanlarının, hayatta kalma ihtimalini artırmak için gerekli olduğunu söylediği ameliyatı olmayı reddetti.
O que descobri após meses de investigação, foi que o Steve Jobs tinha sido diagnosticado nove meses antes e que, durante nove meses, ele recusou-se a fazer a cirurgia que os especialistas diziam ser necessária para aumentar as suas hipóteses de sobrevivência.
Ameliyat olmak yerine kanseri tedavi etmek için alternatif tıp yöntemlerini araştırdı.
Em vez de fazer a cirurgia, ele optou por métodos de medicina alternativa para curar o seu próprio cancro.
Tıp mezunu torbacı mı?
Um drogado com diploma médico?
Adli tıp açısından boğulmanın belirgin bir özelliği yoktur.
O afogamento não deixa traços forenses de diagnóstico.
Pekâlâ, o zaman ya bu inanılmaz bir tesadüf sonucu Kelly Niemann'ın Susan Watts'a tıpatıp benzeyen başka bir hastası var demek.
Está bem, então por alguma coincidência louca, a Kelly Nieman tem outra paciente que é exactamente igual à Susan Watts...
Ya da bir nedenden dolayı o kadın estetikle Susan Watts'a tıpatıp benzetilmiş.
Ou a Nieman alterou cirurgicamente aquela mulher para ser igual a Susan por algum motivo.
Ve inanılmaz bir tesadüf eseri ameliyattan sonra tıpatıp Susan Watts'a mı benzedi?
E por uma incrível coincidência ela acabou por parecer exactamente como a Susan Watts?
Birbirlerine tıpatıp benziyorlar işte.
E, ainda assim, elas parecem idênticas.
- Bu pek de sürpriz olmuyordur Tyson'a tıpatıp benzeyip bu fotoğraftaki Michael Boudreau'ya hiç benzemediğini göz önüne alırsak.
Sim, bem, isso não me surpreende, considerando que é exactamente igual ao Tyson e nada parecido com esta foto do Michael Boudreau.
Susan Watts ve Amy Barrett tıpatıp ona benziyorlar.
A Susan Watts e a Amy Barrett... parecem-se muito com ela.
Dr. Nieman beni tıpatıp ona benzetti ama ben o değilim.
A Dra. Nieman apenas me fez ficar parecido com ele, mas não sou ele.
Bu iş daha fazla uzamadan şu çeteyi dağıtıp, bu işi bitiriyorum.
Antes que isto vá longe demais, vou dispersar esta multidão e acabar com isto tudo.
Bak, 1955'te kadın ismi Marty olan bir adama aşık olur ondan çocuğu olur da ismini Marty koyarsa ve çocuk büyüdüğünde sevdiği adam Marty'nin tıpatıp aynısı olursa, onlar da sevişir mi yoksa kadın sinir krizi mi geçirir yoksa ikisi birden mi?
Se ela está apaixonada por um tipo chamado Marty em 1955, e depois tem um filho a quem dá o nome de Marty e esse miúdo vem a crescer e torna-se igual ao Marty por quem ela se apaixonou, eles ou vão comer-se, ou ela terá um esgotamento nervoso ou ambos.
Binlerce yıl boyunca tıp alimleri, bu minyatürleştirme süreci sayesinde bize sunulan fırsatı değerlendirerek göreceğimiz şeyleri görme gücüne sahip olmanın hayalini kurdular. Ki sanırım düşünceme katılacaksın. Bu yaptığımız, Arthur C Clarke'ın üçüncü yasasıyla özdeşleşiyor.
Durante milhares de anos os médicos sonharam ter o poder de ver aquilo que nós temos a oportunidade através de um processo de miniaturização inspirador, que eu acho que concordarás, é a personificação da 3ª Lei do Arthur C. Clarke,
Belki Ivy Liginden gösterişli bir tıp fakültesine gitmedim ve belki başka bir tıp fakültesine de gitmedim ve belki Grenada'da yedek öğrenci olarak bile kayıt yaptıramadım.
Talvez não tenha ido a uma Escola de Medicina fina, e talvez não tenha ido a outra Escola de Medicina qualquer, mesmo aquela em Grenada, que era a minha reserva, mas tanto faz.
Modern tıp görüntünü düzeltir.
A medicina moderna pode corrigir a tua... aparência.
Ne zaman tıp okudun?
- Quando é que te formaste médico?
Tıp okudum.
Fiz medicina.
Evet,'Tanımadığınız kişilerle konuşmayın.'posterindeki adamla tıpatıp aynı olmuşsunuz.
Estás idêntico ao homem do cartaz "Não fale com estranhos".
Harvard Tıp'tan summa cum laude'yle mezun oldum.
À mulher que terminou o curso de medicina de Harvard Summa Cum Laude ( Com a Maior das Honras ).
Sen tıp fakültesine gittin. Yarasını dik.
Fizeste Medicina, faz-lhe uns pontos.
Ceset taşınırken oluşan tuhaf bir ölüm sonrası morarma olabilir diye düşünmüştüm. Ancak adli tıp uzmanı cesedin düzgün getirildiğine yemin etti.
Pensei que fosse algum tipo de dupla lividez, mas o assistente jura que o mantiveram parado na carrinha.
İşin erbabı olan bir tıp uzmanına danışmalıyım.
Tenho que consultar um médico profissional e competente. WEBDR
Tıpatıp ona benzemişsin. - Kime?
Que merda, é igual a ela.
Yüzbaşı, bize arama emri, ceset arama köpeği ve adli tıp ekibi gerek.
Tenente, precisamos de conseguir um mandato, unidades caninas, peritos forenses.
Merkez, bulunduğum yere acilen destek ekip ve adli tıp ekibi istiyorum.
Escritório, preciso de reforços e análises forenses onde estou localizada, agora.
Tıp okulundan arkadaşım Marnie.
É a Marnie, uma amiga do curso de Medicina.
Profile uyuyor. Mm, tıpatıp.
- Ele encaixa-se no perfil.
Müşteki " Robert Durst, 2-0 no'lu merkezin dedektiflik biriminde verdiği ifadede... 9 yıldır evli olduğu, halen Albert Einstein Tıp Fakültesi'nde
"esteve presente em na unidade 2-0, unidade de detectives, " e afirma que a sua esposa de 9 anos,
Bayan Durst, Albert Einstein Tıp fakültesi'nde 4. sınıf tıp öğrencisiydi.
A Sra. Durst era estudante de medicina do quarto ano Aqui, no Albert Einstein College of Medicine.
Telefonda eşiyle... ve tıp fakültesinden bir yöneticiyle konuştu.
E falou ao telefone com o marido e com um supervisor no centro médico.
O tıp fakültesine... başladıktan yaklaşık 6 ay sonra ikinizin bir partiye gittiğini ikinizin de sarhoş olduğunu eve döndüğünüzde ona ilk kez vurduğunuzu hatırladığını söylüyor.
Um pouco mais de meio ano depois de ela começar a faculdade de medicina, ela disse que vocês os dois foram a uma festa, que se embebedaram, e que voltaram a casa e que essa foi a primeira vez que ela se lembra que lhe bateu.
Zed ekibin içinde tıkışıp kalmıştı.
Não.
Bunu anlamaya çalışırken burada adanın arkasında saklanıp yakıt yakıyoruz ve denizaltının ne tür planları vardır acaba diye düşünüyoruz.
E enquanto tentamos descobrir, estamos aqui sentados, a queimar combustível, escondidos atrás desta ilha, a imaginar quais serão as acções do submarino, os planos deles.
Havalar nasıl olursa olsun son günlerimi Şikago'da dört duvar arasında tıkılıp kalarak geçirmek istemiyorum.
E com ou sem frio, não quero passar os meus últimos dias em Chicago a olhar para as mesmas quatro paredes.
Zorbalık karşıtı fonumuza 3 dolar bağış yapıp bu çok tatlı tişörtlerden alabilirsiniz.
Uma doação de três dólares será feita para o nosso fundo anti-bullying por cada compra de uma das nossas super, super fofas camisolas.
Tıpatıp bana benziyordu.
A que era parecida comigo.
Burada şartlı tahliye olmaksızın müebbet yemiş biri olarak tıkılıp kaldım bu yüzden bana verebileceğin hangi şey bu kadar değerli olabilir ki?
E estou preso aqui para o resto da vida, sem possibilidade de liberdade condicional. Então, o que acha que poderia dar-me... que teria algum valor?
Buraya gel de tıslayıp barışalım.
Vem cá para silvarmos e fazermos as pazes.
Siefert'i arayıp kayıt cihazını hazırlamasını söyleyeyim.
Vou ligar para o Siefert e dizer-lhe para gravar a entrevista.
Biraz "pıt zekâlı" bir tip.
Ele não era lá muito interessante.
Sonra "SİL" tuşuna basmaya başlayacaksın bu arada kağıt öğütücünü açacaksın yada eski otantik bir kitap yakma yapıp o kitabı bu gezegenden yok edeceksin.
Depois vai carregar no "delete", ligar o destruidor de papel, ou uma boa e velha fogueira, e fazer esse livro desaparecer do planeta.
Sally, bunu bir düşün... tıpış tıpış İran'a gidip anlaşıyor
Sally, pense nisso.
Ve bildiklerimizi açık mahkemede tartışıp tartışmayacağımıza karar vermeden önce şunu bilmelisiniz, Reddington'a göre Mesnet, gizli kapaklı yapılan bir organizasyonun varlığının kanıtı ve eğer yaptıkları halka açıklanırsa birçok güçlü insan ya hapse girecek ya idam edilecek.
E antes que decida se vai discutir ou não o que sabemos em Tribunal, devia saber que, de acordo com o Reddington, o "Fulcro" prova a existência de uma organização clandestina, e se as sua actividades se tornassem públicas, várias pessoas muito poderosas eram presas ou executadas.
Mesanelerini tıkıyoruz daha uzun süre yaşayıp ceza olarak daha çok acı çeksinler diye.
Os pequenos nós mantinham-nos vivos por mais tempo para tornar o castigo mais cruel.
Anne, banyoya gidermiş gibi yapıp camdan tırmanıp dışarı çıktım.
Mãe, fingi que ia à casa de banho e saí pela janela.
Çünkü ben senin yüzünden burada tıkılıp kaldım bu yüzden bunu yaptığımda senin o yaşlı sefil kıçınla işimin biteceğinden % 100 emin olmak istiyorum.
Porque estou presa aqui graças a ti. Quero ter certeza absoluta de que quando fizer isto, terei acabado com o teu cú velho e infeliz.
Kendimi girişimci olarak tanıtıyor ama daha çok zengin insanları kafalayıp onların parasını- -
Ele... Ele diz-se empreendedor, mas é mais um headhunter de gente rica para...
Tıp fakültesi dekanını aradı
Ela tinha ligado para o decano da Faculdade de Medicina e disse ao reitor que não conseguia ir porque estava doente.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]