Yaparlar translate Portuguese
2,865 parallel translation
Masal ne kadar hatırlanır olursa, insanlar o kadar çok ödeme yaparlar.
Quanto melhor for a história, mais as pessoas pagarão.
Meksika'da Amerikalılara ne yaparlar haberin var mı senin?
Sabes o que lhes fazem aos gringos no México?
Çünkü bazen insanlar, doğru sebeplerden ötürü yanlış şeyler yaparlar.
E porque acho que, por vezes, faz-se a coisa errada pelo motivo certo.
Destiny'yi ele geçirmek için her şeyi yaparlar bu sırada gezegeninizin havaya uçması da umurlarında bile olmaz.
Farão tudo para chegar à Destino, e não se ralarão nada se estoirarem com o seu planeta.
Üç başarısız evlilik yapmış bir adamın içi buruk ve canı yanıyor olabilir ama iyi ilişkilerde insanlar bazen birbirleri için bir şeyler yaparlar.
Compreendo que três casamentos falhados podem deixar um homem zangado e amargurado, mas numa boa relação, às vezes, as pessoas fazem coisas pelo outro.
Her yerde yaparlar.
E se fazem as pazes em todo o lado!
Ve bilirsin, bu bombacılar asıl olaya geçmeden önce genellikle denemeler yaparlar.
E os bombistas... Gostam de treinar antes do evento principal.
Bazen insanlar üzgün olduklarında,.. ... normalde yapmayacakları şeyleri yaparlar.
E quando se está triste, fazem-se coisas fora do normal.
- Hobbit'ler iki kahvaltı yaparlar.
Os hobbits tomam dois pequenos-almoços.
Gündüz vakti seks yaparlar.
Fazem sexo durante o dia.
Ben de böyle kaliteli mal olmasa da bazı tanıdıklarım satıyor, sana ayarlarım. Güzel de bir fiyat yaparlar.
Embora eu não distribua drogas de alta qualidade como esta, podia indicar algumas pessoas discretas que lhe faziam um preço favorável.
Birbirine değer veren insanlar böyle yaparlar, tamam mı?
É isso que as pessoas que gostam uma da outra fazem, está bem.
Shakespeare'in oyunlarındaki karakterler işler sarpa sardığında kapana kısıldıklarında ne yaparlar?
O que as pessoas em Shakespeare fazem quando está tudo fodido, quando estão encurralados?
Bir bebek fil veya bir bebek kurbağa olsun bir kar maymunu yada goril hepsinin aileleri onları güvenli bir konumda tutabilmek için ellerinden geleni yaparlar.
Quer seja um bebé elefante ou uma rã bebé, um macaco da neve ou um gorila, todos são criados por pais que fazem o seu melhor para os manter a salvo.
Ve bütün gün yaparlar.
E fazem-no durante todo o dia.
Belki de yaparlar.
Talvez o façam.
Normalde gösterilerini VIP'ler için yaparlar... Sakın alınmayın.
Todos as pessoas importantes do país sonham vê-las, com todo o respeito.
İlk önce işkence yaparlar
Primeiro, eles vão-nos torturar.
Bazen sizin için yapmak istemedikleri şeyleri yaparlar.
Às vezes, fazem coisas por ti que não querem fazer.
Bazen de size, onlardan çok istediğiniz şeyleri yaparlar.
E, às vezes, fazem-te coisas que tu queres muito que eles te façam.
Tuhaf şeyler yaparlar.
Fazem coisas esquisitas.
Temel olarak, olay yerini güvenceye alır cesedin fotoğraflarını çeker, tanıklarla konuşur ve dediklerimi yaparlar.
Basicamente, protege a cena do crime, fotografa o corpo, entrevista testemunhas, e faz o que lhe mandar.
Onun üzerinde nasıl bir etki yaparlar?
- O que isso causará? - Depende da quantidade.
Hilekârlara "Üzgünüm, fiziksel tedaviye gitmek zorundayım." ... dediğinde ne yaparlar biliyor musun?
Sabes o que os condenados fazem, quando lhes dizem, desculpa, tenho de fazer fisioterapia?
Anne babalar da işte böyle yaparlar ara sıra.
É isso que as mães e os pais fazem às vezes.
Burada bir şeyler yaparlar.
Aqui as coisas são diferentes.
Zamane veletleri nerede alışveriş yaparlar?
Onde é que os miúdos fixes gostam de comprar?
Bu adamların yarısı, hapisteyken tehlikeli ağız dalaşı yaparlar.
Metade deles por violência enquanto preso.
Basmakalıp genç zihinler az hizmet almış toplulukta iyi şeyler yaparlar.
Sabe, moldar as mentes jovens, fazer o bem numa comunidade mal servida.
Zengin kırolar... Hep o tarz şeylerle dekorasyon falan yaparlar.
Parvos ricos, sempre a decorar com lixo como este.
İşte o zaman ayırırlar onları. - Özel koşullar yüzünden düşünmeden hareket etmişler... - Ailelerin yapmadığını yaparlar.
Quando não estão, viram costas, fazem outra coisa.
Çocukların cüzdanları kabarıktır. Alışverişlerini, Doğu Yakası'nda yaparlar.
Fazem compras no Upper East Side.
İnsanlar tanrının adıyla bir sürü kötü şey yaparlar.
As pessoas fazem coisas horríveis em nome de Deus.
Tanrı bazen insanları iyi şeyler yapmaları için bir istekle doldurur ama bunu yapmak için kötü şeyler de yaparlar bazen.
Deus às vezes faz as pessoas ficarem desejosas de fazer alguma coisa boa. No entanto elas também fazem coisas más. Sim...
Ben ne yapacaklarını söylerim, onlar da yaparlar.
Não sei. Digo-lhes o que têm a fazer e eles fazem.
Ve bunu senin gibi tombul, ufak lordlar yaz günlerini rahatlık ve huzur içinde geçirebilsin diye yaparlar.
E fazem-no para que pequenos Lordes roliços como você possam desfrutar as tardes de verão em paz e conforto.
Ölüm Yıldızı'na girenlerden küçük bir grup, birkaç uzay gemisini yakıp "Galaksi Özgürlük Cephesi" yazılaması yaparlar.
Ao entrarem na Estrela da Morte, surge um grupo dissidente que usa explosivos para escrever "Frente de Liberação Galáctica".
İyi anneler Cadılar Bayramı kostümü yaparlar.
Uma boa mãe faz os fatos para o Dia das Bruxas.
Sen endişelenmezsin demiyorum, ama bana bebek muamelesi yaparlar.
Não que tu não o faças, mas dizer-lhes ia fazer-me sentir um bebé.
Bu insanlar her şeyi yaparlar.
Essa gente é capaz de tudo.
Taş Kargalar ne yaparlar?
E o que fazem os Corvos de Pedra?
İnekler daima gece yarısı ziyafeti yaparlar.
Podem fazer um banquete à meia-noite.
Parasız, gözü dönmüş birçok eleman birazcık zevk için her şeyi yaparlar.
Para tipos desesperados, sem dinheiro, que fazem qualquer coisa por um pouco de acção.
Belki bazen sana yardım edebilirler ama bir zaman geldiğinde bir bakarsın, onların kancasına takılıvermişsin. Sana bir iyilik yaparlar ve iyiliğin karşılığını isterler.
Talvez te livrem de alguma roubada e de repente, percebes que estás preso, são os teus donos, e tens de retribuir o favor.
Birkaç hata yaparlar.
Cometem alguns erros.
Bunu genelde emlak yoluyla yaparlar.
- Frequente em imóveis. - Garcia, de quem são as discotecas
Mutsuz insanlar pervasız şeyler yaparlar.
As pessoas infelizes fazem coisas imprudentes.
İnsanlar para için bazı delilikler yaparlar.
As pessoas fazem coisas maradas por causa do dinheiro.
Böyle şeyler yaparlar.
- É o que eles fazem.
Zehir tedavisi yaparlar.
Eles desintoxicam-na.
Kocalar böyle yaparlar.
É o que os maridos fazem.