Zorundadır translate Portuguese
640 parallel translation
Gündüz saatlerinde gömüldüğü toprakta dinlenmek zorundadır.
Durante as horas do dia, ele tem que descansar na terra em que foi enterrado.
Her adam hesaba katılmak zorundadır.
Todos os homens contam...
Her adam, vazifesini yapmak zorundadır.
Todos os homens tem de desempenhar o seu papel.
Güçlüler, zayıflara yardım etmek zorundadır. Beyefendiler. Bu eski loca, gelecek hafta Chicago'daki yıllık kongremizde..
Os fracos tem de ser ajudados pelos fortes pois esta loja, a mais antiga dos Filhos do Deserto tem de ser representada a cem por cento na Convenção anual em Chicago na próxima semana.
Oh, herkes uyumak zorundadır.
Oh, toda a gente tem de dormir.
Ona şarkı söyleyen telden konuşan Büyük Beyaz Baba'nın Kızılderili oğlunun yaralanmasından dolayı çok üzgün olduğunu söyle, ama bu ışıklı konuşma güçlü bir ilaçtır ve buradan geçmek zorundadır.
Pois, diga ao Grande Pai Branco, que o raio que fala pelo cabo que canta, sente que tenham ferido o seu filho. Mas, que o raio que fala é grande remédio e deve continuar.
Ama bence kendi yaşına uygun birilerini bulmak zorundadır.
Mas acho que ele deva procurar alguém perto da sua idade.
Temel sırrı öğrenmemişsin, yaşlılar gençlere yol açmak zorundadır özellikle de insanlar, onların akıl sağlıklarından şüphe etmeye başlarsa.
Ainda não aprendeu o segredo mais básico, os mais velhos devem preparar o terreno aos mais novos principalmente quando têm um toque de senilidade.
Bazen bir adam istediğini istemek zorundadır.
Às vezes um homem deve pedir o que quer.
Muhtemel dükler dahi, karınlarını doyurmak zorundadır.
Até os potenciais duques têm de comer.
Bu grup senin varlığının tek nedeni olmak zorundadır.
É a quem tem de ser leal, pois ele é o seu motivo de existir.
Yani, herkes hayatın çirkinliklerine katlanmak zorundadır.
Acho que temos de enfrentar o lado negro da vida.
Süvariler göçmenleri korumak zorundadır.
A Cavalaria tem o dever de auxiliar os colonos.
Herkes yeri geldiğinde kendi hayatını düşünmek zorundadır.
Têm de cuidar da vida deles.
"Seyahat eden herkes geçerli bir kimlik belgesi göstermek zorundadır"
"Todos os viajantes devem mostrar a sua identificação!"
Eli, bazıları köle olmaya mahkumdur. Bazıları da kaçmak zorundadır. Sen onlardan birisin.
Alguns nascem para criar raízes, outros para correrem.
- Hep acı çeken biri olmak zorundadır.
Ela sempre se faz de vítima.
Çünkü senin benim gibiler, kaybetmiş doğarlar ve buna boyun eğmek zorundadır.
Os tipos como tu e eu são falhados natos e temos de acabar mal.
Çünkü herkes belli bir yaşa gelene kadar bir şeyler yapmak zorundadır.
É preciso fazer alguma coisa quando se chega a uma certa idade.
- Herkes geleceğe hazırlanmak zorundadır.
- É preciso preparar o futuro.
Bir kadın iyi yemek yapmak zorundadır.
Uma mulher deve cozinhar bem.
Kanunların ve okul komisyonunun isteklerini yerine getirmek zorundadır.
Deve fazer o que a lei e a directriz escolar manda.
Ama Matt, her insan kendi anıtını kendi dikmek zorundadır.
Mas, Matt, cada homem deve erguer o seu próprio monumento.
Siz buraya ülkenin başka bir bölgesinden geldiniz. Geldiğiniz yer çok farklıydı. Geldiğiniz yerde kadın, erkeğinden izin almak zorundadır.
Tentei ser indulgente porque você vem de uma parte do país em que as pessoas as mulheres, devo dizer, precisam de regalias.
Ama insan geleceğe bakmak zorundadır.
Mas um tipo tem de olhar pelo futuro.
Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz. Ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, tutmak zorundadır.
Se alguém jura pelo templo, isto não é nada... mas sendo pelo tesouro do templo, é obrigado pelo seu juramento.
Ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, tutmak zorundadır.
Se alguém jura pelo altar, não é nada... mas se jura pela oferta sobre ele, é obrigado.
Eğer gemi adama ayak uyduramazsa, o zaman adam gemiye ayak uydurmak zorundadır, ve bu fikirle yaklaştım olaya.
Se o navio não serve ao homem, então o homem tem de servir ao navio, e foi essa a minha linha de pensamento.
Ayrıca, birinin hiç seçeneği yoksa, denemek zorundadır, doğru mu?
Meu amigo, tens que confiar em mim, não tens outra escolha.
Her birimiz kaderini yaşamak zorundadır.
Acredito que todos os homens têm um destino a cumprir.
Bizim aramızda barınacak kimse, kurallarımıza da uymak zorundadır.
Qualquer um pode encontrar refúgio connosco, mas terão de respeitar as nossas regras.
Ve bu küçük, yalnız yerde bile, azıcık şefkat büyümek zorundadır. Ondaki başka herşey sönüp gitmiş, ama bu ışık parlamıştı. "
E embora na solidão as afeições fugazes tenham de crescer nele isso resplandecia quando tudo em redor cessara de brilhar.
Herkes bir şeyler yapmak zorundadır.
Todos têm de fazer alguma coisa.
Balık yüzmek zorundadır ama Tanrılara şükürler olsun ki bir şey satın almak zorunda değilim.
Os peixes têm de nadar. Mas graças aos deuses, eu não preciso comprar nada.
Evlilik yatağı iki kişi için yapılmıştır,..... fakat her sabah yatağı kadın toplamak zorundadır.
Uma cama de casal é para dois, mas é a mulher que tem de a fazer todas as manhãs.
Herkes bölgesel otoriteye boyun eğmek zorundadır. - ama hiç bir otorite "Tanrısız" olamaz.
Que toda alma se curva aos poderes do Altíssimo porque não há mais poder que o de Deus.
Aynı zamanda akıl hocası da olmak zorundadır.
É também um educador.
Benim konumumdaki biri trajik bir kayba uğramışsa, madam, gelecekteki işini düşünmek zorundadır.
Quando uma pessoa como eu sofre uma perda tão trágica, tem de pensar no seu futuro.
Sokaktaki her serseri sana göz atmak zorundadır.
Todos os vagabundos na rua olham para nós.
Neden James Earl Jones gibi mükemmel bir oyuncu... her zaman "zenci" adamı oynamak zorundadır?
Porque é que um grande actor como o James Earl Jones... tem sempre de fazer de preto?
Eğer, Don Corleone New York'daki tüm yargıçları ve politikacıları elinde tutuyorsa, onları paylaşmak zorundadır... Ya da başkalarının kullanmasına izin vermelidir.
Se Don Corleone tem tantos juízes e políticos, deve partilhá-los ou deixar que outros os usem.
Kadınlar ve çocuklar dikkatsiz olabilir, ama erkekler dikkatli olmak zorundadır.
As mulheres e as crianças podem ser descuidadas, mas os homens não.
Bizden ayrılmak isteyen kişi, bize uygun yeni birini getirmek zorundadır.
Todos que querem ir embora devem trazer um novo adepto.
En geç 10 Kasım'da, bütün aileler 17 yaşını doldurmuş, erkek çocuklarını kaydettirmek zorundadır.
No dia 10 de novembro, todos os chefes de família devem registrar os seus filhos homens de dezasseis anos junto aos oficiais da cidade.
20 yaşını doldurmadan önce herkes askerliğini tamamlamak zorundadır.
Uma vez que atinjam a idade de 20 anos... todos esses homens serão introduzidos ao exército.
İsteğini yerine getirmek isterdim, ama herkes bazen dinlenmek zorundadır.
Adoraria fazer-lhe esse favor, mas um homem tem de descansar alguma vez.
Hayatı sevenler ulaşılmaz olanı arayamazlar, onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Quem ama a vida não se pode permitir a busca do impossível... Mas deve usá-la com infinita prudência.
Çünkü kendi başına bir çok hayatı yaşamak zorundadır.
Porque ela tem que viver muitas vidas por conta própria.
Her şey değişir. Er ya da geç herkes herkesi bırakmak zorundadır.
Tudo muda.
Birini seçmek zorundadır.
Tem de se escolher.
Parasını ödeyen herkesi kabul etmek zorundadır.
A prostituta deve aceitar qualquer cliente, desde que ele lhe pague.