English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Z ] / Zorundasınız

Zorundasınız translate Portuguese

2,479 parallel translation
Gitmek zorundasınız.
Não podem recusar-se.
Bana inanmak zorundasınız.
Têm de acreditar em mim.
Eğer biri, siz onunkini almadan sizin fotoğrafınızı alırsa ölmüş olursunuz ve ona öldürmüş olduğunuz herkesin fotoğraflarını vermek zorundasınız.
Se alguém agarrar a vossa fotografia antes de agarrarem a dele, estão mortos e devem dar-lhe todas as fotografias dos que mataram.
Havaalanını hemen boşaltmak zorundasınız.
Têm de abandonar o aeroporto imediatamente!
Gitmek zorundasınız, çünkü o sizin eşiniz.
Não. Tem de ir porque é a mulher dele.
Kopan bölge iyileşene dek kolu canlı tutmak zorundasınız.
Tem de se manter o braço vivo até o coto sarar.
Sanırım öğrenmek için ikisini de test etmek zorundasınız.
Parece que vai ter de as testar para descobrir a verdadeira. Não posso.
Siz kızlar, kendinizi savunmayı öğrenmek zorundasınız.
Meninas, precisam de aprender a impôr respeito.
Bir açıklama yapmak zorundasınız.
Tem muito que explicar.
Görünüşe göre notunuzu başka şekilde yükseltmek zorundasınız.
Parece que vão ter de ir à oral.
Evden çıkmasını istiyorsanız, bana yardım etmek zorundasınız.
Se o quer fora desta casa, terá de me ajudar.
Beklemek zorundasınız.
Têm de fazê-lo.
O halde bize onun nerede olduğunu söylemek zorundasınız.
Então tem que nos dizer onde ele está.
Bensiz gitmek zorundasınız.
Vão ter de ir sem mim.
Yine de Leydi Mary bana öyle geliyor ki, yeni Kraliçe ile aranızı düzeltmek zorundasınız.
Mesmo assim, Lady Mary, temo que tenha de aceitar a nova Rainha.
Neden bankaya gitmek zorundasınız?
Porque é que temos que ir ao banco?
Gemiyi terk etmek zorundasınız.
Tens que abandonar a nave.
beni bırakmak zorundasınız.
Você tem que me deixar ir.
Korkunç bir hata yaptım, ve lütfen, bana yardım etmek zorundasınız.
Cometi um erro terrível, e, por favor, você tem que me ajudar.
Ve anlıyorum ki HIPAA kurallarına uymak zorundasınız. Bu yüzden bununla birlikte, hastanın annesini de getirdim.
E entendo que você tem que cumprir as normas do seguro de saúde, então trouxe isto, assim como a mãe do paciente.
Üstelik paylaşmak zorundasınız.
E vão ter que dividir.
Bakın, Carrie'ye karşı değilim, bunu kabul etmek zorundasınız : Alkolik bir anneyi alkolik bir babaya tercih edilmesi tamamıyla saçmaydı.
Olhe, não tenho nada contra a Carrie, mas tem que admitir que foi loucura escolher a mão alcoólatra em vez do pai.
Onu bulmak zorundasınız.
Precisa de encontrá-la.
Merdivenlerden çıkarmak zorundasınız.
Tem de ir pelas escadas.
Burası suç mahalli, geri dönmek zorundasınız.
Vou pedir que dê meia volta.
Hayır, onu ve Riley'i bırakmak zorundasınız.
Não, precisa de deixá-la partir a ela e à Riley.
Bana inanmak zorundasınız. Birileri bana tuzak kurmaya çalışıyor.
Têm de acreditar em mim.
Onlardan önce oraya varıp o görüntüleri yok etmek zorundasınız yoksa bu iş üzerimize kalır.
Têm de chegar lá antes deles e apagar as imagens, ou seremos apanhados. Ponham-se a caminho, já!
Evet ve siz de buna alışmak zorundasınız.
- Sim, e vocês têm de lidar com isso.
Ben unutmadan Oh, seni kira ödemek zorundasınız
Ah, antes que me esqueça, devo pagar a renda.
Bu gemideki herkesin hatrına bununla yaşamak zorundasınız.
Para bem de todos os que aqui estamos vai ter de viver com isso.
Beni öldürmek zorundasınız.
- Tem de me matar. - Não, não o matarei.
Siz iki haftalık tezgahtayken yeteneklerinizin paslanmaması için bir yol bulmak zorundasınız.
Quando estamos parados duas semanas, evita que as capacidades enferrujem.
Shin Won'un kızıyla o uçağa binmelisiniz yoksa askerden arındırılmış bölgeye geçmek zorundasınız ki, bunu hiç tavsiye etmem.
Têm de estar nesse voo com a filha do Shin Won, ou vão ter de atravessar a Zona Desmilitarizada, o que não recomendo.
Derhal buradan gitmek zorundasınız.
Tem de ir-se embora agora mesmo.
Dinleyin, eğer Susan'ı canlı görmek istiyorsanız saha ajanı olmak zorundasınız.
Ouça quer voltar a ver a sua amiga Susan viva? Então, vai passar a ser.
Bana yardım etmek zorundasınız Bay Holmes!
Tem de me ajudar, Sr. Holmes!
Jesse ile birlikte, ben çatıya erişene kadar, adamları oyalamak zorundasınız.
Tu e o Jesse precisam de mantê-los lá fora até eu chegar ao telhado.
Suriye'den ayrılmak zorundasınız.
Precisa de sair da Síria.
Şimdi, sizlerden istediklerimi yapmak zorundasınız.
Tendes de fazer o que vos peço.
Bunu Will olmadan yapmak zorundasınız.
Têm de o fazer sem o Will.
Bu işi kendi başınıza çözmek zorundasınız.
Vão ter de se desenrascar sozinhos.
İkiniz aynı kasabada yaşamak zorundasınız.
Vocês dois têm que viver na mesma cidade.
Bence Ellie hizmet dışıyken bir hamle yapmak zorundasınız.
Por isso, vocês os três têm mesmo de se chegar à frente enquanto a Ellie está fora de serviço.
Aranızda her ne oluyorsa, bunu bitirmek zorundasınız.
O que quer que se passe entre vocês, têm de parar.
Bizimle gelmek zorundasınız.
Vai ter de vir connosco.
.. bölgede dolaştığınızı anlamak zorundasınız. İzin verin açıklayayım.
Então deixe-me ser clara sobre isso.
Düşüremezsin, yalnız bırakamazsın. Üç saatte bir beslemek zorundasın.
Não pode cair, não pode ficar sozinho e tem de comer de 3 em 3 horas.
Yardımımızı kabul etmek zorundasın.
Vai ter que aceitar a nossa ajuda.
Siz... siz bana inanmak zorundasınız.
Têm de acreditar em mim.
Şu anda annen ve kız kardeşinle ilgilenmek zorundasın, tamam mı?
Neste momento, tens que cuidar da tua mãe e da tua irmã, está bem?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]