English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Z ] / Zorunluluk

Zorunluluk translate Portuguese

199 parallel translation
Bu bir biyolojik zorunluluk, onlarla başka ne ilgisi olsun ki?
E aposto que tem mais destas algures na cave.
Lütfen bana bu çeşit bir şeyin yapılmasının bir zorunluluk olmadığını söyle.
Por favor, diz-me que não tem nada a ver com caça grossa.
Hartum'a seni yolluyorsam numara yapacağını, emirleri dinlemeyeceğini biliyorum, ve bir takım mistik zorunluluk adı altında sadece kendini ortaya çıkaracağını, ve bu hükümeti bulaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacağınıda biliyorum.
Se eu o enviar, vai pregar partidas, desobedecer às ordens, e em nome de uma necessidade mística qualquer vai fazer tudo para envolver o governo naquilo até às orelhas.
Lityum ihtiyacımız artık zorunluluk halinde.
As substituições de lítio são agora imperiosas.
- Bir zorunluluk.
- É necessário.
Fakat bir zorunluluk olmadan başarabilirseniz daha iyidir bu.
Mas é melhor se fizer sem precisar dela.
Gezmek istersiniz. O zorunluluk sayesinde hayatı sevdiğinizi anlarsınız.
Às vezes esquecemo-nos o quanto a amamos.
Dünya'ya değer vermek ve hepimizi barındıran küresel çevreyi korumanın kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu artık geniş çevrelerce kabul görüyor.
O imperativo de tratar a Terra com ternura, e de proteger o meio ambiente global que nos sustenta a todos nós, tornou-se extensamente aceito.
Eğer büyük bir zorunluluk içinde olmasaydım sizi rahatsız etmezdim.
Não vos incomodaria se a necessidade não mo obrigasse.
Siz de pek çok iyi devrimci gibi bu devrim trenini tarihsel zorunluluk rayında ilerleten lokomotifin makinistlerinden biri oldunuz.
Tem sido como muitos outros, os melhores revolucionários. Um dos maquinistas da locomotora do trem... que leva a revolução pela via da necessidade histórica... que tem estabelecido o partido.
- Bu zorunluluk.
- Eu entendo.
Bir zorunluluk olmayacak.
É sem obrigação.
Fakat burada bir tür zorunluluk hissetmeye başladım.
É que eu estou começando a sentir obrigações aqui.
Artık zorunluluk haline geldi yaşadıkları ortaya çıktı ve günahkarlar cezalandırıldı.
Queremos que nossos filhos apareçam com vida e os culpados punidos.
Yani bir zorunluluk yok.
Não é uma obrigação.
Nasıl bir demokrasi ki oy kullanman bir zorunluluk ve eğer kullanmazsan Kominik hain damgası yiyorsun.
Que raio de democracia é esta, em que tem de votar... e, se não votar, é considerado um comunista subversivo?
Oturun, zorunluluk olmadan, lütfen.
Sente-se, sem compromisso, por favor.
O zaman hangisinin sizin için daha büyük bir zorunluluk olduğuna karar vermelisiniz.
Então, deve decidir qual é o seu dever maior :
- Jerry, bu senin için bir zorunluluk, hadi.
- Jerry, é a tua obrigação.
" Hiçkimse, zorunluluk haricinde, canından, malından ve...
" ninguém pode ser privado da vida, da liberdade ou propriedade...
Bu bir biyolojik zorunluluk.
É uma obrigação biológica.
- Evet zorunluluk vardı.
- Havia um pouco de pressão, sim.
Ama bu iş hiç hoş olmayan bir zorunluluk.
E é um dever que não me apraz cumprir.
Bu bir görev veya zorunluluk değil.
Não é um serviço ou uma obrigação.
- Bir zorunluluk değil.
-... e não uma obrigação.
İki zorunluluk :
Temos dois imperativos.
İş yok. Zorunluluk duygusuna yenik düşmüştü. Bunu kâğıda dökmeliydi.
Estava dominado pelo senso de urgência.
Zorunluluk.
A necessidade.
Ned'le tanışana kadar, seksin kadınlara Tanrının verdiği korkunç bir zorunluluk, ağrılar ve topuklu ayakkabılar gibi olduğunu sanıyordum.
Até conhecer o Ned, estava convencida que ter sexo era uma obrigação que Deus impusera às mulheres, como o período ou os saltos altos!
"Gereksinim, zorunluluk."
"Desejos"? "Condições"?
Bunu bir zorunluluk olarak gördüklerini düşünüyor.
Um supõe que elas o vêem como uma exigência ou obrigação.
Tam olarak bir zorunluluk değil.
Bem, não é exactamente uma obrigação.
Zorunluluk muydu yoksa senin seçimin mi?
Necessidade ou escolha?
Belki onlarda senin biyolojik zorunluluk dediğin çok yemek yeme hastalığı vardır. Yani?
- São pessoas gordas.
Belki bende de biyolojik zorunluluk vardır.
Talvez eu também tenha um imperativo biológico.
Sünni bakış açısına göre ise, böyle bir zorunluluk yoktu ve bir kimse, doğrudan Hz. Muhammed'in soyundan olmasa da bir topluluğun lideri olabilirdi.
De acordo com a visão sunita, tratava-se de algo que não era necessário e uma pessoa podia ser um líder da comunidade sem ser um descendente directo de Maomé.
Zorunluluk.
É uma necessidade.
Çok sıradan, bağ yok, zorunluluk yok.
Informal, sem ligações nem obrigações.
- Zorunluluk.
- lmperativo.
Çünkü ilk zorunluluk, herhangi bir organizmanın ilk sorumluluğu hayatta kalmaktır.
Porque a primeira obrigação de qualquer organismo é sobreviver.
Artık zorunluluk oldu.
Antes, isso era um sonho. Agora, uma necessidade.
Size bir zorunluluk uyarısı gönderecekler.
Eles irão enviar-lhe uma nota de obrigação.
Yine de güçlerini bir zorunluluk olarak görüyor.
No entanto, sente-se obrigada para com os seus poderes.
Mesleki bir zorunluluk olarak düşün.
Pensa nisto como um ferramenta da profissão.
Böyle bir zorunluluk söz konusu değil.
Não existe tal obrigação.
Zorunluluk olmayan bir şeyi bana söylemekten mi?
De me dizeres que eu sou mais que apenas mais uma obrigação?
Öyle bir zorunluluk yok.
Por que sempre tem de ser o seu plano?
- Evet, kahve bir zorunluluk.
- Sim. É essencial. - A sério?
Uzun bir gün olacak. Sıkıcı olacak. Zorunluluk olacak.
Vai ser o dia inteiro, chato, obrigatório.
Demografik bir zorunluluk bu.
É um imperativo demográfico.
Sadece, zorunluluk olduklarını kabullenmen gerek.
Tens de aceitar como algo necessário.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]