A deal traducir turco
31,352 traducción paralela
I love the tacos. Besides, she just made a deal to settle up everything she owes me.
Ayrıca, bana olan bütün borçlarını ödemek için daha yeni benimle anlaştı.
Do we have a deal?
Anlaştık mı?
- Do we have a deal?
- Anlaştık mı? - Elbette.
All right, you got yourself a deal.
Pekala, bir anlaşman oldu.
And if you make a deal with me, in two years, they'll be trampling one another to get selfies with you.
Eğer benimle anlaşma yaparsan, 2 sene içinde seninle selfie çekmek için insanlar birbirlerini ezerler.
You and Dennis were greedy, so you struck a deal.
Siz ve Dennis açgözlüydünüz, bu yüzden bir iş anlaşması yaptınız.
You didn't pull the trigger which killed Kenneth Tolan, so you get first crack at a plea deal.
Kenneth Tolan'ı öldüren tetiği siz çekmediniz bu yüzden itiraf pazarlığını yapan ilk siz olun.
Let's make a deal.
Bir anlaşma yapalım.
We made a deal.
Biz bir anlaşma yaptık.
Now... how does a hacker like you get a deal like that?
Şimdi... Nasıl olur da sizin gibi bir hacker böyle bir anlaşmayı kapar?
It wasn't that big a deal.
O kadar büyütülecek bir şey değildi.
If you're going out with a boy for the first time ever, but it's not that big a deal.
İlk kez bir oğlanla çıkıyorsun ve bu büyütülecek bir şey değil.
Not until I get a deal. Can you hear me, Miner?
Beni duyabiliyor musun, Miner?
You make a deal with them?
Anlaşma mı yaptınız?
We had a deal.
Bir anlaşmamız vardı.
You make a deal.
Anlaşma yaparsın.
But you and I have a deal, so as long as I get those pictures...
Ama biz anlaşma yapmıştık, yani o resimleri alırsam...
I want a plea deal.
İndirim istiyorum.
Not since your husband struck a deal with the Evil Queen.
Kocanın Kötü Kraliçeyle anlaşma yaptığından beri.
We had a deal.
Bir anlaşma yapmıştık.
Living in Chicago might be a deal-breaker for that one.
Ama Sikago'da yasamak o isi bozabilir tabii.
Okay. Well, I will make you a deal.
Tamam.
I don't know why it's such a big deal.
Niye bu kadar büyüttünüz anlamıyorum.
We had a fucking deal, George.
Lanet olası anlaşma yaptık, George. Oh.
I'm from a different planet, and I had to deal with the awkwardness of seventh grade when I first got here.
Ben de farklı gezegendenim ve buraya ilk geldiğim zamanlarda yedinci sınıf saçmalıklarıyla uğraşmak zorunda kalmıştım.
- Deal. And, have you thought of a superhero name?
Bir de, süper kahraman ismi düşündün mü?
You'd improve the evening a great deal.
Geceyi mükemmeleştirmiş olursunuz.
- out of a hat. - Big deal. I just pulled half a raccoon out of the toilet.
Ve şimdi de bir şapkadan bir tavşan çıkaracağım.
The one profession that involves no work and a great deal of money that we let slip through our fingers.
Elimizden kaçırdığımız çalışmadan bol para kazanılan tek meslek.
It's how I got to be such a big deal.
Ben böyle koca adam oldum.
I know a drug deal when I see it!
Bir uyuşturucu satışını gördüğüm gibi anlarım.
I come out here to smoke a joint, and I walk in on a drug deal?
Ben buraya bir cigara içmeye geliyorum ve bir uyuşturucu satışının ortasına mı geliyorum?
Never had such a hard time closing the deal.
Anlaşmayı bitirmede hiç bu kadar zorlanmamıştım.
- It's not a big deal.
- Büyütülecek bir mevzu değil.
I am facing a great deal of work.
Büyük bir gerçekle yüzleşiyorum.
Having a description of this guy is a big deal.
Bu adamın tarifinin olması çok önemli bir şey.
It's fine, it's not a big deal.
Önemli değil.
I go to meetings to deal with a lot of stuff.
Birçok şeyle uğraşmak için toplantılara gidiyorum.
I look forward to seeing a great deal more of you in the days to come.
Önümüzdeki günlerde senden daha çok şeyler görmeyi istiyorum.
We both know it's a super big deal. I am happy that you have a new friend.
Yeni bir arkadaş edindiğine sevindim.
You... you're, like, macho at a level I can't even deal with.
Sen yanına bile yaklaşamayacağım kadar maçosun.
You know, millions of people have surgery every day... it's not a big deal. It's not a big deal?
Biliyorsun, bu ameliyatı her gün binlerce kişi oluyor.
The deal's a sham.
Anlaşma bir numara.
Oh, well, he's-he's spent a great deal of time with people who are different.
Vaktinin önemli bir kısmını farklı olan insanlarla geçiriyor.
- It's not a big deal. - Uh, okay.
- Önemli degil.
Uh, teaching the Hoop Dreams educational curriculum to high school students and, uh, still trying to get my clothing line a licensing deal, - you know?
Hoop Dreams eğitim müfredatını lise öğrencilerine öğretiyorum ve hâlâ tekstil markama lisans almaya çalışıyorum.
There is a great deal of evidence that erectile dysfunction is caused by diet in many instances.
Sertleşme bozukluğunun birçok durumda beslenme düzeninden ileri geldiğine dair çok fazla kanıt var.
And so when you extract a single nutrient and purify it and put it in a pill you're overloading your system with something and is really not adapted to deal with.
Bu yüzden tek bir besini çıkarıp, saf hale getirip bir hapa yerleştirdiğinizde bünyenize, daha önce hiç görmediği ve başa çıkmaya uyumlu olmadığı bir şeyle aşırı yükleme yapıyorsunuz.
This meeting's a one-shot deal, so we prepare for all contingencies.
Bu tek seferlik bir buluşma olacak. O yüzden her ihtimale hazırlanmalıyız.
You know, no big deal, but starting to get nervous but, like, in a... in a very cool way.
Büyük mesele değil, ama beni germeye başladı fakat çok havalı bir şekilde.
The only way to deal with a bully is to stand up to him. Hey, look.
Baksana.
a deal is a deal 34
a deal's a deal 85
deal 1720
dealer 65
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
a deal's a deal 85
deal 1720
dealer 65
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
deal the cards 16
deal with this 26
deal's a deal 24
deal's off 49
a dead end 25
a dead man 30
a death 18
a dead body 18
deal with this 26
deal's a deal 24
deal's off 49
a dead end 25
a dead man 30
a death 18
a dead body 18