English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ C ] / Can't you just

Can't you just traducir turco

18,649 traducción paralela
What the... you can't just...
Ne... öylece...
No, I just wanna go. You can't.
Hayır, sadece gitmek istiyorum.
And some people you just can't forgive... no matter how hard they try.
Ne kadar çok çabalasalar da bazı insanları öyle kolayca affedemiyorsun.
Yeah, Jefe, um, why don't you just have a real conversation with your pops, and then we can get back to looking for the book, and the Delta.
Şey, Kumandan, neden babanla adam akıllı bir konuşma yapmıyorsun? Sonrasında da kitapla arabayı aramaya devam edebiliriz.
You can't just sit there.
- Burada öylece oturamazsın.
You just can't resist him.
Öylece karşı koyamazsın.
You can't just end it all, not now. You're right.
Buna şimdi bir son veremezsin.
Just, um, promise me you won't quit Twitter tonight, and we can... we can talk all day tomorrow, okay?
Bu gece Twitter'ı bırakmayacağına dair bana söz ver ve yarın bunu konuşalım, olur mu?
You can't just stay in your room all day.
Tüm günü odanda geçiremezsin.
Look... we can't cut everything about this platform that makes it revolutionary just because that's a little harder for you guys to sell, all right?
Bakın. Platformu devrim niteliğinde kılan her şeyi sırf siz satmakta biraz daha zorlanıyorsunuz diye çıkaramayız. Tamam mı?
No, but you can't just kill him!
Onu öylece öldüremezsin!
Why can't you just let me go?
Rahat bıraksana beni.
Why can't you just go away?
Neden sadece yürüyüp gitmiyorsun?
Can't you just, cut it out of me?
Kesip çıkarsanız olmuyor mu?
You can't just go bonkers like this!
Böyle geçip de balatalarını sıyıramazsın! Ay özür dilerim.
You can't just act like nothing happened.
Hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız.
Let me just set up the user preferences here, and... you can't detain us unless we're under arrest.
Hızlıca... Kullanıcı tercihlerini ayarlayayım... İşte...
You can't just disappear.
Öylece ortadan kaybolamazsın.
Well, you know, I guess you just can't let it get in your head.
Sanırım kafana girmesine izin vermiyorsun.
If you build an airplane and people are afraid of anything that flies, you can't just take the wings off of it, because, at that point, all you're left with is a really slow, super expensive shitty bus.
Bir uçak inşa edersen ve insanlar uçan şeylerden korkuyorlarsa öylece kanatlarını söküp atamazsın. Çünkü eğer yaparsan elinde müthiş yavaş, bok gibi pahalı sikko bir minibüs kalır.
And we did, but I guess you just can't fight public opinion, except for one woman named Bernice.
Oluşturduk da, kamunun düşüncesiyle mücadele edilemiyor sanırım. Bernice adındaki kadın dışında.
You can't just go bombing other countries.
Öylece gidip başka ülkeleri bombalayamazsın.
Mr. President, you can't just sit there with your stank face.
Bay Başkan, sadece oturup mal suratınızı yapamazsınız.
You just can't stand to be outdone, huh?
Yenilgiyi hazmedemiyorsun, yoksa?
And as much as I would love, love to let you just throw it all away, I can't!
Her şeyi bir kenara atmana izin vermeyi o kadar çok isterdim ki ama yapamam!
Why can't you just drain her belly like you said?
Neden daha önce söylediğiniz gibi karnındaki sıvıyı almıyorsunuz?
You can't say those things about me... about my daughter... and then just take them back.
Benimle ve kızımla ilgili söylediğin korkunç şeyleri hiçbir şey olmamış gibi geri alamazsın.
Because they're my kids, too, and you can't just move them to Vancouver.
Çünkü onlar benim de çocuklarım. Vancouver'a taşınamazsın.
You can't joke about her... they just put her on life support.
Onunla ilgili şaka olmaz. Daha yeni yaşam destek ünitesine aldılar kadını.
Can't you guys just hold it up?
- Siz tutsanız olmaz mı?
I just... I can't get this song out of my head and I thought it might have something to do with you, crazy as that sounds.
O şarkıyı bir türlü aklımdan çıkartamıyorum ve düşündüm ki seninle bir alakası olabilir ;
Why can't you just buy a simple tradition- -
Neden basit geleneksel bir şey almıyorsun?
God, if you hate Julian so much, - can't you just go kill him yourself?
Tanrım, eğer Julian'dan bu kadar nefret ediyorsan...
You can't just go.
- Öylece gidemezsiniz.
You can't just go round it, you have to... you have to go through it, you have to deal with it.
Kurcalayamazsın işte, yapman gereken neyse... onu yapmak zorundasın, onunla ilgilenmek zorundasın.
You just can't help yourself, can you?
Kendine yardım edemezsin işte, değil mi?
This way you can't just drive off.
Bu gidişle senin gideceğin falan yok.
You can't just... w-walk into my house and then... and then turn the... the tub on.
Böylece... evime gelip... küveti... küveti dolduramazsın.
You can't just crap on people.
İnsanlarla öyle ters konuşamazsın.
You know, they just pretend that you're their friend, or that you can count on them, or that they won't cheat on your mom anymore, but it's just pretend.
Arkadaşlarmış gibi davranıyorlar onlara güvenebilesin diye ya da artık anneni aldatmayacaklarmış gibi ama sadece rol yapıyorlar.
Just because I stepped away from the DEO doesn't mean you can't step in.
Benim NOB'dan uzak durmam, senin de giremeyeceğin anlamına gelmez.
Just like I said, you rebels fight battles you can't win.
Tıpkı söylediğim gibi, siz asiler kazanamayacağınız savaşlarda savaşıyorsunuz.
I just can't tell what kind of man you are, Baylor.
I sadece, Baylor sen ne tür bir adam söyleyemem.
- You can't just order us to leave.
- Öylesine gitmemizi söyleyemezsin.
Why can't I just come with you?
Neden seninle gelemiyorum?
You can't just abandon him!
Onu öylece terk edemezsin.
Why can't you just be civil to him, Mummy?
Neden ona medeni davranamıyorsun anne?
Luna, you can't just ignore that.
Savaştayız.
You can't just...
Bunu böyle kestirip -
Well, can't you just get them to switch them?
- Değiştirtemez misin?
Our friend died and we came up here to get away from it but you can't get away from it,'cause it's just too awful.
Arkadaşımız öldü ve bunu unutmak için buralara geldik ama bunu unutamazsın çünkü bu berbat bir şey.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]