Couldn't they traducir turco
4,556 traducción paralela
Tried to charge him but they couldn't prove it.
Onu suçlamışlar ama kanıtlayamamışlar.
I knew they couldn't keep you down.
Seni içeride tutamayacaklarını biliyordum.
Was that because they told you to stay away from me or because you couldn't keep up?
Benden uzak dur dedikleri için mi yoksa bana ayak uyduramadığın için mi?
And they couldn't pull any prints off the buttons.
Ve düğmelerinden de parmak izi çıkaramadılar.
Mr Bates, Lady Rose is back and she asked me to tell you that the note worked but they couldn't find what they were looking for, whatever that means.
Bay Bates, Leydi Rose arkada ve size notun işe yaradığını ancak aradıkları şeyi bulamadıklarını söylememi rica etti, artık ne demekse.
I mean, they couldn't be together anymore, now that she thought he was an alien.
Yani, onu artık bir uzaylı olarak gördüğü için, birlikte olamazlardı.
These powerful men and women, they couldn't agree on anything.
Bu güç sahibi erkekler ve kadınlar hiçbir konuda uzlaşamadılar.
At first, he couldn't stand his son-in-law, but then they patch things up in a comical fashion, remember?
Başlarda, damadıyla iyi geçinemiyordu. Sonrasında aralarını komik bir şekilde düzeltmişlerdi hatırladınız mı?
Sometimes, I was at my neighbours'. Where they couldn't see me.
Bazen beni göremeyecekleri komşularımda olurdum.
And she didn't have no fucking fields either. - They couldn't have been rained upon. - Don't be disrespectful.
Yağmurun sulayacağı tarlası da yoktu ki kızın.
But they couldn't arrest her, because he was standing... right there in front in them.
Ama kadını tutuklamıyorlar çünkü adam orada yani... Tam önlerinde dineliyor.
When they couldn't pin a murder charge on Al Capone, the Treasury Department put him away for tax evasion.
Al Capone'nin aleyhinde bir delil bulamayınca, Maliye Bakanlığı vergi kaçakçılığından içeri aldı.
I told Patti to stay away from Braden, that they couldn't be together.
Patti'ye Braden'den uzak durmasını, birlikte olamayacaklarını söyledim.
Exactly, and whatever she was hacking into was either so illegal or so dangerous, she had to make sure they couldn't trace it back to her.
Kesinlikle ve nereye sızıyorsa, ya yasadışıydı ya da tehlikeli olduğu için ardında iz bırakmak istemedi.
They tried to stay up, but they couldn't keep their eyes open.
Uyumamaya çalıştılar ama gözleri kapanıyordu artık.
So, they were, couldn't have been more excited.
Bundan daha fazla heyecanlı olamazlardı.
They never found a body so we couldn't press charges.
Cesetler bulunamadığı için suçlayamadılar.
And you couldn't do that if they found out what you did.
Yaptığın şeyi öğrenirlerse, artık yardım edemezdin.
I couldn't help, so I guess they went to your moms.
Yardım edemedim o yüzden çareyi annenlerde aradı.
Said they couldn't take care of them anymore.
Artık ilgilenemediklerini söylediler.
So is this the woman whose fiancé is also a firefighter, - but they couldn't find him for a while?
İtfaiyeci olan ve bir süre bulunamayan nişanlısı olan kadın bu mu?
They watched my dad die, and they couldn't do anything or tell anyone
Babamın ölüşünü izlediler ve hiçbir şey yapamadılar. Kimseye söyleyemediler.
Suddenly, they couldn't wait to show off the fact that they had a highly ranking gay officer.
Birdenbire, yüksek rütbeli bir gay memurları bulunduğunu açıklamaya heveslendiler.
They couldn't, but this man can.
Kimse aşamaz ama bu adam aşar.
Me mam and dad, they dug up the whole beach, but they couldn't find it.
Annemle babam, tüm kumsalı kazdılar ama bir türlü bulamadılar.
They said it couldn't be done, but I did it!
Yapılamaz dediler ama yaptım.
[Michael Baer] When Ed Kretz finished a race, they actually had to pry his fingers off of the handlebars, because he physically couldn't do it.
Ed Kretz ne zaman bir yarışı bitirse, parmaklarını gerçek anlamda gidondan ayırmak zorunda kalırlardı çünkü fiziksel olarak kendi başına yapamazdı.
They couldn't make Lycaon and his sons human again, but they did teach them how to shift back and forth.
Lycaon ve oğullarını tekrar insana dönüştürememişler ama onlara nasıl insana ve kurda dönüşeceklerini öğretmişler.
Their teammates stepped in but even they couldn't hold them back
Takım arkadaşları olaya müdahale etmek istedi ancak iki oyuncunun arasına girebilmeleri mümkün olmadı.
They couldn't say much.
Pek bir şey söylemediler.
They know Trevor isn't in the class, so they know he couldn't have been the one to steal the test.
Trevor'ın o dersi almadığını yani soruları çalanın o olmadığını biliyorlar.
I said I couldn't remember what they looked like.
Görünüşlerini hatırlamıyorum dedim.
They couldn't describe it.
Pek tarif edemediler.
I was transferred. See, I have tenure, so they couldn't actually fire me, which was, of course, their first choice, thanks to you.
Bir görev sürem olduğundan dolayı beni kovamıyorlar ki senin sayende ilk düşünceleri buydu.
Because she was a witness, and the FBI promised that they would protect her, and they couldn't.
Çünkü bir tanıkmış ve FBI onu koruyacağına söz vermiş. Ama koruyamamışlar.
All I could do was replicate the code and copy it to an isolation-capable AI they couldn't interfere with.
Tek yapabileceğim saldırıyla bağlantısı olmayacak bağımsız bir yapay zekaya o kodu kopyalamaktı.
- They couldn't make it through.
- Daha gelmediler.
for our big-brained babies, they couldn't actually stay in the womb any longer, because their heads would be too big to fit out through this birth canal.
Bu nedenle bebeklerimiz, diğer türlere göre..
'What it reveals is that however wide our hips became,'our babies couldn't stay inside the womb a moment longer than they do.'
Ortaya koyduğu şu ki kalçalarımız ne kadar geniş olursa olsun bebeklerimiz rahimde olağan kalma sürelerinden bir dakika daha fazla kalamıyorlar.
Couldn't say if they was carrying a baby or not, but hell, he's half blind.
Yanlarında bebek taşıyıp taşımadıklarını görememiş...
Now they just remind me of a time when I couldn't have things.
O günler, bana bir şeylere sahip olamadığım zamanları hatırlatıyor.
I guess they couldn't compete with Lion Lickers.
Aslan Kurabiyeleri'nin yerini tutamamış sanırım.
I couldn't use a modern lens, they're too good.
Modern lensleri kullanamazdım, onlar çok iyiydi.
They couldn't do it at his place he's too smart to risk Mary Ashley coming across a hotel credit card receipt.
Onun evinde yapamazlardı zira Mary Ashley'nin otel masraflarını inceleyeceğini bilecek kadar zeki biri.
I accompanied my friend and was taken a back by the way they lived because my friend, who was in love... he couldn't see the girl.
Arkadaşıma eşlik ettim ve yaşamlarını geri aldım. Çünkü arkadaşım aşıktı ve kızı göremiyordu.
So these pages, they couldn't have been done by anyone else.
Yani bu sayfalar başka biri tarafından üretilmiş olamaz.
They just knew that they couldn't get enough.
Onlar sadece içtikçe daha fazlasını isterlerdi.
Yeah, but I couldn't get the cash, they froze our bank accounts.
Evet, ama nakit alamadım. Hesaplarımız dondurulmuş.
And they couldn't save him.
Onu kurtarmayı başaramamışlar.
They say someone called and told them The cicero police couldn't be trusted.
Birisi onları arayıp Cicero polisinin güvenilmez olduğunu söylemiş.
Couldn't you have done that before they pulled off our masks?
Bunu onlar maskelerimizi çıkarmadan önce yapamaz mıydın?
they 3238
they are 1447
they are coming 72
they aren't 58
they can't see you 17
they're 1306
they are my friends 21
they said 545
they have 241
they come 53
they are 1447
they are coming 72
they aren't 58
they can't see you 17
they're 1306
they are my friends 21
they said 545
they have 241
they come 53
they don't 727
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they do 1025
they can't 247
they did 777
they are good 26
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they do 1025
they can't 247
they did 777
they are good 26