English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ H ] / He's nothing

He's nothing traducir turco

3,554 traducción paralela
I'm sure he's got nothing better to do.
Eminim onun yapacak daha iyi bir şeyi yoktur.
It's like there's nothing, just emptiness, it's like he's asleep or- -
Tanrım sanki uyuyormuş ya da...
He was just standing there by his car, where Jenna said he'd be, like nothing had happened.
Orada, Jenna'nın söylediği yerde, arabasının yanında hiç bir şey olmamış gibi dikiliyordu.
Whether he leaves or dies or whatever has nothing to do with us!
Gitmeyi kendisi seçti, başına bir şey gelirse kendisi kaşınmış olacak.
Which is basically, I was dating this guy... sorry if that's an overshare... and I went over to his house one day and I was starving, and he had nothing to eat.
Şöyle oldu ; bir çocukla çıkıyordum aşırıya kaçtıysam kusura bakma bir gün evindeydik, çok acıkmıştım evinde yiyecek hiçbir şey yoktu.
It's like twice the size of yours, and he paid nothing for it.
Kocaman. Seninkinin iki katı ama doğru düzgün kira bile vermiyor.
But tomorrow, if he's already gone, that information is worth nothing.
Ama yarın, çoktan gitmiş olursa vereceğin bilginin hiçbir değeri olmaz.
And he's been nothing but kind, decent and honest.
Ve o, kibar, iyi kalpli ve dürüst biriydi.
He said nothing, and so the event passed, and John kept it all to himself while an entire generation went to their graves.
Bir şey dememiş ve böylece mesele geçiştirilmişti. John bu olanları, tüm bir jenerasyon ölene kadar sır olarak tutmuştu.
- And he's right. Nothing's gonna be solved by yelling.
Bağırarak hiçbir şeyi çözemezsiniz.
He just used it to check in to the Paradise Motel, which, by the way, looks nothing at all like paradise.
Cennet Otel'ine giriş yapmak için kullanmış ki hiç cennete benzemiyor.
And I don't care how rough he had it, there's nothing on these tapes that are going to justify what he did to those people.
Hayatı ne kadar zor geçmişse geçsin, bu videolarda o insanlara yaptığı şeyden kurtulabileceği hiçbir şey yok.
He's just the sound of labored breathing standing next to me in the O.R., nothing else.
Daug sadece ameliyathanede yanımda duran nefes darlığının sesi, o kadar.
He's got nothing.
- Elinde bir şey yok.
- He's got nothing.
- Elinde bir şey yok.
He's done nothing wrong.
Yanlış bir şey yapmadı ki.
He's nothing.
Önemsiz biri.
He had plenty of time to say it, if you remember, but he didn't quite say it. "There's nothing that's going to happen here".
Söylemedi.
He's done nothing, and you know it.
Haklısınız.
There's nothing in his CJA file? He maxed out his sentence, so no parole, no parole officer.
Aftan yararlanmış bu yüzden şartlı tahliyesi, şartlı tahliye memuru yok.
They've got nothing, which is why he's so desperate.
Ellerinde hiçbir şey yok. O yüzden bu kadar çaresizce davranıyor.
He's got nothing to do with any of this.
- Onun bunlarla alâkası yok.
Well, nothing now, because he's in the hospital, unconscious.
- Şey, şimdilik hiç bir şey, çünkü adam hastanede, bilinçsiz.
Because he's been eating nothing but your food!
Her şey, yiyeceklerini yedikten sonra oldu çünkü!
I finally figured out who he is- - the guy that killed my mom- - and there's nothing I can do about it.
Sonunda annemi kimin öldürtmüş olduğunu çözdüm ve bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
Whether he had or not it's got nothing to do with me.
Her neyse vardı veya yoktu beni ilgilendirmez.
Because I'm with a man who does nothing, in fact he doesn't know if he wants me. - He's just afraid to admit it.
Hiçbir şey yapmayan, hatta beni isteyip istemediğini bile bilmeyen, üstelik bunu kabul etmekten korkan bir adam olduğu için terk ediyorum.
He's got nothing but rare-car shows on his DVR, so...
DVD oynatıcısında araba programlarından başka bir şey yok, demek ki...
Well, listen, nothing is better than being single in New York City, but you know, if he's been reaching out to you...
Beni dinle. New York'ta bekâr olmak gibisi yoktur ama eğer... -... sana ulaşmaya çalışıyorsa...
And if he can find a way to separate your soul from you, he'll take that soul to hell and - - and roast it till there's nothing left but black smoke.
Eğer ruhunuzu bedeninizden ayırmanın bir yolunu bulursa onu cehenneme götürüp geriye sadece kara duman kalana kadar kızartır.
He said nothing when the sailors and the assistant public prosecutor were killed, and according to Special Branch, he hasn't explained why his ministry received the indictment.
Denizciler öldürüldüğünde bir şey demedi. Başsavcı Yardımcısı öldürüldüğünde de bir şey demedi. Özel Birime göre, eski polis dosyalarını neden istediğini açıklamamış.
And on Kim Cheol-min's phone record He ordered some Chinese on the 9th and nothing else
Kim Cheol Min'in telefon kayıtlarında ayın 9'unda Çin yemeği sipariş etmesinden başka bir şey yok.
"He's nothing like Aladdin."
"Aladdin gibi değil."
If he closes the portal, it's over, I have nothing.
Ana kapıyı kapatırsa, her şey biter, hiçbir şeyim olmaz.
However kindly he may have treated you, the man who abducted me had nothing but evil in his heart.
Sana ne kadar kibar davranmış olsa da beni kaçıran adamın kalbinde kötülükten başka bir şey yoktu.
Nah, he just lived in Tokyo, so he ate nothing but people filled with white rice and MSG.
Hayır, O sadece Tokyo'da yaşamış, yani beyaz pirinç ve gıda katkı maddesi dolu olan insanlardan başka birşey yiyememiş.
It's like how I used to have nothing to say to Cockney Carl while he was repairing my mower.
Tıpkı, çim biçme makinemi tamir ederken İngiliz Carl'a söyleyecek bir şey bulamamam gibi.
I mean, granted, nothing he's been doing has really been in character, but I just don't believe he would sue.
Şu aralar yaptığı şeyler onun karakterine tam olarak uymuyor, ama bizi dava edeceğini sanmıyorum.
He was just saying that, plus, there's nothing I want to do out anyway.
Onu laf olsun diye dedi ayrıca dışarıda yapmak istediğim bir şey de yok.
He's nothing.
O bir hiç.
What happens if he cuts the wrong one? Nothing.
Yanlış kabloyu keserse ne olur?
And if he wants her here, there's nothing anyone can do.
Eğer onu burada isterse, elimizden bir şey gelmez.
He stops because nothing's going on.
Hiçbir şey olmadığı için sonra çekmeyi kesiyor.
There's nothing wrong with his brain, but under shock and stress, even as short as a few hours, he might lose a day's memory.
Beyninde hiçbir şey yok ama stres ve baskı altındayken birkaç saatten kısa olsa bile, bir günlük hafızasını kaybedebiliyor.
He says nothing has changed, but what if I'm the thing that's changed, but he won't friggin'talk to me?
Hiçbir şeyin değişmediğini söylüyor ama ya asıl değişen bensem? Ama benimle konuşmuyor ki.
One bite and he'll have nothing but love for Lavon Hayes.
Bir ısırıkla geriye sadece Lavon Hayes'e olan sevgisi kalacak.
He's free to play his part in Arthur's death and there is nothing I can do to prevent it.
Arthur'un ölümünde rahatça rol alabilir ve buna engel olabilmek için elimden bir şey gelmez.
He just disappears without a word and then... pops back up like nothing's wrong.
Bir şey demeden bir anda ortadan kayboldu ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi bir anda tekrar ortaya çıktı.
You know what I'm thinking, I'm thinking you're so hung up on the other guy'cause he rejected you, and there's nothing more tempting than rejection.
Bak ne diyorum, diğer eleman seni reddettiği için içine kapandın ve reddedilmekten daha çekici bir şey de yoktur. Saçmalık.
He's nice, he's disease-free, he's under 60, he's got nothing to hide...
İyi biri, hastalıksız, 60 yaşının altında hiçbir şey saklamıyor.
- He's lying in a hospital room, fighting for his life, and he had nothing to do with how he got elected.
O şekilde seçilmek onun isteği değildi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]