He lived traducir turco
2,782 traducción paralela
Yeah. He lived a hard, hard life.
Zor mu zor bir hayat yaşadı.
We argued it wasn't public because he got naked in his alley where he lived.
Umumi olmadığını çünkü yaşadığı çevrede çıplak olduğunu tartışmıştık.
He lived for the truth.
Gerçekler için yaşardı.
Found out where he lived, tried to make him talk and when he wouldn't, you shot him.
Nerede yaşadığını öğrendin, konuşmaya çalıştırdın ama konuşmayınca da, onu vurdun.
He was buried the way he lived.
Yaşadığı gibi gömüldü.
But... and I guess I should have told this to the cops back then... My brother Bennett, okay, he lived up in the Adirondacks behind our house, growing up. I mean, he'd disappear for days, weeks.
Ama sanırım bunu daha önceden polislere söylemeliydim ama kardeşim Bennett durmadan evimizin arkasındaki Adirondack Dağları'na giderdi.
Wait. You're saying that he lived?
Yaşadığını mı söylüyorsunuz?
When he came home from college, he lived with me in Rockland.
Üniversiteden döndüğünde Rockland'da benimle yaşamaya başladı.
I didn't realize he lived on western.
Western'de yaşadığını bilmiyordum.
Well, he lived down the street.
Bu mahallede yaşardı.
He lived a full day after this.
- Bu yaralarla bir gün boyunca yaşadı.
It's amazing he lived so long.
- O kadar yaşaması şaşırtıcı.
That's Oslo. And he lived here?
- Burada mı yaşıyor?
He lived to a ripe old age and he deserves his rest.
Çok uzun yaşadı ve huzuru hak ediyor.
He lived to a ripe old age. He deserves his rest.
Çok uzun yaşadı ve huzuru hak ediyor.
He died as he lived, in Grace.
Onuruyla yaşadı, onuruyla öldü.
Well, he lived in the next street. Kemal.
Hani, şu yan sokakta otururdu, Kemal Amca.
He lived 70 years with his great grandma.
O, eşiyle 70 yıl birlikte yaşadı.
Yeah, and he doesn't live with his mother, but until recently he lived above her house, and he used the word "Shant," and he wasn't being funny, and he has yet to tell me a story about himself
Evet, ayrıca annesiyle yaşamıyormuş ama kısa bir süre öncesine kadar annesinin alt katındaymış. Bir de sürekli "yapmamalı" deyip duruyor. Hiç komik değil.
No, he lived this long through natural means.
Hayır, doğal yollarla bu kadar uzun yaşadı.
He lived to 750.
750 yaşına kadar yaşamış.
He lived there until he was 12.
12 yaşına kadar Danimarka'da yaşamış.
Followed him home, saw where he lived,
Onu evine kadar takip ettim. Nerede yaşadığını gördüm.
There was a boy, he lived with the family down the street.
Mahallenin aşağısında ailesi ile yaşayan bir çocuk vardı.
I don't know where Buck draws his real personal strength from, because he's lived through a lot.
Buck'ın gerçek kişisel gücü nereden geliyor bilemiyorum. Çünkü başından oldukça fazla şey geçirdi.
He had an older brother who lived in Edmonton.
Edmonton'da yaşayan bir ağabeyi vardı.
And, he says, "Yeah, because you haven't lived..."
Bana dedi ki ; "Tabii ki yazamazsın, çünkü hiçbirşey yaşamadın!"
He was the best player who ever lived.
Gelmiş geçmiş en iyi satranç oyuncusuydu.
He looks young, but he's lived for hundreds and hundreds of years.
Genç görünmesine rağmen, yüzlerce yıldır yaşıyor.
He's gonna show us where the family lived.
Abisi bize evin yerini gösterecek.
Even if he had lived there at some point, it does confirm your mother's story.
Bir ara orada yaşamış olsa dahi, annenin hikayesini doğrular.
So he's lived for 80 years and hasn't aged?
- 80 değil efendim, yüzlerce yıl.
One time he just lived with the animals.
Bir ara hayvanlarla yaşıyordu.
So Crosswhite walked... And lived in a purgatory you created for him until he met Amber, and she figured out that there was something wrong with the footage?
Sonra Crosswhite yırttı ve tâ ki Amber'la karşılaşıp o videoda bir sorun olduğunu fark eden kadar onun için yarattığın arafta yaşamaya mı başladı?
I lived a blasphemous life but he has forgiven my inconstancy and soon, he shall feast.
Kâfir hayatı yaşamıştım ama o benim kararsızlığımı bağışladı ve yakında ziyafet çekecek.
He's lived here most of his life.
Yaşamının büyük bir kısmını burada geçirmiş.
He should not have lived.
Yaşamış olmamalı.
You know, if Elvis had lived, he'd drive a CTS.
Bilirsiniz eğer Elvis yaşasaydı, bir CTS kullanırdı.
Lisbeth was a doctor at the barracks where he also lived.
Lisbeth onun kışlasında doktordu.
He was finally indicted on two murders, but then he went underground, and then we got a tip that he was going to attend the baptism of his grandson at a church out in Woodside, where his daughter lived.
Sonunda iki cinayetten hüküm giydi. Ama sonra yer altına indi. Ama sonradan Woodsie'deki bir kilisede torununun vaftiz törenine gideceğini haber aldık.
When we lived near Sierakowice, he was coming back from the night shift, was sleeping three hours and was going back to work.
Sierakowice tarafında kalırken, gece vardiyasından gelir üç saat uyur ve tekrar işe giderdi.
Since he was a few weeks old, Nim has lived in a close association with a group of scientists under the direction of Dr Herbert Terrace of Columbia University.
Nim, daha birkaç haftalıkken Columbia Üniversitesi'nde Dr. Herbert'in yönetimindeki bir grup bilim adamıyla beraberdi.
That lie he's living with Nicole is the same one I lived with Kristin Donnelly.
Onun Nicole ile yaşadığı bu yalan benim Kristin Donnelly ile yaşadığımın aynısı.
He's lived his entire life in the shadow of his ancestors and he's bitter.
Butun hayatini atalarinin golgesinde yasamis ve hep oyle olacak.
He chose when that girl lived and he chose when that girl died.
O kızın ne zaman yaşayacağını ve ne zaman öleceğini seçmişti.
He said the guy that lived in here got foreclosed on and evicted last month.
Burada oturan adamın geçen ay tahliye edildiğini söyledi.
He had to make hard decisions... who lived and who died.
Kimin yaşayacağı veya öleceğiyle ilgili önemli kararlar vermek zorunda kalıyordu.
He didn't even say "don't go, don't do it I won't divorce you" as though it was nothing that I lived with him for 14 years
Kalmamı istemedi bile. Boşanmayı reddetmedi. 14 yıl birlikte yaşadıktan sonra.
Lived in a series of foster homes till he was 15.
15 yaşına kadar birçok bakıcı ailenin yanında yaşamış.
He knew where I lived and he crossed the line at the office.
Evimi bile biliyordu. Bir gün ofiste iyice sapıttı.
Even when he was around, anybody who knew what he really looked like never lived to tell about it.
Baykuş'u görüpte hayatta kalan hiç kimse yok.
lived 94
lived alone 23
he lives 86
he lives there 19
he likes you 223
he lives here 59
he likes me 76
he lies 39
he likes it 89
he lied 153
lived alone 23
he lives 86
he lives there 19
he likes you 223
he lives here 59
he likes me 76
he lies 39
he likes it 89
he lied 153