English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ H ] / He wasn't alone

He wasn't alone traducir turco

166 traducción paralela
You told me Krebs was alone and unarmed. He wasn't.
Krebs'in yalnız ve silahsız olacağını söylemiştin, değildi.
But he wasn't alone in this room more than five minutes and he did fix the lights.
Odada 5 dakikadan fazla yalnız kalmadı ve düğmeyi tamir etti.
But he wasn't alone when you shot him.
Ama onu vurduğunda yalnız değildi.
He was always alone if he wasn't with me.
Eğer benimle birlikte değilse, sürekli yalnızdı.
He was taking a walk, and he wasn't alone.
Gezinti yapıyordu, yalnız değildi.
And he wasn't alone.
Yalnız da değildi.
Are you saying that he wasn't alone?
Yalnız olmadığını mı söylüyorsun?
We know he wasn't alone.
Yalnız olmadığını biliyoruz.
We know he wasn't alone!
Yalnız olmadığını biliyoruz!
He wasn't alone, and he did come back.
Tek başına değildi ve geri döndü.
He wasn't alone.
Ama yalnız değildi.
He was carrying suitcases, and he wasn ´ t alone.
Elinde bavulu vardı ve yalnız değildi.
He wasn ´ t alone?
Yalnız değil miydi?
He wasn't alone.
Yalnız değildi.
He had suitcases. And he wasn't alone.
Elinde bavulları vardı ve yalnız değildi.
He wasn't alone at the end. Ally...
Ama yalnız değildi.
Then he wasn't alone.
Öyleyse yalnız değildi.
Maybe if it wasn't for the spell, he would've never had the chance to feel those things, let alone say them.
Belki eğer büyü olmasaydı, bütün bunları söyleme Ya da hissetme şansı olmazdı.
I'd like to think he wasn't alone in the end.
Sonu geldiğinde, yalnız olmadığını düşünmek istiyorum.
Unless he wasn't alone.
Belki yalnız değildi.
I'd like to think he wasn't alone in the end.
Öyle olmasını umuyorum. Sonunda tek başına değildi.
Whoever our friend is, he wasn't alone.
Dostumuz her kimse, yalnız değilmiş.
But he wasn't alone.
Ama yalnız değildi.
Tell them he wasn't travelling alone.
Onlara onun yalnız yolculuk etmediğini söyleyin.
Maybe he wasn't working alone.
Belki tek başına değildir.
Tracy was back, and he hadn't called me, and he wasn't alone.
Tracy dönmüş ve beni aramamıştı ve yalnız da değildi.
And I feel betterknowing he wasn't alone.
Ve yalnız olamdığını bildğim için daha iyi hissediyorum.
Maybe he wasn't working alone and the others thought that he'd talk.
Büyük olasılıkla bu işte yalnız çalışmıyordu.
He said he knew he wasn't alone because he had me. He's using you, Dawn.
Yalnız olmadığını çünkü benim yanında olduğumu söylüyordu.
- He wasn't working alone.
- Sanırım Jack yalnız çalışmıyordu.
Looks like he wasn't alone.
Yalnız değilmiş gibi gözüküyor.
He realized that he wasn't alone in the universe.
Evrende yalnız olmadığını anladı.
But it wasn't till he got home that night alone that I saw the shovel in the back of the truck.
O gece tek başına eve gelene kadar kamyonetin arkasında kürek görmemiştim.
Because now that he wasn't lonely, he found himself constantly terrified, by the possibility of being alone again
Çünkü artık yalnız olmadığı için sürekli yeniden yalnız kalma ihtimalinden korkuyordu.
He wasn't alone, was he?
- Yalnız değildi, değil mi?
Maybe he wasn't alone in the car.
Belki de arabada yalnız değildi.
You can check it against airport surveillance, inbound flights to Cuba. He wasn't alone on it.
Havaalanı güvenlik kameralarını ve Küba'ya inen uçakları kontrol edebilirsiniz.
Maybe he wasn't alone.
Belki adam yalnız değildi.
"... but He wasn't alone.
"... ama O yalnız değildi.
It wasn't like he left her totally alone.
Onu tamamen yalnız bırakması hoş değil.
There were two Wraith guarding that cruiser and he wasn't alone.
O kruvazörü koruyan iki Wraith vardı ve o yalnız değildi.
It's a pretty sizeable tab, He could have been there for a while, or he wasn't alone.
- Çok yüklü bir hesap. Ya orada çok uzun bir süre kaldı, ya da yalnız değildi.
He made me feel I wasn't alone.
Bana orada yalnız olmadığımı hissettiriyordu.
At first, he wasn't sure, but then, well he just wouldn't leave it alone.
İlk başta, emin değildi fakat sonrasında orada tek başına kalamazdı.
Unfortunately he wasn't alone in the barn.
Ne yazık ki ahırda yalnız değildi.
- The bad news is he wasn't alone.
- İşin kötüsü, adam yalnız değilmiş.
Maybe he wasn't acting alone.
Belki tek başına yapmıyordu.
An hour ago he wasn't our new gay best friend. Leave the Todd alone, OK?
Bir saat önce yeni eşcinsel arkadaşımız değildi.
But he wasn't alone, was he?
Ama o yalnız değildi değil mi?
Only this time he wasn't alone, and he was happy.
Fakat bu kez yalnız değildi, ve mutluydu.
I waited for Frank because, while I may have made him feel like he wasn't good enough to be with Billie, I didn't want him to feel alone.
Frank'i beklemiştim çünkü, Billie için yeteri kadar iyi olmadığını hissettirmiştim, ama yalnız hissetmesini istemiyordum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]