I mean like traducir turco
13,909 traducción paralela
I mean like Sheraton nice - - do some room service, mm, go to a spa.
Oda servisi al, bir kaplıcaya git.
Oh, you mean like I do at home?
Ben evde yapmak gibi oh ne demek?
I mean, she has like a glass of wine and then before you know it, she's like five martinis in and she's getting tackled by the Secret Service for trying to kiss Bill Clinton at a restaurant.
O beş Martini gibi ve o tarafından ele almak oluyor. Bir restoranda Bill Clinton öpmek çalıştıkları için gizli servis. Sadece ı.
When somebody like Dan gurney has to get in that car, I mean, they had to build a bubble into the roof-line to be able to fit his helmet in the car.
Dan gurney'den birinin o arabaya binmesi gerektiği zaman, yani Kaskını arabaya sığdırmak için çatı hattına bir kabarcık oluşturun.
I mean this guy was like a father to him.
Yani bu adam onun için bir baba gibiydi.
I mean, like, most of the time, we are in your world.
Çoğu zaman, senin dünyandayız.
Well, no, I didn't mean it like that, did I?
- Öyle demek istemedim.
I mean, who talks like that, really?
Kim böyle konuşur?
I mean, it's not like we were, you know.
Ne demek istediğimi anladın.
I don't know. I mean, it just doesn't feel like there's much to talk about now, right?
Ne bileyim konuşacak pek bir şey yok gibi bence.
I mean, you sounded like George W.Bush, for crying out loud.
Söylediklerin, George W. Bush gibi konuşuyorsun tanrı aşkına.
Hey, man, I don't mean to be an asshole, but like I said before, I'm all good.
Dostum götlük yapmak istemiyorum ama daha önce söylediğim gibi, ben böyle iyiyim.
I mean, you, like, disappeared, man.
- Yani yok olup gitmiştin de.
I mean, like, what is this place?
Burası da ne böyle?
Yeah, I've heard of them, but I mean, like, what does this office in particular, like, you know, make?
Duydum duymasına ama bu büro özellikle ne işe yarıyor?
Oh, I mean, you guys should like... I mean, you should come.
Yani o zaman- - siz de gelmelisiniz.
I mean, she screamed like she hated us.
Bizden nefret ediyormuş gibi çığlık atıyordu.
I mean, you haven't done something like that before.
- Daha önce hiç böyle bir şey yapmadın.
No, I mean, you can say what you like.
- Yok, ne istersen söyleyebilirsin.
I mean, with a name like this, it must happen all the time.
Böyle bir isimle, her zaman başınıza geliyordur.
Well, I mean, it's not like we think you're terrible parents.
Yani sizin çok kötü ebeveynler olduğunuzu düşündüğümüzden değil.
You mean, like sleep with every other person I meet?
Tanıştığım her insanla yatayım mı yani?
I mean, you can go back to like 1500 BC.
İÖ 1500 yıllarına kadar geri gidiyor.
I mean, I remember, I was like, "Oh, my God."
Hatırlıyorum, "Aman Tanrım" demiştim.
And not only that, but I mean, he was like,
Sadece bu da değil, şöyle diyordu
I mean, it's not like I'm asking to go with you or anything like that.
Sizinle gelmeyi falan istemiyorum sonuçta.
I mean, having a horse as your best friend and partner, there's nothing like it.
Yani at gibi bir dostun ve bir eşin olması, eşsiz bir şeydir.
I mean, like the ones who killed his family or the ones who came after me.
Yani ailesini öldüren insanlar gibi ya da benim peşimden gelen insanlar gibi.
Look, what I mean is... we're not like these savages in here.
Bak, demek istediğim bizler buradaki vahşiler gibi değiliz.
I mean, it's... it's sort of like a pitcher going to the 8th inning with a no-hit shutout, and just walking away.
Bu skorer takımın karşı tarafı yenecekken öylece bırakıp gitmesi gibi.
I didn't mean it like that. She did.
- Öyle demek istemedim.
I need to go to L.A. I mean, do you ever feel like
Los Angeles'a taşınmam gerekiyordu. Hiç Tanrı sana bir şey anlatmaya çalışıyormuş gibi hissettiğin oldu mu?
I mean, to pop off in a crowd like that and not hit anyone, he'd have to be the worst shot in the world.
Yani o kalabalığın içinde ortaya çıkmak ve ıskalamak beceriksizlik demektir.
I mean, you, Ty, are like a four-leaf clover and a unicorn made a baby.
4 yapraklı yoncayla tek boynuzlu atın yaptığı bebek gibisin Ty.
I mean, like, uh...
Şöyle bir şey...
I mean, I don't even like their cheese.
Peynirlerini bile sevmem aslında.
I mean, I like the philosophy. But it attracts a lot of weirdoes who take it way too seriously.
- İşin felsefesini seviyorum ama çok fazla ciddiye alan birçok ucubeyi de kendine çekiyor.
You like her. Well, I mean, I don't blame you, brother.
Seni suçlamıyorum kardeşim.
No, but I mean it's like a literal rush, a high.
Hayır, bu gerçek bir heyecan gibi. Duygu patlaması.
Yeah. I mean, you know, he seems like a... Like a terrific guy, so...
- Evet, müthiş birine benziyor.
I mean, do you even have, like, one teeny-tiny, itty-bitty bit of humor left in you?
Kızım, acaba içinde hiç ufacık, minnacık mizah kırıntısı kaldı mı?
I mean, Gary hunting for her right now like he is just really freaks me out.
Yani, Gary'nin şu anda onu arıyor olması adam beni gerçekten çok korkutuyor.
I mean, I know purchasing isn't a sexy topic like drugs or capital punishment, but- -
Yani, alım işleri o kadar da seksi bir konu değil. Bir uyuşturucu ya da idam cezası değil.
And by like, I mean you will totally hate!
Seveceksinden kastım tamamen nefret edeceksin!
They don't have... I mean, they got Gary Cho and then it's like, who else?
Gary Cho'yu ellerinde tutuyorlardı, sonra da öyle, başka kim var?
I mean, they allowing me to stay and work as long as I like. I figure...
İstediğim müddetçe kalıp çalışmama izin veriyorlar.
I mean, I went over it, like, a million times.
Yani milyon kez üzerinden geçtim.
I mean, do you have any idea what it's like trying to get over someone when you have to see them every day?
Hergün gördüğün birini, unutmaya çalışmanın ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı senin?
I mean, it's not like there's some insurmountable obstacle keeping you apart.
Yani sizi ayrı tutan aşılamaz bir engeliniz yok.
Well, I mean, if we're gonna gel married, it seems like...
Pekala, yani, eğer evleneceksek, o...
I mean, trying to keep these mongrel races from making graffiti is like... trying to keep dogs from pissing, and monkeys from throwing poop.
Bu kırma ırkların grafiti yapmalarını engellemeye çalışmak köpeklerin sıçmalarını ya da maymunların bok fırlatmalarını engellemek gibi.
i mean 97485
i mean it 1883
i meant every word 19
i mean everything 35
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i mean you no harm 50
i meant for you 16
i mean it 1883
i meant every word 19
i mean everything 35
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i mean you no harm 50
i meant for you 16
i mean no disrespect 26
i meant what i said 95
i meant no disrespect 29
i meant to tell you 58
i mean no harm 17
i meant to call you 19
i mean really 45
i meant you 39
i meant to call 19
i mean yes 37
i meant what i said 95
i meant no disrespect 29
i meant to tell you 58
i mean no harm 17
i meant to call you 19
i mean really 45
i meant you 39
i meant to call 19
i mean yes 37
i meant to ask you 25
i meant to ask 21
i mean me 34
i meant me 26
i mean to say 41
i mean now 23
i mean us 22
i mean here 25
i meant that 30
i mean no 65
i meant to ask 21
i mean me 34
i meant me 26
i mean to say 41
i mean now 23
i mean us 22
i mean here 25
i meant that 30
i mean no 65