In the face traducir turco
10,197 traducción paralela
Plus, I had this dog and it bit this kid in the face and that was a whole thing, so it's not like I wasn't gonna get high.
Bir de köpeğimin çocuğun tekinin yüzünü ısırdı, bir de o olay vardı sıkıysa kafayı bulma.
Right in the face.
Direkt yüzüne attın.
I want to slap her in the face and leave the room. "
Onun suratını tokatlamak ve odayı terk etmek istiyorum. " dedi.
Maybe they're right, but it doesn't stop you from wanting to punch them in the face every time they say it.
Belki haklıdırlar, ama bu seni suratlarının ortasına yumruk atmayı istemekten alıkoymaz.
See somebody triumph in the face of adversity.
Zorluklar karşısında zafer kazanan birini görmeyi.
Even in the face of defeat, he had his chance to prove himself.
Yenilgi karşısında bile kendini ispatlama şansı vardı.
How about I have my boy Wade here shoot you in the face?
Burada oğlum Wade var, suratının ortasına vursa nasıl olur?
Do me a favor, shoot me in the face.
Bana bir iyilik yap, suratıma vur.
You've withheld case information from superiors and flown in the face of authority whenever it suits you, not to mention your working relationship with Richard Castle.
- Üstlerinden dosya içeriği hakkında bilgi sakladın ve işine geldiği zaman otoriteye baş kaldırdın. Richard Castle ile çalışmandan bahsetmiyorum bile.
We're here because of who we are in the face of people like him.
Onun gibi olan insanlarla uğraştığımız için buradayız.
Hey, did you hear, uh, Dr. Torres stabbed a white supremacist in the face?
Dr. Torres'in beyaz üstünlük takıntısı olan bir hatuna kafa tuttuğunu duydun mu?
We're not turning our back on you again, not even in the face of certain death.
Öleceğimizi bilsek bile bu sefer seni yarı yolda bırakmayacağız.
I need you to punch me in the face.
Suratıma yumruk atman gerek.
BUT ONE ASPECT OF THE EXPERIMENT SEEMED TO FLY IN THE FACE OF THOSE QUANTUM MECHANICAL RULES OF RANDOMNESS.
Ancak kuantum mekaniğinin bu rastgelelik kuralları henüz devede kulak bile değil.
I wish I'd shot her in the face instead.
Yine de keşke onu yüzünden vurmuş olsaydım.
- You can't shoot the head in the face!
- Suratının ortasından kafasını vuramazsın.
Then you punched a nun in the face.
Sonra da bir rahibeyi yumruklamışsın.
Can't even look an old friend in the face?
Eski bir dostun yüzüne bile bakmayacak mısın?
John Duncroft wanted babies to see their mothers die, to be mute in the face of unspeakable horror, just as he was when his father beat his mother.
- Katil kötü şöhretliymiş. John Duncroft, bebeklerin annelerini ölürken görmelerini tarifsiz korkuyla kaplı yüzle sessizce durmalarını istermiş babası annesini dövdüğünde tıpkı kendinde olduğu gibi.
Against direct orders from the United States government, you shot Ibrahim Chechik in the face.
Amerika Birleşik Devletleri hükümeti emirlerine doğrudan karşı geldin Ibrahim Chechik'i yüzünden vurdun.
He was shot in the face. He was rescued by billionaire Wilton Knight and was the primary field agent for the Foundation of Law and Government.
Onu milyarder Wilton Knight kurtarmıştı Kanun ve Devlet Vakfı'nın baş ajanıydı.
Say it and I'll shoot you in the face.
- Söyle de seni suratından vurayım.
A coward who can't face the truth, even though it's staring him right in the face.
Gerçekle yüzleşemeyen bir korkak. Hatta gerçekle yüz yüze olsa bile.
I've seen the face of the great god Pan.
Yüce tanrı Pan'in yüzünü gördüm.
Just tell Cora I do not wish to see her face until I am used to having a traitor in the family.
Ailede bir hain olduğu düşüncesine alışana kadar yüzünü bile görmek istemediğimi Cora'ya söylersin!
I also ran the qr14 face rec on every visitor in and out of the house for the past five years, and apart from the fact that Michael Bolton performed at Walter's birthday last year, nothing odd.
Ayrıca QR14 yüz tanımlama sistemiyle evin içinde yada dışında geçmiş beş yıllık tüm kayıtlarda da bir şey yok. Michael Bolton'da, Walter'in geçen yıl ki doğum gününde bir performans sergilemiş ama onda da şüpheli bir şey yok.
Because men might punch you in the gut and call you a fat idiot, but at least they do it to your face and own it.
Çünkü erkekler sana bakarak şişko bir salak olduğunu söylerler. En azından bunu arkandan konuşmadan yüzüne bakarak söylüyorlar.
Everyone thinks they are the first person in the world to ever look at a human being like that, but... It's always the same face.
Herkes bir insana bu şekilde bakan ilk kişinin kendisi olduğunu düşünür ama aslında hepsinin yüzü aynıdır.
We think that something came out of the void through a thinny in North Carolina and wiped out all those people, erased them all from the face of the earth.
Boşluktan, bir ince vasıtasıyla Kuzey Carolina'ya bir şeyin geldiğini ve tüm o insanları yeryüzünden sildiğini düşünüyoruz.
He's probably in the back washing his face off right now.
Muhtemelen şu an, arkada yüzünü yıkıyordur.
After that accident, the one face that's been popping up in my mind is Victoria's.
Bu kazadan sonra, aklıma Victoria'nın yüzü gelip duruyor.
I've been walking around the block for an hour, trying to get the courage up to show my face in there.
Sokağın etrafında bir sattir cesaretimi toplamak için dolanıyorum ki kendimi onlara gösterebileyim.
Getting bullied at home is worse than anything he's gonna face out in the world.
Evde zorbalığa uğramak dışarıda zorbalığa uğramaktan çok daha kötü birşey.
In fact, the instant you see another person's face, your brain first perceives them as a stereotype of their race, gender, or sexual orientation.
Aslında bir başkasının yüzünü görünce beynimiz ilk önce onu ırk bakımından....... cinsiyeti ve cinsel eğilimi ile konumlandırıyor.
Jon : The fusiform face area is involved in taking visual information and forming a coherent representation of the identity and, say, the gender and the race of the face.
Yüz tanıma kısmı görsel bilgiyi alarak onu mantıklı bir çerçeveye oturtur ve kimliği, cinsiyeti ile yüzü tanımlar.
Our Indogene Lieutenant Bebe has assumed a human face and has tunneled in beneath the stasis nets.
Indogene Yüzbaşı Bebe, bir insan yüzünü ele geçirdi ve Staz Ağı'nın altından bir tünel kazdı.
In the CCTV recording of the route from Woomyung-san to the site. The murderer's face can be seen very clearly.
Woomyungsan'dan şantiyeye gidiş güzergahındaki bir kameranın kayıtlarında katil net olarak görülüyor.
I see the guy in the wheelchair just came in. Do you see his face?
Tekerlekli sandalyedeki adamın girdiğini görüyorum.
Worst that can happen, she shuts the door in your face.
En kötüsü yüzüne kapıyı kapar.
We could face a massive population explosion in the entire animal kingdom.
Tüm hayvanlar aleminde devasa bir nüfus patlamasıyla karşı karşıya gelebiliriz.
But those who abuse their intellect, will face the wrath of Odin.
Ancak zekalarını kötüye kullananlar Odin'in gazabını tadacaklar.
- No. Clearly I didn't... - Shut up or I'll shoot you both in the goddamned face!
- Kapayın çenenizi yoksa ikinizi de kahrolası suratınızdan vuracağım!
A bunch of good men didn't die face-down in the muck so you could paint your face like a $ 2 whore.
Birçok iyi adam yüzüne 2 dolarlık orospu gibi makyaj... -... yapsın diye çamurda ölmedi.
Call it what you will, but you've got the ring you once threw in my face, and we're shagging on the regular, so only thing missing is a piece of paper.
Öyle olsun bakalım. Ama bir zamanlar suratıma attığın yüzüğü geri aldın. Arada bir sevişiyoruz.
To break it in any way is to face the raven.
Bunu bir şekilde bozarsanız, kuzgunla karşılaşırsınız.
We all face the raven in the end.
Hepimiz sonunda kuzgunla karşılaşırız.
In the ensuing firefight, the whole thing blew up in his face, with the result that he now has the most valuable diamond in the universe lodged three inches inside his enormous head.
Başlayan silahlı çatışmada bütün her şey yüzüne patladı. Sonuç olarak, evrendeki en değerli elmas koca kafasının yedi buçuk santimetre içine girmiş oldu.
- Your father kept you in the dark and then died a meaningless death, leaving you to hide your face with no answers.
Baban seni her şeyden habersiz bıraktı, sonra da anlamsız bir şekilde öldü. Seni de cevapsız şekilde arkada bıraktı.
We are unable to forget that face since we saw him in the party.
Böyle güzel bir yüzü nasıl unutabiliriz ki.
If I lose the minister's post, I can't face the people in the state, the district.
Eğer bakanlığı kaybedersem, Eyaletteki ve semtteki kimsenin yüzüne bakamam.
You see, the, uh, state and the district attorney have already reviewed all of the evidence in this case and, uh, have agreed that Mr. Kane is to face no charges.
Bakın, eyalet ve bölge savcısı bu davadaki kanıtları gözden geçirdi ve Bay Kane'in hiçbir suçlamayla karşı karşıya olmadığı sonucuna vardı.
in the real world 60
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the beginning 230
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96