English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ O ] / Of course it doesn't

Of course it doesn't traducir turco

196 traducción paralela
Of course, this doesn't make the police very popular nor does it reduce the level of tension in the general public.
Tabi bu, ne polisin popülerliğini arttırdı,.. .. ne de toplumdaki gerilimi azalttı.
Of course, when a fellow wants to ditch a girl he'll do most anything... providing it doesn't land him back in the chain gang... where he probably belongs.
Elbette, bir adam bir kızı başından atmak istediğinde, elinden gelen her şeyi yapar tabi bu onu, muhtemelen ait olduğu pranga kampına geri göndermediği sürece.
Of course it doesn't.
Elbette ilgilendirmiyor.
Of course, it doesn't have to be a crown block. It can be a car backing over him, or he could fall out of the upstairs window.
Blok taç olması da gerekmez tabi, üzerinden geçen bir araç, veya camdan düşebilir.
- The boat train. Oh, of course. That doesn't stop, does it?
O durmuyor, değil mi?
But of course, Henry doesn't like it.
Ama elbette, Henry şampanyadan hoşlanmaz.
Of course it doesn't.
Anlamazsın tabi.
If it doesn't take too long, of course.
Eğer uzun sürmeyecekse tabii ki.
" No, of course it doesn't.
"Tabii ki, hayır."
No, of course, it doesn't.
Hayır, elbette, görünmüyor.
No, of course, it doesn't.
Hayır, kuşkusuz, kanıtlamaz.
Well, of course, darling, it really doesn't matter because the worst is over.
Şey, elbette, sevgilim, aslında sorun değil. Çünkü kötüsü gitti.
Of course, it doesn't.
Elbette sürmez.
Of course, it doesn't matter.
Fark etmez tabiî ki.
Why do you say that? Of course it doesn't matter.
Neden böyle dediniz?
Of course it doesn't.
- Hayır ama... - Elbette vermiyor.
Of course it's me, but she doesn't know that.
Elbette benim. Ama Irma bilmiyor.
You're aware of course that if it doesn't go into production I shall be completely ruined?
Anlıyorum. Eğer üretime geçemezse benim tamamen harap olacağımın farkındasın.
Oh, of course, it is tragic that Edgar died... but one swallow doesn't make a summer.
Edgar'ın ölmüş olması çok yazık elbette ama bir çiçekle bahar olmaz derler.
Of course, he doesn't know it's you.
Tabii sen olduğunu bilmiyor.
If it's true that he doesn'tknow martial arts And won't interfere, of course I won't hurt him
Dövüş sanatları bilmediği doğruysa ve işimize karışmazsa ona zarar vermem
But, of course, it doesn't acquit you from having let him into your house.
Ancak bu durum, elbette, evinde kalmasına izin vermeni aklamaz.
- Oh, yes, of course, it stands out a mile, doesn't it?
- Ah, evet, elbette, çok açık öyle değil mi?
Oh, my, of course, it doesn't compare to mine.
Aa, tabi ki benimkiyle boy ölçüşemez.
Of course it doesn't.
Hayır, hayır, Alfa'dan ayrılmadık.
Yes, of course, but it doesn't help.
Evet, tabi ama faydası olmuyor. Seni çok özlüyorum!
Of course it will fail, but... what do we do if it doesn't?
Tabi ki başarısız olacak, ama... ya olmazsa ne yapacağız?
Of course, by then, there isn't much more you could ask of me. Still, it doesn't hurt to be my pal, you dig?
Elbette, o zamana kadar benden isteyebileceğin daha fazla bir şey yok.
Of course it doesn't matter.
Elbette farketmez.
Well, it doesn't, of course, but... you said that Percy and Abzug are sending cables?
Elbette farketmez ama, Percy ve Abzug'un telgraf gönderdiğini söylemiştin değil mi?
- Of course it doesn't matter, but... - So you mean you'll help us?
Yani yapacak mısın?
Of course it doesn't go.
- Tabi ki gitmez.
- And doesn't know it, of course.
Ama bunu bilmiyor tabii ki.
Of course it doesn't!
Elbette çıkmaz!
of course the network doesn't cover it it must not be important so why worry.
Kanal, haberini yapmıyorsa önemli değil demektir, niye endişelenelim ki?
A well-run corporation doesn't waste money to research innovations, unless, of course, keeping up with the competition demands it.
İyi yönetilen bir şirket... parasını yenilik araştırmalarına harcamaz... tabii ki... rekabet bunu... gerektirmedikçe.
Of course it doesn't.
Elbette çalışmaz.
Of course it doesn't work.
Tabii ki çalışmıyor!
Well, of course it doesn't.
Tabii ki sokamam.
Of course, it doesn't necessarily describe the true state of affairs.
Ama bütün bunlar, konuyla ilgili olduğu sonucuna varmamızı gerektirmiyor.
Well, of course, it does. It just doesn't.
Şey, tabii ki olur, ama olmaz işte bilirsin.
The fact that it's full of toxic waste... doesn't seem to bother anybody, except, of course, the fish.
doğrusu tamamıyla toksik asitle dolu ve balıklardan başka kimseyi rahatsız edecekmiş gibi gözükmüyor.
It doesn't matter? Of course it does, one must be precise.
Pekâla öyle olsun, biri kesin olmalı.
Of course, if it doesn't take too long.
Elbette, çok uzun sürmeyecekse.
{ \ pos ( 192,210 ) } No, no, of course not, but, { \ pos ( 192,210 ) } that doesn't mean it's not worth checking out.
Hayır, hayır, elbette hayır, ama, bu göz atmayacağımız kadar değersiz olduğu anlamına gelmez.
Of course, let's hope it doesn't rain.
Elbette, umarım yağmur yağmaz.
Of course, it doesn't have an organic brain in its head but we've detected what looks like a ghost in the auxiliary computer brain.
Kesinlikle, kafasında organik bir beyine sahip değil fakat yardımcı bilgisayar beyniyle bir hayalete benzediğini tesbit ettik.
Of course, it doesn't work. It's too old.
Elbette, çalışmıyor Çok eski.
Of course the president doesn't have to say it that way, Connie.
Elbette, Başkan bu şekilde söylemek zorunda değil, Connie.
Of course it doesn't.
Hayır, olmaz.
Of course, it doesn't hurt to have the Big Guy on your side.
Tabii, koca adam sizin takımda olunca zor olmasa gerek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]