On the bench traducir turco
886 traducción paralela
Do you want to continue to see him sitting on the bench like that?
Her gün çöp tenekesinin başında oturmasını mı istiyorsun?
Bring the bench, quickly. On the bench.
Bankı getir, hemen!
- Sit out there on the bench.
- Dışarıdaki kanepeye oturun.
Sue Kent with Slade on the bench?
Slade'in hakimliğinde Kent'e dava mı açmak?
Now you see, either Gyp or his brother are gonna tell us a lot... as soon as they find out Slade ain't gonna be on the bench.
Göreceksin, hem Gyp hem de abisi, Slade'in kürsüde olmadığını öğrenince bize birçok şey anlatacaklar.
In all my experience on the bench, I have...
Mahkemedeki deneyimlere göre, ben...
All right, now, you fellas hop right up here on the bench.
Pekala çocuklar ikiniz de banka oturun.
In the first place there isn't a judge on the bench who'd dare hold Paul now that the Sloss thing is cleared up.
Sloss cinayeti açıklanınca hiçbir yargıç Paul için tutuklama kararı veremez.
He puts a fellow like Grunstadt on the bench.
Grunstadt gibi birini yargıç yaptı.
His day on the bench.
Hakim kürsüsünde o olacak.
- On the bench?
- Hakim kürsüsü mü?
And you're going to sit on the bench.
Siz de kürsüde olacaksınız.
What beats me is that a man in your position, a magistrate... somebody whose job it is to judge other people - I wonder what sort of sentence you'd pass... if the Glue Man was brought before you and your friends on the bench?
Sizin mevkiinizdeki bir adam, bir yetkili amir görevi diğer insanları yargılamak olan bir kişi eğer ki siz ve arkadaşlarınızın karşısına Tutkal Adam çıkartılsaydı nasıl bir ceza verirdiniz acaba?
Put'em right there on the bench.
Tam oraya sıranın üzerine koyun.
I've been on the bench long enough to know what you can do and what you can't do.
Ne yapabileceğini ve ne yapamayacağını bilecek kadar uzun o kürsüde durdum.
Remember, if we have Horfield on the Bench...
Unutma, eğer Horfield yargıç kürsüsündeyse- -
I crossed on the bench itself.
Bankta bulmuştum.
I found her sobbing on the bench the night it happened.
Ama ben onu o gece bankta ağlarken buldum.
Stand you on the bench.
Bankın üzerine çıkın.
I have forgotten my saber on the bench.
KıIıcımı bankta unutmuşumda.
After the second game, they put me on the bench.
İkinci maçtan sonra yedeğe çekildim.
With the President's permission, I now would like to address a few remarks... to a notorious swordsman on the bench's opposite.
başkanın izniyle, şimdi karşı sıralarda oturan tanınmış silahşörlere... birkaç noktayı belirtmek istiyorum :
There's a basin on the bench and a towel on the jug, and soap.
Bankın üstünde tas ve sürahinin üstünde havlu ve sabun var.
He has sent more blood-thirsty murderers to their just rewards than any other man on the bench.
O yargıç kürsüsünde bulunan herkesten daha fazla kana susamış katilleri hakettikleri cezaya çarptırdı.
When I was on the bench, he was always confessing to murder.
Yargıçken, sürekli cinayetlere itirafçılık yapardı.
I found it on the bench.
Sıranın üzerindeydi.
But you'll find Yvonne on the bench by the window.
Yvonne'yi pencerenin orada ki bankta bulabilirsin.
Luke, I haven't sat on the bench in ten years.
Luke, görevimden ayrılalı on yıl oldu.
The only differences may be in the state of their digestions or their proclivities for sleeping on the bench.
Bir tek hazım sorunları veya kürsüde uyuma eğilimleri konularında... farklılık gösterebilirler.
I had the compartment to myself, so I stretched out on the bench-seat.
Kompartımanda tek başımaydım. Ben de ayaklarımı koltuğa uzattım.
Leave it here on the bench...
Şuraya tezgahın üzerine bırak...
And I certainly hope Judge Adams isn't on the bench.
Umarım yargıç kürsüsünde Yargıç Adams oturmaz.
Therefore you, Your Honours, as judges on the bench, will be sitting in judgment of judges in the dock.
Dolayısıyla siz saygıdeğer hakimler, bu karşınızda oturan hakimleri yargılamak için burada bulunuyorsunuz.
All the couples that sits on that bench ends up breaking up.
Oraya oturan tüm çiftler ayrılıyor.
The great Mr. Ziegfeld, producer of the Follies surrounded by hundreds of beautiful women sitting on a bench, holding hands watching the riverboats go back and forth.
Muhteşem Bay Ziegfeld, Follies'in yapımcısı yüzlerce kadının arzuladığı adam bankta el ele tutuşmuş gelip geçen tekneleri seyrediyor.
But here I am, sitting on a bench holding hands and watching the riverboats go back and forth.
Ama işte buradayım, bankta el ele tutuşup, gelip geçen tekneleri seyrediyorum.
This is an attempt to reproduce Eisenstein's lost film on the base of old sketches, clippings, and single frames of the negative which Eisentein had saved from his placing bench.
Bu çalışma Eisenstein'nın kayıp filminin taslaklara, parçalara ve yönetmen sandalyesinde hazırladığı çizimlere dayalı bir yeniden üretimi denemesidir.
You see, we didn't have any money, so we went third class, and there was a farmer on the opposite bench with cheese in his lap.
Hiç paramız yoktu, bu yüzden üçüncü sınıfta gidiyorduk kucağında peyniriyle karşı sırada bir çiftçi vardı.
Professor, you've solved this case beautifully and I'm very grateful but this country needs you on the Supreme Court bench.
Profesör, bu davayı çok güzel çözdünüz ve size minnettarım ama ülkenin size Yüksek Mahkemede ihtiyacı var.
This is great being on the inside, right on the player's bench.
Saha kenarında, oyuncu bankında oturmak harika bir şey.
Suppose you manage to arrange it, but I personally won't tolerate in the institution entrusted to me the children of indigent and millionaires sitting on the same bench, talking and playing together.
Bu durumu hallettiğimizi varsayalım, ancak benim şahsi toleransımla emanet, edilen kurumlarda olmaz. Yoksul ya da zengin çocuklar, aynı sırada oturuyor, konuşuyor ve birlikte oynuyor.
Oh, Andy, I left the bonemeal on your work bench.
Andy, kemik gübresini senin çalışma tezgahının üzerine bıraktım.
Sit on a bench. Feed the peanuts to the pigeons.
Banka otur ve fıstıklarla güvercinleri besle.
- What does he do? He's on the Precision Bench in the Spare Parts Department. The plant that Stanley travels for.
Stanley'in gezerek satışını yaptığı fabrikanın, yedek parça bölümünde kalite kontrolde çalışıyor.
There's no law against them sitting on a bench at the depot.
İstasyondaki bir bankta oturmalarını yasaklayan bir kanun yok.
He forced her to sit on the piano bench and then he made her play "Chopsticks."
Onu piyano koltuğuna oturmaya zorlamış sonra da ona "Chopsticks" çaldırmış.
He makes them sit on the piano bench and makes them play "Chopsticks."
Onları piyano koltuğuna oturtuyor ve onlara "Chopsticks" çaldırıyor.
One day... on the next bench...
Bir gün... Yanındaki sırada...
She was in the park, sitting on a bench.
Parkta, bir bankta oturuyordu.
We didn't do anything wrong, but once the movies were over, we'd go to a cafe and talk, then we'd sit on a bench and listen to a drunkard, we'd watch the billboards go up,
Kötü birşey yapmazdık, o zamanlar filmler bitince, sohbet için kafeye gider, sonrada bankta oturup bir ayyaşı dinlerdik. Billboardların değiştirilmesini ya da koyunların geçişini izlerdik.
But I had one hope for the outcome, because sitting on the judge's bench was Ernst Janning.
Ama ümitlendiğim birşey oldu. Hakim sandalyesinde oturan Ernst Janning'di.
on the whole 55
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the 426
on the floor 300
on the way home 32
on the roof 79
on the ground 440
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the 426
on the floor 300
on the way home 32
on the roof 79
on the ground 440
on the contrary 1002
on the other side 107
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the dot 66
on the internet 51
on the house 231
on the surface 75
on the record 70
on the other side 107
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the dot 66
on the internet 51
on the house 231
on the surface 75
on the record 70
on the one hand 116
on the side 64
on there 23
on the street 102
on the inside 58
on the sidewalk 17
on their own 19
on the back 61
on their way 28
on the phone 192
on the side 64
on there 23
on the street 102
on the inside 58
on the sidewalk 17
on their own 19
on the back 61
on their way 28
on the phone 192