Stick traducir turco
25,214 traducción paralela
XO, let's stick our nose out, let him know he has company.
İkinci kaptan, hafif dışarı çıkalım da karşısında kim olduğunu görsün.
I liked how you had to avoid the walls or you'd stick to them.
Giysin duvara yapışmasın diye duvardan uzak durman çok hoştu.
Then he started selling things and I realized, "This is going to stick."
Sonra bir şeyler satmaya başladı, ben de bu işin kalıcı olduğunu anladım.
I can set a meeting, make it stick.
Kesin bir toplantı ayarlayabilirim.
I was watching a Buffy marathon and some things stick.
Bir sürü Buffy bölümü izledim de, bazı şeyler insanın aklında kalıyor.
And grab a stain stick.
Leke çıkarıcı da al.
And the next thing I knew, I bought a glitter gun and some double stick tape, and two hours later, it's all different!
Sonra bir anda sim tabancası ve çift taraflı bant aldım, iki saat sonra her şey bambaşkaydı!
The donors can't stick with you.
Bağışçılar artık sana gelmez.
You have to stick your fingers in everything, make it all about you.
Herseye burnunu sokmak zorundasin hersey senle alakali olmali.
That's why I stick around.
Bu yüzden buradayım.
So just stick with me all night.
Yani bu gece benden ayrılma.
Or, you know, stick around, buy a painting.
Dolaş biraz, bir tablo satın al.
We stick together, we survive together.
Hep birlikte kenetleneceğiz, hep birlikte hayatta kalacağız.
This is the course I've chosen, we're going to stick to it.
Seçtiğim istikamet böyle, buna sımsıkı sarılacağız.
We're going to stick to it.
Yolumuzdan dönmeyeceğiz.
Roman is the stick.
Roman da sopa.
The Alphas stick together.
Alfalar birlikteler.
Oh... did they just stick us with the bill?
Hesabı bize mi kitlediler yoksa?
I've got a committee presentation, but could you stick around a little longer, please?
Komiteye sunum yapmam gerekiyor. Ben çıkana kadar bekler misin?
Stick'em up!
Eller yukarı!
Ooh, stick'em up. Ohh!
- Eller yukarı demek.
And after a lifetime of caring about nobody but myself, I decided to stick around and keep an eye on you two.
Ömrüm boyunca kendimden başkasını umursamadıktan sonra size yapışmaya ve göz kulak olmaya karar verdim.
I mean, if these trumped up charges stick...
Eğer bu uydurma suçlamalar üzerimize yapışırsa...
We stick to the plan!
- Evet! - Plana bağlı kalacağız!
Honest to God, Bill, I don't know anymore whether it hurts more to stick together or hurts more to... throw in the towel.
Doğru söylüyorum, Bill, artık birlikte kalmak mı yoksa pes etmek mi daha çok acıtır, bilmiyorum.
I've been wanting to kill someone for using a selfie stick, and she is the lucky one.
Uzun zamandır selfie çubuğu kullanan birini öldürmek istiyordum, talihli kişiyi buldum.
First, a So Cool Eye Stick for those bags under your eyes.
Önce gözaltı torbaları için So Cool Göz Kremi. İşte oldu.
And stick to the plan.
Ve plana sadık kal.
It's not just a stick.
Sadece bir sopa değil.
Um, it looks like just a stick.
Sopa gibi görünüyor.
I'm telling you stick with it.
Bence pes etme.
So, should we move up the departure or stick with the current schedule?
Peki tarihi öne mi alalım yoksa takvime sadık mı kalalım? David?
He says if we stick to the north and follow this road, then we should be within areas controlled by the Peshmerga.
Dediğine göre, kuzeye doğru gidip bu yolu takip edersek Peşmerge'nin kontrolündeki bölgeye girermişiz.
They got hold of a long stick - they clasped either end of it in their claws.
Uzun bir çubuk getirip, ayaklarıyla çubuğun iki tarafına da kenetlenmişler.
The turtle would be in the middle of them, and he'd clench his jaw around the stick.
Kağlumbağa ortalarına geçip ağzı ile çubuğa sıkı sıkı tutunmuş.
Hold on to that stick.
O çubuğa tutun.
I drove myself crazy over it, wondering why someone as happy as him could just stick a gun in his mouth one day.
Bunu atlatana kadar kafayı yedim. Sürekli, onun gibi mutlu bir insanın neden bir gün ağzına silahı dayadığını merak ettim.
I am happy that you've taken an interest, Alex, but stick to the lesson plan.
İlgilendiğin için mutluyum Alex ama ders planına sadık kal. Testleri uygula.
Let's just maybe... let's maybe just stick to the core curriculum from now on...
Belki de sadece... Belki de temel derslere odaklanmalıyız ;
Oh, well, we'll just stick to what we know, then.
O zaman bildiklerimizle devam edeceğiz.
We gotta stick together.
Birbirimize destek olmalıyız.
Just watch the puck all the way into the stick.
Sadece topu izle ve bütün yollar sopaya gidiyor zaten.
She said she had no problem being number two to my need for self-loathing and success, but to be number three to my need to drink and drug over Denny, that she couldn't stick around to watch.
Başarıya olan ihtiyacımı veya kendime olan nefretimi kaldırabilirdi, ama uyuşturucuya ve içkiye olan ihtiyacım, Denny'nin üstüne bunu izlemeye dayanamazdı.
What Xiqi needs is to stick together, not to gamble everyone's life on this sword.
Xiqi'nin ihtiyacı olan şey, birbirine yapışmaktır. Herkesin hayatını kumar oynamayın Bu kılıç üzerinde.
We gotta stick together.
Ayrılmamalıyız.
Everything they want me to know, they stick on top.
Bilmemi istedikleri her şeyi en üste koyuyorlar.
Just stick a balloon pump in.
Şimdilik balon pompasıyla idare edin.
I'd be delighted to stick my neck out for you.
Senin için işimi tehlikeye atmaktan memnun olurum.
There, you're gonna stick your finger in.
Parmağını içine doğru sıkıştır.
Spiders always stick together.
Örümcekler her zaman birlikte hareket eder.
Spiders stick together, right?
Örümcekler birlikte hareket eder, unuttun mu?