Sticks traducir turco
3,400 traducción paralela
I am talking about Hal Blor, my pleasure-deprived TA, who has no idea how little time I have to... balance things on sticks!
Eğlence yoksunu TA'm Hal Blor'dan bahsediyorum. Bu çubukları dengelemek için, ne kadar az zamanım olduğundan bir haber olan.
And chicken on sticks and all that kind of stuff.
Şişe geçirilmiş tavuklar ve bu türden şeyler.
Just throw accusations at people till something sticks?
Hedefi bulana kadar insanları mı suçluyorsunuz?
Chop sticks, extra napkins.
Çubuklar, ekstra mendil...
Oh, we're allowed sticks now, are we?
Şimdi de sopa mı kullanacağız?
It's come down to sticks. Is that what it's come down to?
Seviye sopaya mı düştü, geldiğimiz nokta bu mu?
We cannot face the Romans with fucking sticks.
Romalılarla çomaklarla savaşamayız ki!
When he sticks it in her, I want that camera right on her face.
Ona geçirdiği zaman o kamerayı tam suratında istiyorum.
A hand sticks out of the ground and smashes
Yerden bir el çıkar ve bombayı suratında patlatır.
"Local boy sticks dick in dog's mouth."
"Kasabalı çocuk sikini köpeğin ağzına soktu."
And I'd rather watch men on ice playing with sticks than pay attention to my girlfriend.
Dikkatimi kız arkadaşıma vereceğime buzun üstünde sopalarla oynayan adamlara veriyorum.
Anything without flying balls or sticks coming at me.
Bana doğru uçan toplar ve çubuklar olmadan.
A bunch of men with sticks and rakes in their hands.
On tane eli sopalı, tırmıklı mırmıklı adam he.
She's not wrong about my sticks.
Bacaklarım konusunda hiç de haksız sayıImaz.
Having a six-year-old boy in the house, I find myself cooking a lot of fish sticks and Mac and cheese shaped like little bunnies.
Evde altı yaşında bir erkek çocuk olunca kendimi sürekli balık ve tavşan şeklinde fırında makarna pişirirken buluyorum.
All these new victims have needle sticks.
Bütün yeni hastalarda iğne izleri var.
Yeah. Fish sticks.
Dondurulmuş balık kroket.
We are like three fresh meat butt sticks just waiting
Kuru kuru çakılacak üç adet taze
You know, men walking around with sticks - talking about their careers. - Oh, mm.
Hani adamlar elinde sopalarla dolanıyor... kariyerlerini konuşuyorlar.
if I were you. You say something like that once around here, and it sticks.
Burada bir şeyi bir kez söyledikten sonra o laf üzerine yapışır.
Oh... he's got a four o'clock meeting out in the sticks.
Saat dörtte Sticks'de bir toplantısı var.
Sticks and stones may break my bones... but names will never hurt me.
Sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir ama lâkaplar asla canımı yakmaz.
The hot pink color on crab sticks is also pretentious.
Bence yengeçlerin üzerindeki pembe daha iddialı.
- Big Sticks are still struggling.
- Big stickler hala mücadele veriyor.
- Do I have to take the drum sticks?
- Bagetlerini almam mı gerekecek?
I say we soften'em up with our sticks a little bit, and when they're good and mushy, we yank'em up by their privates.
Bence onları coplarımızla biraz yumuşatalım, yeterince lapa haline gelince de takımlarından asalım.
- Pick-up Sticks, asshole!
- O bir Mikado'ydu, adi herif!
You could make Pick-up Sticks.
Ondan her zaman Mikado yapabilirsin.
What kind of a producer sticks his neck out for his host?
Nasıl bir yönetmen sunucusu için bunu tehlikeye atar?
You put in a 20, and a little door opens up and the human sticks in his wrist or leg or whatever appendage and his vampire friend has 30 seconds to suck.
20 dolar bayılıyorsun, ufak bir kapı aralanıyor. Sonra insanın teki bileğini, bacağını ya da başka yerini delikten uzatıyor. Vampir ahbabımız da orayı 30 saniye emiyor.
Uh, that door sticks.
- Sıkışıyor.
Twigs, like small sticks.
Dal, sopa yani.
And that journey includes stopovers at almost anything that sticks out above the sand, like this tube dwelling sea anemone.
Ve bu yolculuk, kumun üstündeki hemen hemen her şeyin üstüne yapışan minare denizşakayığı gibi molacıları da içerir.
Two sticks of dynamite makes a hell of a bang.
İki dinamit lokumuyla büyük bir patlama oluyormuş.
I hope she sticks around.
Umarım buralarda kalır.
What do these look like? Sticks?
- Neye benziyor bunlar?
If he sticks to this pattern, it means he's gonna pop up sometime this week.
Yine bu düzene uyacaksa bu hafta içinde bir şeyler yapacaktır.
She's been linked to a couple of art heists in the past, but nothing ever sticks.
Birkaç sanat eseri soygununda adı geçmiş ama kanıtlanamamış.
Oh, sticks and stones, pistol man.
Ot ile samanı karıştırma silahlı adam.
Word sticks around for over 100 years.
Bu kelime yüz yıldır böyle devam ediyor.
Chinese incense sticks. Ah.
Çin tütsü çubukları.
For now, you just make sure that Declan sticks to his story on the stand tomorrow.
Şimdilik sen Declan'ın yarınki duruşmada hikâyesine bağlı kalmasını sağla.
It's like they're sticks except they've got legs, so they move and stuff.
Ayakları olmasa, hareket falan etmeseler, çubuklara benziyorlar. - Bu çok tuhaf.
Hiding out in the sticks.
ve ormanda saklanarak mı?
Dragging sticks.
Dalları sürükleme.
Dragging sticks- -
Dalları sürükleme- -
One more. It sticks to every part of your body.
Vücudunun her yerine ulaşıyor.
Without it, you'd see a lot more sticks - swinging out there.
Kavga olmazsa, ortalarda dolaşan daha fazla sopa görürsünüz.
Well, if it means Alicia sticks around, - I second it.
Eğer bu Alicia ayrılmıyor demekse, ben destek veriyorum.
Yeah, it sounds like Mike confusing his carrots with his sticks.
Görünen o ki, Mike havuçlarıyla çubuklarını birbirine karıştırıyor.
Sticks.
- Evet.