English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / The deal was

The deal was traducir turco

2,125 traducción paralela
The deal was we work together, okay?
Anlaşma beraber çalışmak üzerineydi, tamam mı?
The deal was, anything the company makes gets split three ways.
Anlaşma öyle, şirketin yaptığı her iş üçe bölünecek.
The deal was Sally back safe and sound.
Anlaşma Sally'nin sapasağlam eve dönmesiydi.
The deal was minimum security.
Anlaşma minimum güvenlikti.
I told you the deal was off. And why you bring him?
Neden getirdin bunu?
And the one who made the deal was the yellow-eyed devil.
Üstelik anlaşmayı yapan sarı gözlü Şeytandı.
- The deal was I wouldn't be exposed.
O zaman seni bırakırız. - Anlaşmıştık, adım gizli kalacaktı.
- Yes, but the deal was closed.
- Evet ama anlaşma kabul edilmişti.
I mean, that was the deal.
- Böyle anlaşmıştık.
Mrs. Danville, you were the one on the phone to me about the children becoming attached and how it was too painful - for you to deal with it...
Bayan Danville, telefonda bana çocukların bağlanmaya başladığını ve bunun size çok acı verdiğini...
The Pennywise deal that we did, we worked with Pennywise to give their album away for free, and we found a sponsor to make sure that Pennywise, um, was able to get paid for their art.
Yaptığımız Pennywise antlaşmasında albümlerini ücretsiz dağıtmaları amacıyla Pennywise ile çalıştık. Yaptıkları işe karşılık para almaları için de sponsor bulduk.
The Singer deal... was it true?
Singer anlaşması gerçek miydi?
Esther said pulling the product was too expensive. Kept saying it was no big deal.
Esther, ürünleri geri çekmeninin çok pahalıya patlayacağını söyledi sürekli önemli bir şey olmadığını söylüyordu.
Look, stealing a car was never part of the deal.
Bak, araba çalmak anlaşmada yoktu.
Now it was time to close the deal.
Şimdi anlaşmaya varma zamanıydı.
While Adam and Rutledge were pushing papers, it was time to close the deal with my ultimate incentive package.
Adam ve Rutledge kağıtları itip duruyorlardı benim son teşvik paketimle anlaşmaya varma zamanıydı.
It was time to make the deal.
Anlaşma yapma zamanıydı.
She was just trying to get a better deal on the divorce.
Boşanırken daha iyi bir anlaşma yapabilmek için çabalıyordu.
And then suddenly there was a deal on the table, you know, if I confessed, and...
Ve birden, itiraf etmen için masada bir teklif olur ve- -
Um, what was the deal with Adele Webber when you saw her a few weeks back?
Ah, Adele Webber'le ilgili mesele nedir? Yani, onu bir kaç hafta önce gördüğünde?
It was kind of a big deal,'cause she was playing the mom on some family show.
Oldukça önemli bir olaydı. Bir aile dizisinde anne rolünü oynuyordu çünkü.
I told you that the deal with De Kuyper was cancelled.
Decuyper'le yapılan anlaşmanın iptal olduğunu söylemiştim.
And all Laird did was keep the lounge clear while Parker closed the deal.
Parker olayı kapatırken, Laird her şeyi bırakıp gitti.
Was that the deal?
Anlaşma bu muydu?
That was the deal?
Anlaşmamız buydu, değil mi?
That was the deal.
Anlaşmamız böyleydi.
It's definitely the way it sounds that was scandalous'cause doing it, no big deal.
Bu gerçekten rezalet birşeymiş gibi geliyor ama kesinlikle öyle değil.
This nonce was up for making a deal with her the other day, weren't you
Bu aptal, önceki gün o kadınla işbirliği yapmaya istekliydi, değil mi?
Personally, to me, it was a big deal when that record came out, because rather than go in and record something as a band, we used the stuff I had recorded on my own.
Benim için, albümün çıkışı önemli bir olaydı çünkü grup olarak stüdyoya girip bir şeyler kaydetmek yerine benim tek başıma kaydettiğim parçaları kullandık.
So we made a deal that I would tour for six weeks, till the new guy was ready.
Yeni eleman hazır olana kadar, altı hafta boyunca turneye katılacağım üzerine anlaştık.
Having Scream be the first band on the bill, my heroes from my childhood, the band that I dropped out of high school to join, to see them sharing the stage with my band Foo Fighters was a really big deal to me.
Alt grup olarak çocukluk kahramanlarım Scream'e ; katılmak için liseyi bıraktığım gruba sahip olmak onların grubum Foo Fighters'la aynı sahneyi paylaştıklarını görmek benim için gerçekten çok büyük bir olaydı.
Visiting the capital was a big deal to then,
Başkenti ziyaret etmek onlar için büyük olaydı.
Because the last girl who was in here almost queered the deal for us. I don't...
Çünkü son hanım kızımız neredeyse bizi de yakacaktı.
I was just thinking about our deal... The Chantry wants Saarebas alive, but you intend to kill him.
Anlaşmamızı düşünüyordum da Chantry, Saarebas'ı canlı istiyordu ama sen onu öldürme niyetindesin.
And, uh, the one's that were awake apparently didn't think it was that big of a deal.
Uyanık olanlarsa çok mühim bir şey olduğunu düşünmemiş.
The big deal was I was in love with her.
Ben ona aşık olmuştum.
I can tell you what the business deal was about.
İş anlaşmasının neyle ilgili olduğunu biliyorum galiba.
You said that Russell was cold and rational and the only way for me to deal with him was to leave emotions out of it.
Russell'ın soğukkanlı ve mantıklı olduğunu ve onunla başa çıkabilmemin tek yolunun duyguları bir kenara itmek olduğunu söylemiştin.
Well, the kid that was assaulted had a good deal of pot on him.
Saldırıya uğrayan çocukta hatırı sayılır miktarda ot çıkmış.
Combined with the fact that this neighborhood's kind of gone unsavory over the last couple of years, I'd say it was a drug deal gone bad.
Son yıllarda bu mahallenin belalı haliyle birleştirirsek, uyuşturucu pazarlığında hadise çıkmış, diyorum.
Well, that's when I was stupid enough to think you were for real. The deal's off.
Ama o zaman gerçekten yeteneğin olduğunu düşünecek kadar aptaldım.
That was not the deal and you know it.
Anlaşmamız böyle değildi ama.
But if it was a drug deal gone sideways, why murder seven people and leave the cash behind?
Ama, eğer uyuşturucu anlaşması bozulduysa, niye 7 kişi öldürüldü ve para bırakıldı?
This was the deal, right?
- Anlaşmamız böyleydi, değil mi?
Second, the way our agreement works is, the minute Cooper signed the deal which gave you everything you wanted, our fee was due and payable, which is why at 7 : 30 I received confirmation of a wire transfer from escrow indicating payment in full.
İkincisi, aramızda yapılan anlaşmaya göre,... Bay Cooper'ın, size istediklerinizi veren bu anlaşmayı imzaladığı anda,... bizim faturamız muaccel oldu, bunun için saat 7 : 30'da... ödemenin bloke edilen hesabından tamamına yapıldığına dair onay aldım.
- GUYS, THE DEAL WAS I WOULD GO GET LUNCH,
Benim yemek almaya gitmemdi.
Sam came by to tell me that he'd called my dad to tell him that the deal was off.
Sam, geldi ve anlaşmanın yattığını babama haber verdiğini söyledi.
I was right about you trying to quit smoking, and I was dead-on about the Skittles, so you know I'm the real deal.
Sigarayı bırakmaya çalıştığın konusunda haklıydım ve Skittles konusunda da kesinlikle haklıydım. Yetenekli olduğumu biliyorsun.
Beckett's safety was also part of the deal. But they went after her anyway.
Beckett'ın güvenliği de anlaşmaya dahilmiş ama yine de öldürmeye çalıştılar.
We tried it, it was crazy, it didn't work, but I can't deal with the fact that she slept with my friend Raj.
Denedik, saçmaladık, yürümedi ama arkadaşım Raj ile yattığı gerçeğini de kabullenemiyorum.
For me, it would be to see both men return to the initial deal so that you can grow both your businesses, instead of having one company with a hostile reputation and the other a shell of what it once was.
Bana göre, bu iki kişinin de düşmanca itibarlı bir şirket yerine işlerini birlikte büyütmeleri için daha önceki hallerine dönüp ilk baştaki anlaşmayı yapmaları daha iyi olur.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]