The plan traducir turco
22,688 traducción paralela
Okay, what's the plan?
Peki, planımız nedir?
Is that the plan? This plan?
Bu plan bu senin planın.
Forget the plan.
Planı boşver.
Yes, there's the plan.
İşte güzel bir plan.
Okay, well, what's the plan?
Tamam plan ne?
OK, what's the plan?
Tamam, plan nedir?
So, what's the plan?
Plan ne peki?
- What's the plan?
- Dur, ne yapacaksın?
It was all part of the plan.
Hepsi planın bir parçasıydı.
- That was not the plan.
- Seninki değildi.
We stick with the plan.
Plana sadık kalacağız.
Follow the plan, okay?
Sen burada kal. Plana uy, tamam mı?
What's the plan for this?
Bunun için plan ne?
All right, here's the plan, sweetheart.
Çok güzel, çok güzel.
And what was the plan if we hadn't scared him?
Korkutmaya kalkmasak ne olacaktı?
So what's the plan? Well, we find the Colonel and escape this crystal funhouse.
Albay'ı bulup bu kristal eğlence evinden kaçacağız.
That's the ultimate plan, surely!
En önemli planımız bu!
Given his resources and the depth of his planning, we need you full-time. It's a commitment.
Kaynaklarını ve plan seviyesini düşünürsek sana tam zamanlı ihtiyacımız var.
Well, no plan survives contact with the past, right?
Hiçbir şey geçmişte planlandığı gibi gerçekleşmez, değil mi?
Change the floor plan an hour before opening?
Açılışa bir saat kala oturma planını değiştirebilir miyiz?
I trust in the grand plan.
Büyük plana güveniyorum.
The seating is perfect.
Oturma planını mükemmel yapmışsın.
You think the same plan will work!
Aynı planın işe yarayacağını sanıyorsun.
But, you know, at some point, a proper dinner, in the future, as in, we'd make plans to go to dinner in the future.
Ama belki ileride düzgün bir yemek yeriz. Yani ileride yemek yemek için plan yaparız.
No plan survives contact with the past.
Hiçbir şey geçmişte planlandığı gibi gitmez.
The Director must have some sort of plan for it.
Yöneticinin bunun için bir planı olmalı.
Well, no plan survives contact with the past.
Hiçbir şey geçmişte planlandığı gibi gitmez.
No plan survives contact with the past.
Hiçbir şey geçmişte planlandığı gibi gerçekleşmez.
It was a good plan, if the Russians hadn't gone rogue.
Eğer ruslar yamuk yapmasalardı harika bir plandı.
The Director must have a plan.
Yönetici'nin bir planı olmalı.
You have a responsibility to the grand plan.
Büyük planın sorumluluğu sende.
I know, and I was the first one to agree with that plan, but after inspecting the HAARP transmitter, it's too risky to have someone over there setting it off.
Biliyorum ve o plana ilk katılan kişi benim. Ancak HAARP vericisini inceledikten sonra, Orada birinin onu durdurması çok riskli.
So what's your plan to power the rocket to ignition?
Peki roketin ateşlemesine neden planınız nedir?
I'm not liking the sound of that plan.
- Bu plan pek hoşuma gitmedi.
You made a plan with the Dark Army.
Karanlık orduyla bir plan yaptın.
You know, when you gave me this, you said to stop anyone who gets in the way of our plan.
Bunu bana verdiğinde demiştin ki, her kim planımıza engel olmaya kalkışırsa, onu durdur.
- What's the plan, Doctor Hippie?
Plan ne Doktor Hippi? Haydi, ne yaparsanız yapın. acele edin.
Has she done the Five Phases of Fame?
Beş Aşamalı Plan'ı uygulamış mı?
The faction doesn't believe in the grand plan.
Fraksiyon temel plana güvenmiyor.
The world we left was loyal to the director and the grand plan.
Bıraktığımız dünya, büyük plana ve Yönetici'ye sadıktı.
Looks like all the grand plan has done so far is screw things up worse than before.
Görünen o ki, büyük planın şu ana kadar yaptığı tek şey her şeyi öncesinden de beter bir hale getirmek oldu.
The director saved us from the brink of extinction and created the grand plan, we have to trust that.
Yönetici bizi tükenmenin eşiğinden kurtardı ve büyük planı oluşturdu, buna güvenmek zorundayız.
Uh, Tucker, any big plans for the weekend?
Tucker, hafta sonu için bir planın var mı?
No, figuring out when the debris would hit wasn't the hard part with my background.
Hayır, enkaz ne zaman çarpacağını bulmak Arka planımın zor kısmı değildi.
So you chased a girl into the desert with no car and no plan, but I'm being emotional.
Yani bir çocuğu çölün içine atmıştın Araba yok ve plansız Ama ben duygusal davranıyorum.
- This isn't the desert, and I have a plan.
- Bu çöl değil Ve bir planım var.
Follow the plan.
Planı uy.
You know, I plan to retire soon. I have a condo on the beach.
Biliyor musun, yakında emekli olmayı planlıyorum.
Like General Drago, he'll see the reason in my argument.
General Drago gibi, o da planımın mantığını anlayacaktır.
My new seating plan avoids conflict through the use of complex social algorithms.
Yeni oturma planım, karmaşık sosyal algoritmaları kullanarak çatışmayı önleyecek.
Sell? That's the plan.
Plan bu.
the plane 59
the planet 19
the planets 21
the plant 20
the plan is 23
plan 283
planet 68
plane 72
planes 56
plant 50
the planet 19
the planets 21
the plant 20
the plan is 23
plan 283
planet 68
plane 72
planes 56
plant 50