The s traducir turco
1,747,797 traducción paralela
Your mother, Angelica, was instrumental to the success of it.
Anneniz, Angelica'nın onun başarısında büyük rol oynadı.
- Then might I ask what exactly - are you doing here? - We're here to tell you that if you try this shit again, the same thing's gonna happen, only next time, we won't just play defense.
- Sana bir daha böyle bir şey olursa sadece savunmakla yapmakla kalmayıp aynı şekilde saldıracağımızı da söyleme geldik.
No, he's the guy that tried to murder us.
Hayır, o bizi öldürmeye çalışan bir adam.
I mean, that's the only place we can be sure there's no radioactive schnizz.
Demek istediğim tek yer radyoakif olmayan okyanus kaldı.
JK, it was the candles and the chants, and that's my final answer.
Şaka, Sadece mumlar var, ve benim son cevabım.
And in the one-in-a-billion chance that he's alive and in L.A., there's, like, zero chance that he could ever find us.
ve milyonda bir şans halen L.A.'de bir yerde yaşyıordur. neredeyse sıfır şansımız var oan rastlamak için.
And the haystack is made of needles.
ve samanlık iğnelerden yapılmış.
But our home. The baby's room.
ama evimiz. bebek odası.
The moment I first heard your Southern lilt, I thought I had died and gone to the plantizzy. Equal parts class and sass, the word "pert" jumps to mind.
Senin diğer binada sıkışık kaldığında, öldüğünü sandım ve tüylerim diken diken oldu bilirsin düken diken sözcüğü eklidirç.
Like the first light of the new day.
Yeni günün ışı gibi yada bulaşık detarjanı gibi
I don't want to spoil the night with some boring speech about the incredible year we've had, capped with J-Bak Investments cracking the top five global finance companies.
Bu geceyi, J-Bak Yatırım olarak ne kadar başarılı bir yıl geçirdiğimiz ve dünya çapında nasıl da ilk beş finans şirketi arasına girdiğimiz hakkında sıkıcı bir konuşma yaparak mahvetmeyeceğim.
Hey, make sure you cover the exit, okay?
Çıkışı tuttuğunuzdan emin olun, tamam mı?
There's an exit to the garage that way.
O tarafta garaj çıkışı var.
Distract the big one, go over that car for a clean shot.
Büyük olanın dikkatini dağıt, atış için şu arabanın yanına gideceğim.
That's from The Root of All Evil.
Bu "Tüm Kötülüklerin Anası" ndandı.
Here's the thing.
Mesele şu.
I know you have important things to discuss with me, but I'm asking you to hold on, fully understanding that the future of our marriage is uncertain, but that's a small thing compared to your safety.
Benimle önemli konular konuşmak istiyordun biliyorum, ama senden beklemeni istiyorum, evliliğimizin geleceği sallantıda, onu da anlıyorum, ama güvenliğinle kıyaslandığında bu küçük bir şey.
Witnesses saw Sun Bak, Mr. Bak's sister, at the center of attacks.
Görgü tanıkları olay yerinde Bay Bak'ın ablası Sun Bak'ı gördüklerini ilettiler.
And what's with the hair?
Bu ne biçim saç böyle?
- What's with the hair?
- Bu ne biçim saç?
- Yeah, what's with the hair?
- Hakikaten bu ne biçim saç?
[Will] There's no one behind the glass.
Camın ardında kimse yok.
- I can't let them get away with this without handing it off to the one lawyer I know who cares enough to see this thing through.
Bu davayı sonunu görebilecek kadar umursayan bir avukata devretmeden elimden çıkarıp bu işten sıyrılmalarına izin veremem.
I just got off the phone with a client, and she never filed their motion to dismiss.
Şimdi bir müvekkil aradı dava düşürme talebini doldurmamış.
- Louis, you need to calm down right now before this goes in the wrong direction,'cause this isn't about Stephanie.
Louis bu tartışma yanlış taraflara kaymadan sinirlerine hakim ol. Çünkü burada seni kızdıran Stephanie değil.
Mike's pissed at him. And the last time I saw you, you were pissed at him.
En son hatırladığım kadarıyla seni de yeterince sinirlendirmişti.
So instead of telling me that you're not gonna hire Stephanie back, why don't you go tell the lord God almighty that if he is not careful, he's not gonna have a kingdom to rule over anymore!
O yüzden Stephanie'yi geri almayacağını söyleyene kadar git de değerli biricik Harvey'ne şunu söyle. Eğer dikkatli olmazsa yakında yönetebileceği bir krallık kalmayacak.
- Maybe you didn't know this, but that's good enough to get you into the Hall of Fame.
Belki haberin yok ama Şöhretler Geçidi için bu kadarı yeterli.
The last time you flew to Chicago this often, Michael was still playing.
Chicago'ya en son bu kadar sık uçtuğunda Michael hala maçlara çıkıyordu.
- I'm in a situation at the office.
Şirkette bazı sıkıntılar var.
- Why aren't you playing from the men's tees?
Neden sen de diğerleri gibi golf kıyafeti giymiyorsun?
- Well, today's the day.
Gün bugündür.
- If it's about the case, I can't do that, and you know it.
Eğer davayla ilgiliyse bunu yapamam, biliyorsun.
- The guard's testimony doesn't match their version of events, - and I can't prove it.
Gardiyanların ifadeleriyle olayların yaşanma şekli örtüşmüyor ama bunu kanıtlayamıyorum.
What but what I can tell you is that if you can convince someone that you already have something, that's the best way to get them in the room.
Ama şunu söyleyebilirim. Onları elinde bir şeyler olduğuna ikna edebilirsen onları görüşmeye getirtip süreci kontrol edebilirsin.
- I get it... I convince them I have the doctor's time card, and he was nowhere near that place, - I can get them to settle.
Anladım onları doktorun zaman çizelgesinin elimde olduğuna ve o zaman diliminde orada bulunmadığını bildiğime ikna edip anlaşmaya oturtacağım.
But when your bullshit puts one of my biggest clients on the block, that's when I'm done playing good soldier.
Ama senin saçmalıkların yüzünden en büyük müvekkilim riske girecekse işte orada uslu çocuk olmayı bırakırım.
And he's the reason they're coming after us
Başta peşimize düşmüş olmalarının sebebi o zaten.
- For all I know, you were the one who gave Bratton the inside information on us in the first place.
Bana göre en başta Bratton'a içeriden bilgi sızdıran sendin.
- Well, beating someone off the line doesn't mean that you didn't jump the gun to do it.
Önünüzdeki başka birini sıradan şutlamanız işi önce yapmış olduğunuz anlamına gelmiyor.
- And now I feel like I can't even get you on the phone anymore.
Şimdilerde size telefondan bile ulaşamazmışım gibi geliyor.
- If that's true, those damages will still be there in eight weeks, which means the only reason you'd be upset right now is if this action is nonsense.
Bu doğru bile olsa o zarar sekiz hafta içinde değişmeyecek. Bu da demektir ki sizi asıl kızdıran şey şu an bu davanın saçmalık olması.
- Morelli's expense reports for the last three years.
Morelli'nin son üç yıl içindeki harcama raporları.
- Nothing eases the pain of a bullshit lawsuit - like cash in your pocket.
Saçma sapan bir davanın acısını hiçbir şey cepteki nakit para gibi hafifletemez.
- No, it's the truth.
- Hayır ciddiyim.
- Like you must have been out sick or something the day the name partner gods came down saying who's gonna make it up the God damn mountain.
Deli gibi hasta olduğun gün isim ortağı Tanrılarının gelip şimdi kim şu karşıki dağa tırmanacak demesi gibi.
- It's the only way that we...
- Bu işi çözmemizin başka yolu...
It's over. The bluff worked.
Blöf işe yaradı.
- Then knock on the door of everyone that has come out of that place - and find more guys.
O zaman oradan çıkan herkesin kapısını çal ve başkalarını bul.
Did my assistant give you the wrong time?
Yardımcım size saati yanlış mı verdi?
The truth is, I usually take the first hour to offer you a glass of champagne and try to get to know you anyway.
İşin doğrusu, ilk saatte size şampanya ikram edip sizi tanımaya çalışıyorum.
the simpsons 168
the sun 236
the sun is shining 35
the show must go on 78
the same goes for you 21
the sky's the limit 40
the storm 50
the spectator 98
the same to you 32
the sound 24
the sun 236
the sun is shining 35
the show must go on 78
the same goes for you 21
the sky's the limit 40
the storm 50
the spectator 98
the same to you 32
the sound 24
the sun is out 17
the same as you 50
the same thing happened to me 16
the same one 32
the song 78
the same 389
the sex 65
the stairs 24
the sword 66
the star 53
the same as you 50
the same thing happened to me 16
the same one 32
the song 78
the same 389
the sex 65
the stairs 24
the sword 66
the star 53