They were there traducir turco
3,572 traducción paralela
We know one thing - it can't have been a coincidence they were there.
Bildiğimiz tek bir şey var. Orada beklemeleri tesadüf olamaz.
There were people, and they were there, and they got sucked up into the sky.
İnsanlar vardı, duruyorlardı ve gökyüzüne çekildiler.
- Oh, yeah, yeah, these... these women are smoking hot. - They were there. They were there.
Evet tabi çok güzel bunu sevdim
I called the evacuation helicopters, but... by the time they were there, he was dead.
Yardım helikopterini çağırdım, ama... Onlar yetişene kadar, çoktan ölmüştü.
Well, if they were related or having sex, there would probably be more of a connection and there might not be such a big disparity in their M.O.s.
Akraba da olsalar, cinsel bir ilişkileri de olsa bu herhangi bir bağdan daha fazlası olmalı yöntemlerinde çok büyük bir farklılık yok.
When I left the hospital, the detectives were still there. - Did they have anything?
Hastaneden ayrılırken dedektifler hala oradaydı.
And, if that didn't work, they should shoot a dozen members of his Congress party, and if there were still problems, shoot 200 more and so on until order was established.
İlerlemek için çömelmek, dirseklerimizin üstünde sürünmek zorundaydık.
If they could do it, and the risks were huge, then there was no other major natural obstacle in their way until the English Channel.
Halkın Hitler'in yaşadığı haberine verdikleri tepki karizmatik gücünün ne kadar derinlere işlediğinin göstergesidir.
Hey, we just - - we didn't plan on the customers buying other products while they were in there.
Hey, bizim - - Müşteriler için bir planımız yoktu biz bir tarafdayken müşteriler diğer tarafdaki ürünleri alıyordu.
You know, there was a time when they were pretty picky about who they let into the academy.
Biliyorsun bir zamanlar, akademiye adam alırlarken çok seçici davranırlardı.
Yes, because there are laws, there are laws of time and, once upon a time, there were people in charge of those laws, but they died.
Evet, çünkü kurallar var,... zamanın kuralları ve bir zamanlar, bu kuralların başında insanlar da vardı, ama öldüler.
And, if that didn't work, they should shoot a dozen members of his Congress party, and if there were still problems, shoot 200 more and so on until order was established.
Bu da işe yaramazsa meclisteki partisinin bir düzine üyesini daha vurmalıydılar. Ve eğer sorun hala devam ederse 200 kişiyi daha vurup sorun çözülene kadar devam etmeliydiler.
If they could do it, and the risks were huge, then there was no other major natural obstacle in their way until the English Channel.
Riskler çok büyük olsa da, bunu başardıktan sonra yolları üzerinde İngiliz kanalına kadar başka doğal bir engel kalmıyordu.
The lives that these kids were living was so fascinating that there was a web site devoted to them that they had to read endlessly, and I think it just really captured the moment of the world we were in.
Bu çocukların yaşadığı hayatlar öyle büyüleyiciydi ki, sürekli okumak zorunda oldukları onlara bağlı bir site vardı. Ve bence, bu içinde yaşadığımız dünyanın bir yansıması.
It felt like they had caught on that there was something about the show that audiences were really reacting to.
Diziye seyircinin tepki verdiğini ve dizinin rağbet gördüğüni hissettik.
They were supposed to grab a drink with me... but I guess they were hanging out by themselves over there.
Aslında beraber içki içmemiz gerekiyordu ama sanırım kendileri takılıyorlar.
And when you're out promoting this film around the world... I will be there beside or, rather, slightly behind you... smiling endlessly for the press, even though I'm ready to drop. And being gracious to people who look through me as if I were invisible... or elbow me aside, because all they can see... is the great and glorious genius, Alfred Hitchcock.
Filminin, dünya çapında tanıtımını yaparken de yanında ya da daha ziyade biraz arkanda durup düşüp bayılacak gibiyken hiç durmadan basına gülücükler saçarım ve bana görünmezmişim gibi davranan ya da beni yana doğru iten insanlara terbiyesizlik etmem.
Well, nobody knows how many there were, really, do they, Pete?
Aslında kaç kişi oldukları belli değil, değil mi Pete?
They were talking about me like I wasn't even there.
Ben hiç orada yokmuşum gibi konuştular.
When radio waves were discovered, they weren't called radio waves, because there were no radios.
Radyo dalgaları keşfedildiklerinde o adı almamışlardı çünkü o zamanlar radyo yoktu.
There were whispers in town that they were wasting their service money at the bars, pool halls, and even at Rosie's.
Kasabada askerlik paralarını barlarda, bilardo salonlarında, hatta Rosie'nin yerinde harcadıklarına dair söylentiler vardı.
These kids are wearing the same uniforms they had when we went there, and they were old then. They're marching right out of 1979.
Çocuklar da aynı üniformayı giyecek biz gittiğimizde onlar da gidecek, ve yaşlandığımız zaman aynı 1979 daki gibi uygun adım yürüyecekler.
— Were they there?
Oradalar mıymış?
Dad, there's this RV and they were playing on it.
Baba bir karavan vardı onlar da üstünde oynuyordu.
Yes, there were, and after you attacked me, they were gone.
Evet, konuşuyordu, ve sen bana saldırdıktan sonra gittiler.
And they were gonna go over there and just dominate the Tour and change the way cycling is run.
Oraya gidip Tur'a egemen olacak ve bisiklet sporunun tarzını değiştireceklerdi. Bill Strickland Bisikletçilik Başyazarı
There was a long list of companies that were just getting in line to sign deals with Lance Armstrong because they knew who Lance was, as a cancer survivor and as a person, and an advocate for the cancer-surviving community.
Birçok şirket Lance Armstrong'la anlaşmak için sıraya girmişti çünkü Lance'i kanseri yenen bir savaşçı, bir insan ve kanserle savaşanların savunucusu olarak tanıyorlardı.
There were people there that know nothing about cycling, and they were just screaming, reaching over the barriers, trying to touch the great hope.
Bisikletçilikten hiç anlamayan insanlar bile bağırıyor, bariyerlerin üstünden uzanıp büyük umuda dokunmaya çalışıyordu.
There was a little bit of a risk that if the authorities were monitoring his communications, as they might well have been, they would be aware of my involvement with him, they would arrest me as I came back into the United Kingdom,
Bir miktar risk vardı. Yetkililer onun iletişimini izliyorsa, ki bu pekala mümkündü, onunla alakamın farkında olacaklardı. İngiltere'ye döndüğümde beni tutuklayıp bilgisayarımda olması halinde malzemeye el koyabilirlerdi.
They found out that they were mutual lovers of mine, they had had unprotected sex, and they got into a tizzy about whether there was possibility of sexually transmitted diseases.
Aynı anda ikisiyle de sevgili olduğumu, korunmadan seks yaptıklarını öğrendiler ve cinsel yolla bulaşan hastalık olabilir diye çok gerildiler.
And if your hopes and dreams they were trapped in a box... at your feet... but there was no way to get the key?
Hayallerimiz ve umutlarımız o kutunun içine tıkılı! Kutu elimizin altında ama anahtarları almanın bir yolu yok.
Holly, 9 were experienced there, tells me that they all had hypothermia severe while the same night?
- Bunlar dokuz tecrübeli gezgindi. - Evet? Sen bana "Hepsi, aynı anda, aynı gecede şiddetli hipotermi geçirdi." mi diyorsun?
No, they were just standing there.
Hayır, orada öylece duruyorlardı.
And I remember, we got there and they were very standoffish pop stars, very distant.
Hatırlıyorum, oraya ulaştık... ve onlar çok soğuk gibilerdi... pop yıldızları, çok mesafeli.
The bar had a 6-meter long painting pre-Rafaelite, where there was a king and the nobles had a face like they were hiding something.
Barda 6 metre uzunluğunda, üzerinde bir kral... ve yüzlerinde birşeyler gizliyormuş gibi ifadeler taşıyan... asillerin bulunduğu bir pre-Rafaelite resim vardı.
There were just too many of these people, and they were just spreading disease and wasting resources.
Bu insanlardan bir sürü vardı ve hastalık yayıyorlardı, kaynakları tüketiyorlardı.
He said there were seven girls before me... and that I was lucky because they usually stay for a week.
Benden önce 7 kız daha varmış, ama ben şanslıymışım, çünkü genelde 1 hafta kalırlarmış.
They were sitting there for 54 years when I found them.
Onları bulduğumda 54 yıldır oradaydılar.
They thought I'd look after them, and I did, while we were there.
Onlara göz kulak olacağımı düşünürlerdi ve biz oradayken oldum da.
- They took the hard drives too, there were home adsresses in those files, telephone numbers.
İçlerinde adres ve telefon numaralarının olduğu bilgisayarları da aldılar.
Yeah, but they're only actually for people that were there.
Evet ama sadece aramaya çıkanlar içebilir.
There they were!
Orada.
Well, not unless they got here before I did. How many of them did you say there were?
Ben görmeden belki başka bir araca bindiler.
They were remodeling my room, and I pulled my cot in there,
Odamı yeniden düzenlerlerken karyolamı oraya taşımıştım...
If I'd told them we were taking a bunch of gays out there to get married, they'd have thrown me a parade.
Birkaç eşcinseli evlendiriyorduk deseydim,... geçit töreni yaparlardı.
I just think if there were no banks, then people would share their money more because they'd be able to see it.
Bence hiç banka olmasaydı, insanlar paralarını daha çok paylaşırdı çünkü paralarını görebilirlerdi.
- Were they there all the time?
- Hep orada mıydılar?
There were a lot of attractive women there, Morty, and they they they they all wanted time with me.
Orada bir sürü çekici kadın vardı Morty, ve hepsi benimle birlikte olmak istedi.
They came out of the water to walk on land, where there were already large forests.
Sudan çıkıp üzerinde halihazırda büyük ormanlar bulunan karada yürümeye başladılar.
I bet there were 1,000 men claiming they were the one.
Bahse varım bunu yaptığını iddia eden bin adam vardır.
He said no, but there they were, so what am I supposed to do?
Hayır dedi, ama oradalardı,... ne yapmam gerekiyordu?
they weren't there 24
they weren't 91
they were 560
they were together 21
they were good 30
they were best friends 18
they were right 58
they were beautiful 18
they were not 22
they were lovers 19
they weren't 91
they were 560
they were together 21
they were good 30
they were best friends 18
they were right 58
they were beautiful 18
they were not 22
they were lovers 19