Aynı değil traducir inglés
7,844 traducción paralela
Anlamıyorum. Annemin yerini değiştirmekle aynı değil mi?
What are you trying to say?
Babalarımız aynı değil ama göründüğümüzden daha çok benzeriz.
We have different fathers but we're more alike than we look.
Tam olarak aynı değil.
Hm... not quite the same.
- Pat'ler Welker'sız aynı değil.
- The Pats are not the same without Welker. - Eh.
Hayır. Ayrıca onun anlattığıyla kitaptaki tam olarak aynı değil ama...
No, and the way she told it, it's not quite the same as I have it in my book.
Aynı heyecanı değil adam yakalamak olarak.
It's not the same excitement as catching the guy.
- Her zaman bu denge var ve, uh, olmaya çalışıyorum İleri eğilerek senin soruşturma teknikleri ve emin değil mi o hakları konusunda ezmek aynı zamanda.
- There's always this balance of, uh, trying to be forward leaning in your investigative techniques and making sure that you don't trample on rights at the same time.
Ve böylece olanlar için kim Bu bilgiyi savunarak gereken şifreli değil, kesinlikle kolaylaştırır Kolluk için için, um... mücadele, ama aynı zamanda daha kolay hale getirir saldırı siber suçlular.
And so for those who are arguing that information should not be encrypted, certainly that makes it easier for law enforcement to, um... combat, but it also makes it easier for the cyber criminals to attack.
Ve o geçirdi... o kadar geçirdi Farklı bir çok şey öğrenmek, ve aynı zamanda değil sadece bütün Hukuk sistemi ama, Her şey etrafında teknoloji ve vaka.
And she's had a... she's had to learn a lot of different things, and also not only just the whole legal system but, uh, everything around the technology and the case.
Nereye gidersem gideyim, aynı olacak. Şimdi dursam bile, sorun değil.
He will be forced to do the same, if it came to a stop, I want it to end.
Beni sürmekle kendini yönetmek aynı şey değil.
Riding me is not the same as doing it yourself.
Yaşamak zorlaşmış sadece insanlar için değil aynı zamanda ağaçlar ve hayvanlar için de.
It made life hard, not only for those people who tried to cross, but for the trees, the animals.
Askeri başarıların sadece senin için değil ırkın için de aynı derece onur kaynağı.
Your military success was a credit... Not only to you... but your race aswell...
MacKenzie aynısını sizden istese siz de yapardınız öyle değil mi?
If the MacKenzie asked ye the same, ye'd do it, would ye no?
Claire sırlarımı saklamaya devam edip kimseye söylememeni istemek zorundayım. Yalnızca çocuk değil aynı zamanda bu gece burada gördüklerini de saklamalısın.
Claire, I must ask ye to keep my secrets, not tell anyone, not just about the child, about what ye saw tonight.
Her şey aynı anda hem tanıdık, hem de bir anlamda değil.
Everything's familiar and kind of not familiar at the same time?
- Onun ipiyle benim ipim aynı kefede değil ki!
His high wire and my high wire, they have nothing in common!
Sonuçta aynı adama çalışıyoruz, öyle değil mi?
I mean, we technically both been working for the same spics, right?
Burası sadece senin için değil aynı zamanda kaybettiğin insanlar için.
And it's not just for you, but for the person that you lost, too.
Hepsi aynı Tini ailesinden değil mi zaten?
You ever think maybe they're all part of the same Tini family?
Edith'i hatırlıyor musun? Hayır, bu aynı şey değil.
No, that's not the same thing.
Bulmadın ; gecenin ortasında aramaya çıktın. İkisi aynı şey değil.
You went looking for it in the middle of the night and that's not the same thing at all.
- Dört aydır yaptığımız aynı şey değil mi?
Isn't that what we've been doing?
Evet, aynı haberleri izlemek gibi. Yalnız bunlar gerçek değil.
Yes, just like watching the news, only this isn't real.
Hepimiz aynı gemideyiz, değil mi?
We're all in the same boat, eh?
Söylediklerini yapacak olsaydım hepinizi aynı anda öldürmezdim, değil mi?
Even if I did, I wouldn't be killing you all at the same time, would I? - How do we know that?
Bu akşamki yarışmacımız oldukça özel biri sadece bir mimar değil aynı zamanda bir DJ bir koca, 2 çocuk babası muhtemel 3.
For tonight's contestant, we have a very special one, he's not only an architect but also a DJ, a husband, a father of two, possibly three.
Aynı şey değil.
It's not really the same thing.
Bu çocuk, aynı Josh'a benziyor, ama o değil.
That boy, he looked just like Josh, but he wasn't him.
Bu sadece kötü bir orospu çocuğu değil, aynı zamanda diğer tüm orospu çocuklarını temizlemesi için gönderdikleri o adam.
This ain't just another bad motherfucker, this the guy they send in to clean out all the other bad motherfuckers.
- Kesinlikle aynı şey değil.
It's not really the same.
Aynı taraftayız değil mi? Değil mi?
We're on the same side, right?
Hepsi aynı şarkı, değil mi?
They all the same song, ain't they?
- En azından aynı ağdayız, değil mi?
But at least we're in the same web, right?
İlkokuldan beri aynı okulda okuyorsunuz değil mi?
You were at the same school since primary school, right?
Nate sadece tasarımcı değil, aynı zamanda iş adamı.
Nate is not only a designer but also a businessman.
Aynı şey değil.
It's not the same.
Birebir aynı, değil mi?
It's exactly the same, right?
Soren de gemidekilerle aynı belirtileri gösterdi, değil mi?
Soren exhibited the same symptoms as the ship victims, right?
İkisi aynı şey değil.
It's not the same thing.
İkisi aynı şey değil mi patron?
Aren't they the same thing, boss?
Uyuşturucu kaçakçılarının istediği sadece adaletin yok olması değil. Aynı zamanda hükümetin çıkarlarına engel olmaktır.
What interests the narcos isn't just the fall of the Minister of Justice, but also to impede the strategy of the government to combat his interests.
- Aynısı değil.
It's not the same.
Belki Başkan Gaviria'yı aynını yapmaya ikna edebiliriz, değil mi?
Maybe we can convince President Gaviria to do the same. Right?
Aynı şey değil mi?
Isn't that the same thing?
Bir filmi aynı anda 2000 kişiye izletmek için çekersiniz, bir kişiye değil.
I mean that one's film should be designed for 2,000 seats, and not one seat.
- Aynı şey değil.
- It's not the same.
- Ama bu seninkiyle aynı renk değil ki?
- But this isn't the same color as yours.
- Onunla aynı sınıfta değil miydin?
Weren't you in her class?
Bu toplantılar yalnızca iki tarafı biraraya getirmesi dolayısıyla kritik değil aynı zamanda uluslarası kamuoyunda varlığını arttırmasından dolayı önemli.
These talks are absolutely crucial in not only bringing both sides together, but also increasing their standing in the international community.
- Aynı fikirde değil misin?
Yeah, don't you agree?
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değil mi çocuklar 56