Başka yok traducir inglés
24,803 traducción paralela
Ayni şansa sahip olmayan bir başka maden yok.
There isn't a mine in existence wouldn't take the same chance.
Söylediklerini yapmaktan başka çaremiz yok.
We have little choice but to do as they say.
Ji-Sung'daki lekositoz belirtisinden başka bir şey yok. MERS olsaydı normal olurdu. Ne yazık ki kan tahlilinde tespit edilmesi için hala çok erken.
Nothing other than Ji-Sung showing signs of leukocytosis, which would be normal if she had MERS, which still isn't showing up in anyone's blood because it's too soon.
- Başka yara yok.
- No other wounds.
Yani bu gece benimle yemek yiyeceksin. Başka bir şey yok.
So, you will dine with me tonight, and nothing more.
Fark etmediysen söyleyeyim, konuşacak başka kimsem yok.
[Noah ] We should at least have this conversation instead of calling some stranger. [ Emma] In case you haven't noticed
Hayır, başka kimse yok.
[Amanda] Oh, I am.
Ama başka şansım yok.
But I don't have a choice.
Ayrıca, başka seçeneğiniz yok.
Besides, you've got no choice.
Başka seçeneğim yok.
I've got no choice.
Hayatında hiç başka bir ebevenyn figürü yok mu?
There's no other parental figure in his life?
Sanırım bunu başka şekilde söylemenin bir yolu yok.
Well, i guess there's no other way to say it. Um...
Henry, fazla zamanımız yok. Patronumuz her an seninle konuştuğumuzu anlayıp yerimize başka birilerini...
Henry, we don't have much time together before our boss figures out that we're in here talking to you and replaces us wi...
Başka çaremiz yok.
Well, we have no choice.
Senin için başka evlilik yok mu?
So, no more marriages for you?
Başka yolu yok.
There's no question.
Aslında bu vergi sezonundaki bir muhasebeci için iyi bir şey. İşten başka yapacak bir şeyim yok.
Which is actually pretty great if you're an accountant during tax season... nothing else to do but work.
Yoksa bu sikici insanin takimimda olmasinin baska bir yolu yok.
There's no way that that shower drip is on my team.
Yapması benim için de zor olacak ama başka şansı yok.
Neither do I, but it's the only chance he has.
Başka şansımız yok.
Look, there isn't a choice.
İtaat etmekten başka seçenekleri yok.
They got no choice but to obey.
- Elimizde başka bir seçenek yok.
It's the only one we've got.
Şu an için ekleyeceğim başka bir şey yok, tabi BPD'nin bir parçası olmakta iyi olmadığı dışında.
I have nothing further to add at this time, except it's clear that she wasn't good enough to be a part of BPD.
- Sizin yapacak başka işiniz yok mu?
- Don't you guys have better things to do?
O zaman başka çarem yok.
Then I have no choice.
Tehdit ya da başka şiddet olayı yok.
No threats or any other violent incidents.
-... başka fiziksel kanıt da yok.
- that ties Banyan to the scene?
Senin için başka yol yok.
There's no other way out for you.
Eğer Dolphinlerin istediği buysa başka şansım yok.
I mean, I guess if this is what the Dolphins want, I got no choice.
Hayatında karşılaştırabileceğin başka bir şey yok mu cidden?
Ain't nothing in your entire life could compare?
Wilson, bahsetmek istediğin başka bir konu yok mu?
Wilson, don't you have anything to talk about?
- Başka yolu yok.
- There's no way around it.
Başka jöleli içki yok mu?
Are there any more jell-o sho...
Başka birisini gördüğüm an, yok olurum.
If I see anyone else, I disappear.
Sanırım başka seçeneğim yok.
Looks like I don't have a choice.
Teşekkürler, başka sorum yok.
Thank you. Nothing more.
Başka sorum yok sayın yargıç.
Nothing further, Your Honor.
Şimdilik başka sorum yok sayın hakim.
Nothing more at the moment, Your Honor.
Başka bir şey yok mu?
Nothing else? Nope.
Başka sorum yok sayın hakim.
Nothing further, Your Honor.
Gidecek başka yerim yok.
I got nowhere to go.
Köpeğe veya başka bir şeye ihtiyacımız yok mu?
Don't we need dogs or somethin'?
Başka bir D.A.'in ne yapabileceği hakkında fikrim yok.
I have no opinion on what another D.A. might do.
Başka bir yol yok, Emily!
There is no other way, Emily!
Hiçbir şeyim yok ve eğer Jason Philadelphia'daki... adli muhasebeciyle toplantısından bir kamyon dolusu parayla dönmezse... benim, gerçekten başka şansım yok.
I have nothing. And unless Jason comes back from meeting with his forensic accountant in Philadelphia with a truckload of cash, I, I honestly have no choice.
Başka seçeneğim yok.
I don't have a choice here.
Anahtarın vardır diye başka sebebim yok.
I'm assuming you've got the keys, if nothing else.
Biliyorsun başka seçeneğim yok.
You know I don't really have a choice.
40 dakika başka bir araba yok.
And there wasn't another car for 40 minutes.
Williamsburg, Dürüstlük burada ve dinlemekten başka yapacak bir şeyi yok.
Williamsburg, now, Honesty is here and has no agenda but to listen.
Başka şart yok.
No strings attached. Well, except for the string of the chair.
başka yok mu 20
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73