Gerçeği söylemek gerekirse traducir inglés
575 traducción paralela
Sizi burada gördüm ve gerçeği söylemek gerekirse, çıkma teklif etmek istiyorum, ama sanırım yaralanma yüzünden cesaretim yok.
Um, anyway, I saw you here and, to tell you the truth, I wanted to ask you out, but I guess, because of the injury, I didn't really have the nerve.
Ama gerçeği söylemek gerekirse ne tür bir kulüp olduğunu anlayamadım.
But to tell you the truth I don't understand what kind of a club it is.
Gerçeği söylemek gerekirse, ben böyle bir şeyle sonsuza dek oynayabilirim.
Because I'll tell you the truth, I could play with something like that forever.
Gerçeği söylemek gerekirse efendim, başka bir sebebi var.
To tell you the truth, sir, I have another reason.
Gerçeği söylemek gerekirse, bana vereceğiniz pek bir şey yok.
To tell you the truth, I don't think you have much to offer.
Gerçeği söylemek gerekirse, bir idealim var, bir gün oraya gidip, onu kendim arayacağım.
To tell the truth, I had an idea I'd go and look for it myself someday.
Gerçeği söylemek gerekirse sayfiyeye bunun üzerinde düşünmek için gidiyordu.
As a matter of fact, she was going to the country to think it over.
Gerçeği söylemek gerekirse gelmedi.
No, it hadn't... Do you tell the truth?
Sana gerçeği söylemek gerekirse kendisinin bir me...
To tell you the truth, he says that he's an a...
Gerçeği söylemek gerekirse ben de tam gidiyordum.
But as a matter of fact, I was just leaving.
Gerçeği söylemek gerekirse, her işim rast gitti.
The truth is, I had rather an easy time of it.
Ve gerçeği söylemek gerekirse bu beni biraz korkuttu.
And to tell you the truth, it really scares me a little.
Gerçeği söylemek gerekirse bu ülkede bizler başarılı insanlarımızın geçmişleri hakkında konuşmayı pek sevmeyiz.
We are not accustomed to speak of past of notable citizens. An ex-con.
Gerçeği söylemek gerekirse, kendi kendime bir kaç keşif yaptım.
In truth I have my choice of several inventions.
Gerçeği söylemek gerekirse, ölmekten korkuyorum.
To tell you the truth, I'm scared to death.
Gerçeği söylemek gerekirse, Sandy. Kaybolduk.
To tell you the truth, Sandy, I'm lost.
Gerçeği söylemek gerekirse, sizinle evlendiğimde bir seçim yapmıştım.
In actual fact... at the time of marrying you, I took a firm resolution.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu Yae'nin fikriydi.
Actually, this story comes from Yae.
Gerçeği söylemek gerekirse, Eiko...
To tell you the truth, Eiko...
Gerçeği söylemek gerekirse, Mr.Mullen...
To tell you the truth, Mr. Mullen...
gerçeği söylemek gerekirse ben de boşanmak istemiyordum.
Not that I wanted one, to tell the truth.
Gerçeği söylemek gerekirse, ben nişanlıyım ve evleneceğim.
To tell you the truth... I'm engaged to be married.
Gerçeği söylemek gerekirse efendimiz...
But the truth is... the master...
Ama gerçeği söylemek gerekirse düşününce çok güzel geliyor.
I tell you the truth, though... it's very nice when you come to think of it.
Gerçeği söylemek gerekirse, üç gündür limanda kalıyorum.
As a matter of fact, we've only been in port for three days.
Gerçeği söylemek gerekirse..
To tell you the truth.
Gerçeği söylemek gerekirse acıyorlar.
As a matter of fact, they do.
Gerçeği söylemek gerekirse, yandıklarını görünce... rahatladım.
To tell you the truth, when I saw them burning... I was relieved.
Gerçeği söylemek gerekirse, sayın hakim.
I'll tell you something frankly, Judge.
Gerçeği söylemek gerekirse, rodeolar hakkında bile daha fazlasını bilmiyorum.
To tell you the truth, I don't even know about rodeos any more.
Gerçeği söylemek gerekirse, medeni dünyadaki her bir ülke burada temsil edilmektedir.
Indeed every country in the civilized world is represented here.
Gerçeği söylemek gerekirse, daha karar veremedim Ruth.
I ain't rightly decided, Ruth, to tell you the truth.
Gerçeği söylemek gerekirse çiftlik dışında başka bir şey ilgimi çekmiyor ama babam...
To tell you the truth, Dean Pollard, I never wanted to do a thing but ranch. But, Dad...
Gerçeği söylemek gerekirse bilmiyorum, Deanle. Onunla karşılaşmaktan korkmana gerek yok.
To tell you the truth, Deanie, I don't really know.
Gerçeği söylemek gerekirse...
To tell you the truth...
- Gerçeği söylemek gerekirse hiç alakanız yok.
- You don't look anything like her at all.
Gerçeği söylemek gerekirse kılıçtaki ustalığını... sadece hanımlar arasındaki ünü geçebilir.
Matter of fact, his prowess with the blade is surpassed only by his reputation with the ladies.
Evet, gerçeği söylemek gerekirse, canım, "Uzay ve Zaman Görseli" dedikleri bir şey "
Yes, well, er, as a matter of fact, my dear, it's what they call a "Time and Space Visualiser."
Gerçeği söylemek gerekirse henüz kahvaltı yapmadım.
To tell the truth, I have still not had breakfast.
Gerçeği söylemek gerekirse hâlâ cazibesi olan biri.
Frankly, she's still good looking.
Gerçeği söylemek gerekirse çok şaşırdım, yazı yazabileceğimi sanmıyorum.
To tell you the truth, I'm so shook up, I don't think I could write.
Gerçeği söylemek gerekirse, bahse girerim ayak parmakların bile tombul.
Why, I'll bet if the truth were known, even your toes are fat.
Annemin adı Rosalie idi ve gerçeği söylemek gerekirse onunla hiç yatmak istemedim.
My mother's name was Rosalie, and, to tell you the truth... I never wanted to go to bed with her at all.
Fazla düşünmemiştim, gerçeği söylemek gerekirse.
Hadn't thought about it much, to tell the truth.
Gerçeği söylemek gerekirse, güvendiğime inanıyorum.
Come to think of it, I believe I do.
Gerçeği söylemek gerekirse, Golde, elinden geleni de yaptı.
To tell you the truth, Golde, he hardly tried.
Gerçeği söylemek gerekirse, ben hiçbir şey hissetmiyorum.
Truth is I feel nothing.
Gerçeği söylemek gerekirse sen çok aşağılık bir adamsın, Kurt.
You're much more despicable, Kurt, if the truth were known.
Gerçeği söylemek gerekirse, buraya gelmeye başladığında burasının uydurmaca, bir yer olduğunu düşünmüştüm.
To tell you the truth, when he first started coming here... I thought the place was a phony. A phony?
Gerçeği söylemek gerekirse orasında burasında biraz fazlalığı olan kızları severim.
The truth of the matter is... I kind of like girls with a little upholstery... here and there.
Gerçeği söylemek gerekirse, Karin bu sabah beni aradı.
To tell the truth, Karin phoned me this morning.
gerekirse 81
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gercekten mi 17
gerçek 469
gerçeği 152
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gercekten mi 17
gerçek 469
gerçeği 152
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten çok üzgünüm 145
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111
gerçekten bilmiyorum 225
gerçekten öyle mi 37
gerçekten çok iyisin 21
gerçekten çok komik 20
gerçekten güzel 104
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111
gerçekten bilmiyorum 225
gerçekten öyle mi 37
gerçekten çok iyisin 21
gerçekten çok komik 20
gerçekten güzel 104