Tanık yok traducir inglés
765 traducción paralela
Tanık yok, eh?
No witnesses, eh?
Hiç tanık yok.
And no witnesses?
Asteğmen cinayetiyle suçlanma, tanık yok, mahkumiyet yok.
Charged with homicide of second lieutenant, no witness, no conviction.
Sağlam bir tanık yok, öyle değil mi?
It ain't like I had a regular witness, now, is it?
Kanıt yok, tanık yok, sadece sonuç var.
No evidence, no witnesses, just results.
Fırsat var, neden var, hiç tanık yok.
Opportunity, motive, no alibi.
Tanık yok.
Remember? No witnesses.
- Bu hanımla benden başka tanık yok.
- We are the only possible witnesses.
Ne size, ne de başkasına çünkü sözlerimi doğrulayacak tanık yok.
Neither to you, nor anyone, having no witness to confirm my speech.
- Burada tanık yok.
- No witnesses.
Tanık yok, dava yok.
No witness, no case.
Ama... zaten onu gören tanık yok muydu?
But... Did someone see him... walking from the Yuan residence?
Yani tanık yok!
So there's no one alive.
Derek, ne kadar kötü şeyler olabileceğini Scott'tan daha iyi biliyor bu yüzden birine zarar vereceğini bilse bile tehlikeyi hızlıca yok etme düşüncesi, daha büyük, artık kontrol edemeyeceği bir şeye dönüşmesine izin vermekten daha iyidir.
Derek knows much more than Scott how bad things can get. So the idea of eliminating a threat quickly, even if it means, you know, someone getting hurt, I think his mentality is that that's better than letting something spiral out of control to where you can't contain it anymore.
Otelde bir tek tanıdık kişi bile yok.
Not a single well-known personality in the hotel.
- Tanık aracılığıyla yapmanıza gerek yok.
- You needn't do it through the witness.
Hayır, önemi yok. Laureta tanıdığım bir kızın iyi bir arkadaşı.
No, Laureta is a good friend of a girl I know.
Kızları birbirinden ayırt edebilen bir tane tanığın yok.
You haven't a witness that can tell one girl from the other.
Şimdi, balistik tekniklere girme veya tanıklık etmek için uzmanları çağırmak gibi bir niyetim yok.
Now, it's not my intention to go into the technicalities of ballistics... or call in experts to testify.
Bana karşı hiç kanıtın yok ama ben savcılık için iyi bir tanık olabilirim.
You have nothing on me, but I'd make a fine witness for the prosecution.
- Gabe'e kız bulur musun? - Tanıdığım kız yok.
I don't know any girls.
Herifin teki cinayetler işliyor ve etrafında ona karşı tanıklık edecek kimse yok.
A man commits murders, and there is nobody around to testify against him.
Barış sağlanmıştı ama askerler yakıp yıkılmış yurtlarına döndüler yok edilmiş evlerine babalarını artık tanıyamayan evlatlarına artık yabancılık çektikleri ailelerine.
Peace came but the soldier returned to a ravaged land to homes which had been destroyed to children who no longer recognized their fathers to families who were now strangers.
Bu kısımda tanıdığımız tek bir insan bile yok.
There's not a person we know at this end.
Tanıdık tek sima bile yok.
Not one lousy face that I know.
Ama yalancı tanıklık yok, Georgie.
But no alibi, Georgie.
Göz kırpıp, dedi : Doğru insanları tanıyorsun, puana ihtiyacın yok.
He winks and says, "You know the right people, you don't need points."
... ve bir tek tanık bile yok.
... and not a single witness.
Sanırım seni tanımıyormuşum gibi davranmanın bir gereği yok artık.
I suppose there's no use pretending I don't know you.
Tanıklık burada, imzalanmış yeminli ifadeler, ters bir kanıt yok.
The testimony is here, signed affidavits, no contrary evidence.
Canberra'da. Bir sürü para var, tanıdık kimse yok.
Lots of money and unknown to everybody!
Ama bunda tanımlamayla çelişen bir durum yok çünkü kırık çok iyi kaynamış, topallamadan yürüyebilmiş.
Still doesn't belie the description given because he won't have limped as it grew back together perfectly.
Cinayete tanıklık eden bir muhafız ya da yol arkadaşı yok mu?
No guard or travelling companion witnessed the murder?
Canlı tanık falan yok.
There ain't any living witness.
Martey'i tanıyordun ve ne yazık ki hiç tanığın yok.
You knew Martey and unfortunately, you have no alibi.
Birkaç saat içinde Amerika ve Rusya birbirlerini yok ettikleri zaman, dünyaya hükmeden yeni bir güce tanık olacağız.
In a matter of hours, when America and Russia have annihilated each other, we shall see a new power dominating the world.
Mahkeme yok, tanıdık yargıç yok, korkutulmuş juri yok, hiçbiri.
No trial, no friendly judges, no juries to intimidate, nothing.
- Tanık yok muydu?
There were no witnesses?
Tanıdığım adamlar arasında, seni kıskanmayan tek bir kişi bile yok!
There isn't a man I know who doesn't envy you.
Mahkemeye eski dostları tanık olarak çağırmak yok dostum.
And no subpoenas for old pals, old mate.
Hiç kimse yok, bu da demektir ki, benim tanık dediğiniz şeyim yok.
Nobody at all, which means that I don't have what you call an alibi.
Ama bu sefer çok büyük oynadın bundan sonra bir çok insan seni birisi olarak tanıyacak. Bu oyunu sürdürmek için fazla zamanın yok artık.
But you gambled too big this time... and there's too many people who know you're somebody after all... and you won't have much time for playing your funny games.
Ne de olsa, sana karşı tanıklık yapabilecek kimse yok.
After all, there are no witnesses to testify against you.
Korkarım, resim bu. Ve hiçbir yanlış da yok. Ona tanıklık ederim.
Now I turn that sneaker around... just like I was gonna tie somebody else's shoe.
Yok, bir kaç saat önce tanıştık.
No, we met several hours ago.
Dünyayı gerçek kılacak fizik veya makinistlik bilmiyor... başkalarının hoşuna gidecek şeyler resmetme yeteneği yok... TV cıngıllarından başka müziği yok... zavallı annesinin anlattığı hikayelerden başka tarih bilgisi yok... kendini eğlendirecek ya da daha çok tanımasını sağlayacak arkadaşı yok.
He knows no physics or engineering to make the world real to him... no paintings to show him how others have enjoyed it... no music except television jingles... no history except tales from a desperate mother... no friends to give him a joke or make him know himself more moderately.
Tamam, korkacak birşey yok dediğiniz zaman, sesiniz çok tanıdık geldi.
When you said There's nothing to be afraid of, your voice sounded so familiar.
Kızmaya gerek yok, değil mi? Onu tanımıyorum!
I don't know him!
Buranın yarattığı huzurdan zerre kadar şüphem yok.... Burada bir mucizeye tanık olacağımızdan eminim.
I have no doubts the peacefulness of this place will work the miracle.
Tek bir tanık yok.
Not a witness.
Yazılmış bir şey, tanıklık edecek bir şey yok.
As yet, there is nothing written, nothing witnessed.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65