Zaman yok traducir inglés
15,345 traducción paralela
Zaman yok.
Ain't no time.
- Zaman yok. - Gir şuraya.
- There's no time.
- Ona zaman yok! Kepengi kapatıyorlar!
They're closing the gate!
- Olmaz, zaman yok.
No, there's no time.
- Zaman yok.
There's no time.
Gerçekten zamanım yok.
I really don't have time.
Zamanımız da yok!
We have no time!
- Zamanımız yok.
- There's no time.
Zamanımız yok.
We haven't got time.
O kadar zamanım yok.
I don't have that kind of time.
Fazla zamanım yok. Bu sen değilsin.
I don't have much time.
O zaman onları yok ederiz.
Then we wipe them out.
Ama o zaman yeni öğrendiğim bu gelişmeden haberdar değildim, onun ise hâlâ haberi yok.
But I didn't know then what I do now, and what he still doesn't know.
Fazla zamanı yok.
She doesn't have much time.
Ne yazık ki bu kadar zamanımız yok.
Sadly, we don't have that kind of time.
- Tartışmak için zamanım yok.
I don't have time for a debate.
Nutkunu dinleyecek zamanım yok John.
I don't have time for a lecture, John.
Dostum, Lyla'nın ekibini bekleyecek zamanı yok.
Oh, man. Lyla does not have time to wait on your team.
Fazla zamanımız yok.
We don't have much time.
- Emin olmak için zamanım yok maalesef.
Don't have time to be sure.
- Artık ortadan kaybolmak yok o zaman?
So no more disappearing acts?
Sen Hayaletler sır tutmayı kabarma vardır Ama daha az karşı işkence şişmesi, O zaman neden bana sorun yedek yok Ben Damien Darhk nerede bulabilirim ve söyle?
You Ghosts are swell at keeping secrets but less swell resisting torture, so why don't you spare me the trouble and tell me where I can find Damien Darhk?
Tech Palmer? Hayır, yok, ama sen edeceksin bana inanmak zorunda Ben size zaman Şu anda benim plaka üzerinde ne olduğunu Çok daha önemlidir.
No, you don't, but you're just gonna have to believe me when I tell you that what is on my plate right now is much more important.
Bununla kaybedecek zamanım yok.
I can't get wrapped up in this.
Curtis, sana zamanım olmadığını söylemeye bile zamanım yok şu an.
Curtis, I don't even have the time to tell you that I don't have the time.
Zamanınız yok.
There's no time.
Çok aradıysam bile, inşaat alanı yönetecek zamanım da yok.
And even if I did, I don't have time to, like, manage a construction site.
Ölüm diye bir şey yok. Bizi sonsuz olmadığımız yalanıyla kandıran akıp giden zaman var.
It is only the passing of time that fools us into believing that we are not forever.
Buna ayıracak zamanım yok.
I don't have time for this.
Zaman'ı yok etmeye çalışıyorlar.
They're trying to destroy time.
Bir binayı yıkmak için kolonlara zarar verir gibi Zaman'ı yok etmek için Önemliler'e zarar veriyorlar.
They're using time against itself. They're destroying these primaries like critical points on a structure, bringing it to a collapse.
Zaman'ı yok etmek için kaç Önemli öldürmeleri gerektiğini bilmiyoruz.
So what now? There is no way of knowing how many primaries must be destroyed to collapse time.
Elçiler, Zaman'ı yok ediyorlar. Onları engellemenin bir yolunu bulmamız gerek.
The Messengers are destroying time.
Paradokslar yaratıp zamanı yok ediyorlar.
They're creating paradoxes, trying to destroy time.
Ama zamanın yok olması bu, her şeyin sonu.
But this destruction of time... it's the end of everything.
En karanlık sırlarıma tekrar kavuşmam uzay zamanın yok olmasını mı engelleyecek?
Rehashing my deepest darkest secrets will help save the collapse of time and space?
Paradokslar yaratarak zamanı yok ediyorlar.
- Collapsing time by creating paradoxes.
Önemlileri yok ederek paradoks yaratıyor zamanın dokusuna zarar veriyorlar.
They're paradoxing a primary, Removing a vital string in the fabric of time.
Seni götürebilirim, ama zamanımız yok.
I can take you right now, but we don't have time.
Tanık, kendi zamansız ormanında ölümsüz olmayı arzuluyor ama zamanı yok ettiğini ölen ve yaşayan şeylerin bir arada olduğunu bir düşünsene.
- The witness wants to be immortal In his timeless forest, But can you imagine destroying time itself,
O zamanı yok etmek istediğini, böylece ölümlerin önüne geçmek istediğini söyledi.
He, um- - He told me he wants to destroy time... So there'd be no more death.
Protokole uyarak zaman sürücüsünü yok etti.
She destroyed her time drive in accordance with protocol.
- Fazla zamanımız yok yani.
That doesn't give us much time.
Bunun için zamanımız yok.
We don't have time for this.
Zamanımız yok!
We don't have time!
Hive tedavisi konusundaki tüm çalışmalarımızı yok ettik. Sen de şimdi tüm zamanını Daisy geçirmez güvenliğine harcıyorsun.
We destroyed all our work on the Hive cure, and now you have to spend all your time
Hayır, hayır, zamanın yok.
No, no, no, no. You don't have time.
Fazla zamanımız yok.
All right.
O zaman endişelenecek bir şey yok.
Then it's nothing to worry about.
- Oyunlarına harcayacak zamanım yok Alice.
Alice, I don't have time for games.
- O zaman anlaşma da yok.
Then there's no deal.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65