English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ G ] / Gıt

Gıt traducir español

15,538 traducción paralela
Gözlerini kapattığın zaman düşünceler görüntülere dönüşür tıpkı bir rüya gibidir ancak bu sefer kontrol sendedir.
Ver y pensar son la misma cosa cuando tus ojos están cerrados, como un sueño, pero tú eliges qué sucede.
Pascal, yaptığı hata ile hayatına devam etmek zorundaydı. Tıpkı benim yaptığım gibi.
Pascal tendrá que vivir con la elección que hizo, al igual que yo.
Bütün Fransa'da o ada yanıt verecek tek kişi olduğumdan dualarınız karşılığı benim.
Puesto que soy el único, en toda Francia, que respondo a ese nombre, esto es por lo que ha estado orando.
Beyimizin Japonya ve İngiltere'ye olan hayranlığını yansıtıyor.
Es el reflejo de la admiración de mi señor por Japón e Inglaterra.
Nerede şu bebeğin ağzına tıkıştırdığınız şey?
¿ Dónde está la cosa que le pones en la maldita boca?
Bir gün tıp, sizin hastalığınız her neyse tedavi edebileceğini ya da sadece daha uzun yaşatabileceğini ümit ediyor.
Por si algún día la medicina puede curar Ia enfermedad que tengas o simplemente alargar tu vida.
G.t herifin tekisin.
Eres todo un cretino.
Bu a, p, t, a, l mi?
¿ Es E-N-G-A-Ñ-A-R?
T, r, y, g, v, e.
T-r-y-g-v-e.
Annenizle tanıştığımızda komünist broşürleri dağıtıyordu.
Cuando conocí a vuestra madre, repartía volantes del PC.
Onu da tıpkı seni kullandığı gibi kullandı.
Ella lo usó, así como te está usando.
Tıpkı bu akşam kütüphanede bana söylediğin tarzda kelimeleri hiçbir kızdan duymadığım gibi.
Del mismo modo que ninguna chica me dijo nunca nada... parecido a lo que me dijiste en la biblioteca esta noche.
Film dağıtımcılığından su dağıtımcılığına geçtim.
Pasé del negocio de distribución de películas al negocio de distribución de agua.
Düğün işi kötü gittiği için Jean Nate ek gelir elde etmek için düğün pastaları aracılığıyla uyuşturucu dağıtımı yapıyor.
El negocio de las bodas va mal, así que Jean Naté ha tenido que reforzar sus ingresos distribuyendo drogas a través de sus tartas de boda.
Price'ı buraya getirip, elindeki kıymığı çıkartıp ölü kuklayla karşılaştırarak onu içeri tıkabiliriz.
Vamos a traer a Price, sacar esa astilla y compararla con la del muñeco muerto, y encerrarle.
Beni tek tanıyan sensin, tıpkı benim de seni tanıdığım gibi!
¡ Usted es el único que me conoce, al igual que yo le conozco a usted!
Bu çılgın abideyi son dört yıldır inşa eden ahlakı kıt, hayatı çalkantılı nüfusunu takip eden ben birbirinden birkaç adım mesafede ray döşeyen iki demiryolu işçilerinden daha mutlusu olmadığını söyleyebilirim.
Habiendo seguido a esta población disoluta y turbulenta que durante los últimos cuatro años han construido este monumento a la insensatez... puedo informar que no hay visión más feliz que la de los dos ferrocarriles asentados sobre hierro a muy poca distancia el uno del otro.
Kayıt, sessiz kalındığı için durduruldu.
La grabación ha sido detenida por silencio.
Tıp fakültesini kazandığın için tebrikler.
Felicidades por comenzar la escuela de medicina.
Her varsayımın üstüne gideceğiz, kanıtın her parçasını nasıl toplandığını ve analiz edildiğini sorgulayacağız.
Vamos a atacar cada supuesto, debatir cada molécula de pruebas, todos los aspectos de cómo se ha obtenido esa molécula, manejado y analizado.
İnsanların duvarlardan tırmanıp benim olanları almaya çalışmadığı bir mahalle.
Un vecindario donde no hay gente que venga por encima del muro, tratando de llegar a mí y quitarme lo que me he ganado.
Hiç evinizde gece boyunca kanıt kaldığı oldu mu?
¿ Alguna vez ha llevado otra evidencia a casa durante la noche?
Yapmadığını dair daha çok kanıt var.
Es aún más prueba de que no lo hizo.
DNA'da dört parça vardır, adenin, timin, guanin ve sitozin ilk harfeline göre A, T, G ve S olarak kısaltılmışlardır.
Así que, de nuevo, las cuatro piezas en el ADN son Adenina, Timina, Guanina y Citosina, abreviadas por sus primeras letras : A, T, G y C.
Bu kasetler LAPD'nin ırkçıIığına somut bir kanıt durumunda.
Estas cintas, son una evidencia tangible del racismo de la Policía de Los Ángeles.
Aynı zamanda, 17 belge daha sunacağız ki bunlarda... Dedektif Fuhrman'ın kendi tecrübelerine dayanarak açıkladığı, görev suistimali kanıt yerleştirme, yalan yemin ve mahkeme devam ederken, olayların üstünü örtme ve yalan ifade verme bulunuyor.
Y también presentaremos otros 17 extractos adicionales donde el Detective Fuhrman habla, con la experiencia personal, acerca de la mala conducta policial, plantando pruebas, cometiendo perjurio, y la presentación de encubrimientos.
Dedektif Fuhrman bu davada hiçbir kanıtı yerleştirdiğiniz ya da kanıt yarattığınız oldu mu?
Detective Fuhrman ¿ plantó o fabricó alguna evidencia en este caso?
Savunmanın bile karşı koyamadığı, dağlar kadar kanıt var.
Hay una gran cantidad de pruebas que la defensa no ha rebatido.
Kahretsin bu adamların kavga çıkardığı için ödüllendirildiğini gösteren hiç kanıt yok.
Mierda. No hay rastros que los reclusos fueron recompensados por iniciar peleas. Bien.
Sakalını keskin bir usturayla tıraş etsen usturanın da işe yaradığını söylersin ama boğazını kesmeyeceği anlamına gelmez.
Si afeitas tu barba con una navaja afilada, dirías que la navaja funcionó. Eso no significa que no pueda cortarte la garganta.
Sesi anlaşılır ve gür, tıpkı hikâyelerinde kullandığın gibiydi.
Su voz era tan clara y fuerte como... la que usas para tus historias.
Eminim, yaptığın şeyler gibi kâğıt katlayarak çok güzel bir fener yapabilirsin.
Bueno, apuesto a que podrías hacer una muy buena... con esa cosa de papel doblado que haces.
Muhabirimizin ortaya çıkardığı yeni bir habere göre Emmet T. Openshaw isimli Arizonalı bir adam 42 yıl önce evindeyken ortadan kayboldu.
Ahora, éste reportero descubrió que hay un tal Emmet t. Openshaw, un hombre de Arizona desaparecido de su hogar 42 años atrás.
Üniversitedeyken, o oğlanı eve aldığımız ve senin tırsıp caydığın zamanı
¿ Recuerdas la vez que llevamos a ese chico a casa? En la universidad... y tú te arrepentiste?
Yeni hanedanlığın kâğıt parasını beğendik.
Recibimos con agrado el papel moneda de la nueva dinastía.
Tıpkı benim yaptığım gibi, babamın ve ondan önce de babasının yaptığı gibi bu aileye karşı olan görevlerini yerine getirmeni istiyorum.
Quiero que cumplas tus deberes, con esta familia. Al igual que yo lo hice, como lo hizo mi padre, y su padre antes que él.
- Onlar aleyhinde kanıt verme karşılığında.
A cambio de entregarles pruebas contra ellos.
Soruşturmanın görevi kötüye kullanmaya dair herhangi bir kanıt bulamadığına inanıyorum.
Creo que su investigación no encontró evidencia de actos delictivos.
- Eski bir söz vardır "Tuvalet tıkanıklığını açmanın tek yolu, onu bir başına bırakmaktır."
Ya conoces el viejo dicho... La única forma de desatascar un retrete es dejar que rebose. Eres conserje.
Dün İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı ve 2 ayrı soruşturma yürüten Kıdemli Memurlarla yaptığımız toplantının ardından, bu soruşturmayı Sycamore ve Livingston operasyonları ile birleştirmek için yeterinden de fazla kanıtımız olduğu sonucuna vardık.
Tras la reunión que tuve ayer con el subjefe de policía y el inspector jefe de las otras investigaciones, se ha concluido que hay pruebas suficientes, bueno... pruebas más que suficientes para relacionar esta investigación con la investigación de Sycamore y la investigación de Livingstone.
Bırak tıraş edeyim de Hitler bıyığı gibi olsun. Hadi ama Almanlar gelince görsün diye. - Hadi ama.
Déjame ponértelo como el de Hitler... para cuando vengan los chucrut. ¡ Vamos!
Lou da bizimleydi ve ona göz kalemini tıpkı senin gibi yaptığını söyledim. Siyah ve mavi iki ton, eskisi gibi.
Lou estaba con nosotros, y le dije... que se había delineado con azul y negro... tal como lo hacías tú.
Açıkçası, bizim Kuveytli olmadığımızın kanıtı ne, efendim?
Pero, sinceramente, señor Qué prueba tenemos de que no somos de Kuwait?
Tıpkı Kuveytlilerin yardımı olmadığı gibi, Hintlilerin de olmadı.
Kuwaitíes no fueron de ayuda. Los indios tampoco
O zaman sana aldığım kulak tıkaçlarını tak.
Ponte los tapones que te compré.
Kayıt yaptırdığın için teşekkür ederim.
Gracias por preocuparse por como están.
Tıpkı geçen kurtarma gemilerine en parlak ışığı göndermek gibi.
Como mandar la bengala más brillante a los barcos de rescate.
Şükret ki bel fıtığın var.
Da gracias que tienes una hernia discal.
İnsanlar dünyayı algılayış tarzımızda özel bir şeyin varlığını sever ancak tıpkı ev sahipleri gibi biz de sıkı, sıkı olduğu kadar kapalı döngülerde yaşar nadiren tercihlerimizi sorgular genellikle bize söylenen bir sonraki hamleyi yapmak için hazır oluruz.
Al humano le atrae que haya algo especial en la forma en que percibe el mundo, y aun así vivimos en bucles tan estrechos y cerrados como los anfitriones, Raramente cuestionamos nuestras decisiones, conformes, en gran parte, con que nos digan qué hacer después.
Sadece kanıtın olmadığını söylüyorum.
- Lo que digo es que no tienes pruebas.
Yani yaptığın her şey, Howard'ın gözünde beni de yansıtıyor.
Ahora todo lo que haces se refleja en mí.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]